8. Hukuk Dairesi 2011/394 E. , 2011/4245 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ve ... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Kahramanmaraş Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 14.04.2010 gün ve 2289/1173 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar dava dilekçesinde; 2008 tarihinde yapılan kadastro tespitleri sırasında 291 ada 5 sayılı parselin babasından kaldığını, kendileri ile kardeşleri arasında yapılan rızai taksim sonucu kendilerine düştüğünü, halen de tasarruflarında bulunduğunu, ancak Hazine adına tespit ve tescil edildiğini açıklamışlar ve Hazine adına bulunan tapu kaydının iptali ile adlarına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, kazanma koşullarının oluştuğu görüşünden hareketle Hazine adına tapuda kayıtlı bulunan 291 ada 5 sayılı parselin tapu kaydının iptali ile davacılar adına 1/2"şer pay oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal ve eklemeli zilyetlik hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Davacılar dava dilekçesinde miras bırakan babalarının ölümünden sonra mirasçılar arasında yapılan rızai taksim sonucu dava konusu taşınmazın kendilerine düştüğünü bildirmişler, yapılan keşifte dinlenen kişilerde dava konusu yerin davacıların babasından kaldığını, mirasçıları arasında yapılan rızai taksim sonucu davacılara düştüğünü açıklamışlardır. Bu durumda dava koşulunun aranmasına gerek bulunmamaktadır. 1.4.2010 tarihinde yapılan keşifte keşif tutanağında yer alan mahkeme gözleminde; “…dava konusu taşınmazın içerisinde çok sayıda kaya ve taş ile tek tük çalılar bulunduğu, bazı kısımlarının sürüldüğü, arpa ekili olduğu, kuzey- kuzey batısında ise ev kalıntısının yer aldığı, güney tarafının sürülmediği, doğu tarafında ise taşların üst üste konması ile sınır oluşturulduğu ve çevresindeki tüm taşınmazların aynı nitelikte bulunduğu…” açıklanmıştır.
Mahkemece, taşınmazın belirlenen bu niteliğine göre imar ve ihyaya muhtaç yerlerden olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesinde yer alan imar ve ihyaya ilişkin tüm olumlu ve olumsuz koşulların mahkemece araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
Şu halde mahkemece yapılacak iş; dava konusu taşınmaza komşu aynı ada 2, 3, 4, 6 ve 8 sayılı parsellere ait kadastro tutanakları ve ekleriyle kadastro sırasında bu parsellere revizyon gören tapu ve vergi kayıtlarının bulundukları yerlerden getirtilerek dosya arasına konulması, murise ait veraset belgesinin davacılardan istenerek dosyaya eklenmesi, komşu kayıt ve belgelere ilişkin tapu ve vergi kayıtlarının teknik, yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığıyla keşifte uygulanması, komşu kayıt ve belgelerin taşınmaz yönünü ne gösterdiklerinin üzerinde durulması, teknik bilirkişiye krokiye işaret ettirilmesinin sağlanması, miras bırakan ... ile davacıların dava konusu taşınmazın imar ve ihyasına hangi tarihte başladıkları, imar ve ihyayı ne şekilde sürdürdükleri, hangi biçimde emek ve para sarf ettikleri hususlarının yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması, kazanmayı sağlayan 20 yıllık sürenin imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine kadar olan süre bakımından hesaplanması, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258. maddesi gereğince keşif yerine davetiye ile çağrılmaları, aynı Kanunun 259. maddesi uyarınca keşifte dinlenilmeleri, beyanlar arasında aykırılık bulunduğu taktirde HUMK.nun 265. maddesi uyarınca bu aykırılığın giderilmesi, daha önce götürülmeyen uzman bilirkişi ziraat mühendisinden taşınmazın gerçek niteliğini belirleyen, dava konusu yerin hakim vasfının taşlık ya da kayalık mı, yoksa tarım arazisi mi olduğunu saptayan gerekçeli denetime açık rapor alınması, kabulüne karar verilen taşınmaz içerisinde yer alan taşlık ya da kaya yoğunluklu bölümlerin zilyetlikle kazanılamayacağı düşünülerek, miktarları ölçülerek teknik bilirkişi krokisinde işaretlenmesi gerekmektedir.
Bundan ayrı davacılardan istenecek muris ...’a ait veraset belgesine göre ...’ın ölüm tarihi göz önünde bulundurularak ve ölüm tarihinden itibaren davacıların bağımsız 20 yıllık zilyetliklerinin olmadığının anlaşılması halinde muris ile dava dışı ve veraset belgesinde yer alan tüm mirasçılar açısından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, muris ve mirasçıların belgesizden taşınmaz edinip edinmediklerinin Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlüğü ile zilyetliğe dayalı tescil davası açıp açmadıklarını o yer Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğünden sorulması, belgesizden edinilen taşınmazlara ait kadastro tutanakları ve ekleri ile tapu kayıtlarının Tapu Sicil Müdürlüğünden, zilyetliğe dayalı tescil davalarına ilişkin dosyaların ise bulundukları mahkemelerden getirtilerek miktar sınırlamaları yönünden göz önünde tutulması, belgesizden edinilecek taşınmaz miktarları yönünden sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüm miktarlarını aynı kadastro çalışma alanı içerisinde edinilmeleri gerektiğinin gözetilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.07.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.