1. Hukuk Dairesi 2013/13676 E. , 2013/17843 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; tarafların ortak mirasbırakanları ..."nin 15/09/2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları davacılar ile davalı ... bıraktığı, murisin kayden maliki bulunduğu dava konusu bahçe vasıflı,208 m² yüzölçümlü, 5 ada, 13 parsel sayılı taşınmazını gelini olan davalıya 18/04/2011 tarihli, satış akdi ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı; anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve
görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; murisin 1931 doğumlu olduğu, 15/09/2011 yılında 80 yaşında öldüğü, eşinin kendisinden önce 07/03/2008"de öldüğü, müşterek 8 erkek, 1 kız çocuğunun olduğu, murisin eşiyle birlikte ve eşinin ölümünden sonra da davalı gelini ve eşi olan oğlu ile birlikte aynı çatı altında hayatını idame ettirdiği, ölümüne kadar bakım ve tedavisinin davalı gelini ve eşi tarafından üstlenildiği, hastalandığında doktora götürüldüğü, tüm sosyal, ekonomik ve beşeri ihtiyaçlarının karşılandığı, kendisinin bakımı ile ilgilenmesi karşılığında minnet duygusu ile taşınmazı davalıya temlik etmek istediğini ifade ettiği dosya kapsamı ile sabit olduğu gibi murisin mirasçılarına tarla vasıflı, 6 parça taşınmaz daha (toplamda 104.925 m²) bıraktığı, tek malvarlığının çekişme konusu taşınmaz olmadığı da celbedilen tapu kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir (HGK."nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
O halde; yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak olmadığı hasta olan murisin kendisine bakan gelinine minnet duyması sebebi ile bu temlikin gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Halböyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere kabulü yönünde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi kabule göre de; keşfen belirlenen, davacıların miras payına isabet eden ve yargılama sırasında harcı tamamlanan değer üzerinden harç (bakiye karar ve ve ilam harcı) ve avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde eksik harç ve avukatlık ücretine karar verilmiş olması da isabetsizdir.
Tarafların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.