Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/911
Karar No: 2021/291

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/911 Esas 2021/291 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/911 E.  ,  2021/291 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 204/1, 43/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2011 tarihli ve 694-581 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 21. Ceza Dairesince 22.10.2015 tarih ve 4008-4243 sayı ile;
    "Sanığın yokluğunda 11.10.2011 tarihli duruşmada verilen mahkumiyet kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içerisinde mahkemeye verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt katibine beyanda bulunmak sureti ile Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere karar verildiği anlaşıldığından, anılan karara karşı başvuru yolu, mercii, süresi ve şekli tereddüte yer vermeyecek şekilde belirtildiği anlaşıldığından tebliğnamedeki temyizin süresinde olduğuna dair düşünceye iştirak olunmamıştır.
    Sanığın yokluğunda verilip 22.03.2012 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen hükmü yasal süresi geçtikten sonra 06.04.2012 havale tarihli dilekçeyle temyiz ettiği anlaşıldığından vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nun 317. maddesi uyarınca reddine" karar verilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.
    Kesinleşen bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 05.01.2017 tarihli ve 11813-2016 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 16.01.2017 tarihli ve 2888 sayılı ihbarnamede;
    "Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık ...’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1, 43/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2011 tarihli ve 2010/694 esas, 2011/581 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
    Dosya kapsamına ve mahkemenin kabulüne göre, sanığın Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna alındığı sırada yapılan üst aramasında 3’ü aldatma kabiliyetine haiz 4 sahte sürücü belgesi ele geçirilmesinden ibaret, mağduru kamu olan eylemin, tek bir suç oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin tatbik edilerek fazla ceza tayininde isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 27.02.2017 tarih ve 1205-1372 sayı ile;
    "5237 sayılı TCK"nın 43. maddesinin uygulanabilmesi için "bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi" ya da "aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi" gerektiği, farklı yıllarda gerçekleştirilen sahtecilik eylemlerin de ise zaman aralığı dikkate alınarak failin yenilenen suç işleme kararı ile hareket ettiğinin kabul edilebileceği cihetle;
    İncelenen dosya içeriğine göre; sanıktan aynı anda ele geçirilen suça konu sürücü belgelerinden 3 adedinin, farklı gerçek kişiler adına düzenlenen sürücü belgelerindeki fotoğrafların sonradan tahrifen yapıştırılmak sureti ile oluşturulduğu, 1 adet sürücü belgesinin ise renkli fotokopi veya renkli yazıcı yardımıyla tamamen sahte olarak oluşturulduğu kabul edilen olayda suça konu sürücü belgelerinin farklı zamanlarda düzenlendiğine veya kullanıldığına dair kesin delilin bulunmaması karşısında; sanığın eyleminin aynı neviden fikri içtima kuralı gereğince zincirleme şekilde tek resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanmasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından; Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2011 tarihli 2010/694 esas, 2011/581 karar sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki istem yerinde görülmediğinden reddine, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.05.2017 tarih ve 2888 sayı ile;
    "...İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
    Hükümlü hakkında 5237 sayılı TCK"nun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup, bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
    5271 sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
    Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
    Bozma nedenleri;
    5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
    Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
    Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
    4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
    Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken "karar" ve "hüküm" ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
    Bozma nedeni, netice itibariyle hükümlüye daha az bir cezanın verilmesini ya da cezanın kaldırılması gerektiriyorsa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, bu hafif cezaya veya cezanın kaldırılmasına doğrudan Özel Dairece karar verilmesi gerekmektedir.
    Somut olayda, sanığın Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna alındığı sırada yapılan üst aramasında, 3"ü aldatma kabiliyetine haiz, 1"i ise renkli fotokopi veya renkli yazıcı yardımıyla tamamen sahte olarak oluşturulan toplam 4 adet sahte sürücü belgesi ele geçirilmesinden ibaret eylemde, suça konu sürücü belgelerinin farklı zamanlarda düzenlendiğine veya kullanıldığına dair kesin delilin bulunmaması karşısında, mağduru kamu olan eylemin, tek bir suç oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nun 43. maddesinin tatbik edilerek fazla ceza tayin edilmesinin usül ve yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından, Milas 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.10.2011 tarihli ve 2010/694 esas, 2011/581 sayılı kararına yönelik "kanun yararına bozma isteminin reddine" ilişkin Yüksek 11. Ceza Dairenizin bu kararının isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 01.06.2017 tarih ve 13228-4127 sayı ile; itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    09.07.2010 tarihli tutanağa göre; 08.07.2010 tarihinde saat 19.00 sıralarında Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna hükümlü olarak getirilen sanık ...’ın yapılan üst aramasında, üzerinde sanığın fotoğrafları bulunan fakat İsmet Türker, Muharrem Argün, Fatih Yarbaşı, İsmail Yılmaz isimli şahısların kimlik bilgilerine düzenlenmiş dört adet sürücü belgesi ile Kadriye Oral isimli kadın adına düzenlenmiş bir adet sürücü belgesine rastlandığı, bahse konu sürücü belgelerinin Cumhuriyet savcısının talimatı üzerine Milas İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerine teslim edildiği,
