2. Hukuk Dairesi 2020/3517 E. , 2020/6361 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Tescil-Aile Konutu Şerhi Konulması-Tazminat
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 194.maddesi gereğince, ipoteğin kaldırılması ve aile konutu şerhi konulmasına ilişkin talebin ıslah yoluyla tapu iptal ve tescil ile aile konutu şerhi konulmasına, olmadığı takdirde taşınmazın değeri üzerinden tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, dava devam ederken dava konusu taşınmazın davalı bankaya devredilmesi sebebiyle davacının talebini tescil isteğine dönüştürdüğü, tarafların fiilen dava konusu bağımsız bölümde oturdukları ve yaşamlarını bu evde devam ettirdikleri, davacı ya da davalı üzerine kayıtlı başkaca konut vasıflı mesken bulunduğuna dair mahkemeye yansıyan bir bilgi olmadığı gerekçesiyle dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ipotek işleminin iptali ile dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile diğer davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline, dava konusu taşınmaz üzerine aile konutu şerhi konulmasına karar verilmiş, karara karşı davalı banka istinaf itirazında bulunmuştur. Bölge adliye mahkemesince, yargılama sırasında dava konusu taşınmazın cebri icra yolu ile satılmış olması sebebi ile davacı eşin artık Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinde belirtilen korumadan yararlanamayacağı gerekçesiyle Bingöl 1. Asliye (Aile) Hukuk Mahkemesinin 13/04/2017 tarih ve 2016/157 Esas, 2017/182 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına ve davacının tapu iptali ve tescil, tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması ve tazminat davalarının reddine karar verilmiştir. Türk Medeni Kanunu"nun 193. maddesi hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü "Aile birliğinin korunması" amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin "Açık rızası bulunmadıkça" aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunu devredemez. Bu işlem "Ancak diğer eşin açık rızası alınarak" yapılabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak da verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin "Açık" olması gerekir. TMK’nın 194. maddesinde öngörülen sınırlandırma, taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulduğu için değil, konut aile konutu vasfı taşıdığı için getirilmiştir. Bu sebeple taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunmasa bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Türk hukuk sisteminde tapu kayıtlarının oluşumunda “illilik”, diğer bir anlatımla “hukuki sebebe bağlılık” prensibi esas alınmış olup, bu prensip uyarınca tescilin geçerli ve haklı bir sebebe dayanması zorunluluğu bulunmaktadır. Hukuki sebebe dayanmayan işlemler geçerli değildir. TMK’nın 1024. maddesi bu tescili yolsuz tescil olarak ifade eder. Bu durumda; Türk Medeni Kanunu’nun 194, maddesi uyarınca malik olan eş tarafından diğer eşin açık rızası alınmadan aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması durumunda yapılan bu işlemin “geçerli” kabul edilemeyeceği emredici hüküm gereğidir. Diğer eşin geçerli olmayan işlemin iptali için dava açabileceği kuşkusuzdur. Diğer yandan taşınmazın aile konutu niteliği gerek iradi temliklerle, gerekse cebri icra sonucu (ihale yoluyla) mülkiyetin kazanılmasıyla kaybedilmektedir. Ne var ki bu durum geçersiz olan işleme geçerlilik kazandırmaz. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. Aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2017 tarih, 2017/2-2906 Esas ve 2017/1723 Karar, sayılı kararında da yer verilmiştir. Öyleyse, “geçersiz” bir işlemin icra takibine konu edilmesi ve buna bağlı olarak yapılan cebri ihale sonucu taşınmazın mülkiyetinin işlemin tarafı olan kişiye intikal etmesi halinde; ihale edilen kişinin işlemin geçersiz olduğunu bilmesi durumunda lehine oluşan tescilin de yolsuz olduğunu hilen veya bilmesi gereken durumunda olacağı da tartışmasızdır. Yapılan incelemede; davalı ...’in, davacı ile evlilik birliği devam ederken, fiilen birlikte oturdukları ve adına kayıtlı bağımsız bölüm üzerine tek taraflı beyan ve iradesiyle diğer davalı banka lehine ipotek tesis ettirdiği, davalı banka yetkilileri tarafından taşınmaz üzerinde gayrimenkul değerleme raporu alındığı ve evin değerlendirme anındaki fotoğraflarının çekildiği ancak malik olmayan davacı eşin açık rızasının alınmadığı, yargılamanın devamı sırasında dava konusu taşınmazın 29.09.2016 tarihinde cebri satış sonucu davalı banka adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalı bankanın TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı açıktır. Nitekim illilik prensibi gereğince asıl işlem baştan itibaren geçersiz olduğu için buna bağlı olarak davalı banka adına cebri satış sonucu yapılan tescil de yolsuz tescil niteliğindedir. (Hukuk Genel Kurulu, 28.11.2019 tarih, 2019/2-318 Esas ve 2019/1238 Karar sayılı kararı) Bu itibarla, aile konutu niteliğinde olan taşınmaz için davacı eşin açık rızası alınmadığından, cebri satış sonucu davalı banka adına tescil edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı eş ... adına tesciline karar verilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcın istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 10.12.2020 (Prş.)