    Sanık hakkındaki soruşturmanın bu şekilde başladığı,
    İzmir Kriminal Polis Laboratuvarının 12.10.2010 tarihli ekspertiz raporunda özetle; tetkik konusu Kadriye Oral adına düzenlenmiş “H369064”, İsmet Türker adına düzenlenmiş “L 900425”, Muharrem Argün adına düzenlenmiş “P 423845” ve Fatih Yarbaşı adına düzenlenmiş “AA813294” seri numaralı sürücü belgelerinin orijinal sürücü belgeleri ile yapılan karşılaştırılmalarında, aralarında uygunluklar bulunduğu gözlemlenmiş olup söz konusu sürücü belgelerinin orijinal oldukları, ancak inceleme konusu sürücü belgelerinden İsmet Türker adına düzenlenmiş “L 900425”, Muharrem Argün adına düzenlenmiş “P 423845” ve Fatih Yarbaşı adına düzenlenmiş “AA813294” seri numaralı sürücü belgelerinin şeffaf yapışkan bant ile kaplı oldukları, fotoğraf kenarlarının düzensiz kesilmiş oldukları, söz konusu belgelerdeki fotoğrafların bulundukları yerlere sonradan tahrifen yerleştirilmiş oldukları, Kadriye Oral adına düzenlenmiş “H369064” seri numaralı sürücü belgesi üzerinde tahrifat yapıldığını gösterir bulguya rastlanılmadığı, İsmail Yılmaz adına düzenlenmiş “V 894217” seri numaralı sürücü belgesinin orijinal sürücü belgeleri ile karşılaştırılmasında, aralarında farklılıklar bulunduğu gözlenmiş olup belgenin renkli fotokopi veya renkli yazıcı yardımıyla tamamen sahte olarak elde edildiği, bu belgenin aldatma kabiliyetini haiz olmadığı, İsmet Türker adına düzenlenmiş “L 900425”, Muharrem Argün adına düzenlenmiş “P 423845” ve Fatih Yarbaşı adına düzenlenmiş “AA813294” seri numaralı sürücü belgelerinin ise bu tip belgeleri tanzim ve denetim ile görevli kişilerin dikkatini çekeceklerinden bu kişilere karşı aldatma kabiliyetini haiz olmadıkları, hüsnüniyetli kişilerin dikkatini çekmeyeceklerinden sürücü belgelerinin bu kişilere karşı aldatma kabiliyetini haiz oldukları kanat ve görüşüne varıldığı,
    Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece TCK’nın 204/1, 43/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca sanığın 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 21. Ceza Dairesince yasal süresinden sonra yapılan temyiz istemin reddine karar verildiği ve böylece sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği,
    Kesinleşen hükme yönelik Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname ile; mağduru kamu olan eylemin, tek bir suç oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının yerinde olmadığı düşüncesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince “Sanığın eyleminin aynı neviden fikri içtima kuralı gereğince zincirleme şekilde tek resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesi hükümlerinin uygulanmasında isabetsizlik bulunmadığı” gerekçesiyle ihbarnamedeki istemin reddine karar verildiği,
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise “...Suça konu sürücü belgelerinin farklı zamanlarda düzenlendiğine veya kullanıldığına dair kesin delilin bulunmaması karşısında, mağduru kamu olan eylemin, tek bir suç oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nun 43. maddesinin tatbik edilerek fazla ceza tayin edilmesinin usül ve yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Sanık 12.07.2010 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda; İsmet Türker, İsmail Yılmaz, Muharrem Argün ve Fatih Yarbaşı isimli şahısların sürücü belgesindeki fotoğrafların kendisine ait olduğunu, hepsini kendisinin yapıştırdığını, Çorlu"da 2005 senesinde Babacan Birahanesinde çalıştığını, İsmet Türker isimli kişinin kendisinden içki istediğini, içkisini verdiğini, ancak parasını ödeyemediği için sürücü belgesini bıraktığını, daha sonra sürücü belgesini gelip almadığını, kendisinin de ehliyeti olmadığı için bu belgeye fotoğrafını yapıştırdığını, ancak bu belgeyi kullanmadığını, 2006 yılının Ocak ayında bahsettiği iş yerinden ayrıldığını, 5-6 ay sonra da söz konusu sürücü belgesine fotoğrafını yapıştırdığını, Muharrem Argün isimli şahsın sürücü belgesi ile ilgili olarak sorulduğunda; geçen yılın beşinci ayından dokuzuncu ayına kadar Bodrum ilçesi Yahşi Beldesindeki Akua Otel’de çalıştığını, bu otelin Gümüşlük’te Dragut Otel isimli ayrı bir iş yerinin olduğunu, buranın su tesisatlarını yaptığı sırada Muharrem Argun isimli şahsın sürücü belgesini bulduğunu, sahibini araştırdıklarını ancak bulamadıklarını, geçen yılın yaz aylarında fotoğrafını bu sürücü belgesine yapıştırdığını, bu belgeyi hiçbir yerde kullanmadığını, Fatih Yarbaşı isimli şahsın sürücü belgesi ile ilgili olarak sorulduğunda; geçen yılın Mayıs, Haziran aylarında Fethiye ilçesinin Ölüdeniz Beldesinde bulunan Ölüdeniz Pansiyon’da Fatih Yarbaşı isimli şahsın sürücü belgesini bulduğunu, araştırdığında kimlik sahibinin arkadaşı olduğunu ve kimliği kaybettiği için gerekli ilanı verdiğini öğrendiğini, arkadaşının suça konu kimliğin kendisine gönderilmesini istediğini, ancak ihmal ettiği için sürücü belgesini göndermediğini, 2009 yılının Ağustos ayında Fatih Yarbaşı"nın sürücü belgesine fotoğrafını yapıştırdığını, bu şekliyle sürücü belgesini kullanmadığını, İsmail Yılmaz isimli şahsın sürücü belgesi ile ilgili olarak sorulduğunda; İsmail Yılmaz’ın yeğeni olduğunu, İsmail’in 2007 yılında Bolu"da kızının düğününe geldiğini, cüzdanını ve çantasını yatağın altında unuttuğunu, İsmail’e ait cüzdanın içerisinde bulunan sürücü belgesinin renkli fotokopisini çektirdiğini, kendi fotoğrafını yapıştırdığını, sürücü belgesini ve diğer eşyalarını kendisine gönderdiğini, fotokopi şeklinde oluşturduğu sürücü belgesini herhangi bir yerde kullanmadığını, Kadriye Oral"ın sürücü belgesi ile ilgili olarak sorulduğunda; Kadriye Oral’ın ablası olduğunu, geçen yıl kendi köyleri olan Sazakkınık Köyüne geldiğini, ablasının sürücü belgesini köyde unuttuğunu, sürücü belgesini teslim etmek üzere İstanbul"a gidemediği için bu belgenin kendisinde kaldığını, sürücü belgesinde hiçbir şekilde oynama yapmadığını, suçta ya da başka yerde kullanmadığını, ablası Kadriye’nin İstanbul"da oturduğunu, Fatih Yarbaşı, İsmet Türker, Muharrem Argün isimli şahısların sürücü belgesine yapıştırdığı kendi fotoğrafına ne şekilde mühür izi verdiği hususu sorulduğunda; mühürleme işi yapmadığını, belgelerin dış jelatinini yani kabını kullanmaya devam ettiği için kaba geçmiş olan mühür izinin fotoğrafın üzerine düştüğünü, olayın bundan ibaret olduğunu,
    Kovuşturma evresinde; Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesini aynen tekrar ettiğini,
    Savunmuştur.
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
    Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere birçok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK"da ve diğer kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
    Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "suçtan zarar görme" kavramı ise gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça belirtilmiştir.
    Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107).
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir." şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
    Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde durulmalıdır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır." şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
    TCK"nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
    TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
    a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
    b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
    c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
    TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
    TCK"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
    Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
    Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
    Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
    TCK"nın 43/1. maddesi düzenlemesinden anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır.
    Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK"nın 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan düzenleme; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da birinci fıkra hükmü uygulanır." hükmünü içermekte olup zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil, yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
    Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı üzere, bir fiilin hukuki anlamda tekliği ile doğal anlamda tekliği kavramlarının aynı olmadığı göz ardı edilmemelidir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki manada hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar, suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki tek bir fiili oluşturmaktadır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2016, s. 492.). Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi vb. gibi.
    TCK’da bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne de yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür (TCK’nın 172/2. maddesi). Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
    Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
    1- Fiilin hukuki anlamda tek olması,
    2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
    3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
    4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
    Bu dört şart birlikte gerçekleştiğinde, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hâllerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK"nın 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    08.07.2010 tarihinde saat 19.00 sıralarında Milas Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna hükümlü olarak getirilen sanık ...’ın, yapılan üst aramasında, İsmet Türker, Muharrem Argün, Fatih Yarbaşı ve İsmail Yılmaz isimli şahısların kimlik bilgilerine düzenlenmiş fakat üzerinde sanığın fotoğrafları bulunan dört adet sürücü belgesi ile Kadriye Oral adına düzenlenmiş üzerinde herhangi bir tahrifat bulunmayan bir adet sürücü belgesine rastlandığı olayda;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca “...Suça konu sürücü belgelerinin farklı zamanlarda düzenlendiğine veya kullanıldığına dair kesin delilin bulunmaması karşısında, mağduru kamu olan eylemin, tek bir suç oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesinin tatbik edilerek fazla ceza tayin edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurulmuş ise de sanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ayrıntılı ifadesinde, farklı kişiler adına düzenlenmiş suça konu sürücü belgeleri üzerindeki sahteleştirme eylemlerinin her birini farklı tarihlerde gerçekleştirdiğini ikrar etmesi karşısında, mağduru toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamu olduğu kabul edilen resmî belgede sahtecilik suçunu, aynı suç işleme kararıyla değişik zamanlarda birden fazla kez işleyen sanığın eylemlerini bir bütün hâlinde değerlendirerek TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen zincirleme suç hükümlerini uygulayan Yerel Mahkeme hükmünün isabetli olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, haklı bir nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi