Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/404
Karar No: 2021/311

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/404 Esas 2021/311 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/404 E.  ,  2021/311 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza

    Sanık ..."ın 5607 sayılı Kanun"un 3/1-1. cümle, TCK"nın 62, 50/1-a, 52/2-4 ve 5607 sayılı Kanun"un 13. maddesi delaletiyle TCK’nın 54. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 6.000 TL ve doğrudan verilen 80 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve müsadereye ilişkin Aralık Asliye Ceza Mahkemesince verilen 08.07.2013 tarihli ve 285-475 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.05.2019 tarih ve 15755-31058 sayı ile;
    "Gerekçeli kararın sanığa 05.09.2013 tarihinde tebliğ edildiği, sanığın hükmü CMUK"nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık temyiz süresi geçtikten sonra 13.09.2013 tarihinde temyiz ettiği gözetilerek, sanık ..."ın temyiz inceleme isteminin 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca reddine" karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.07.2019 tarihli, 63951 sayılı "Temyiz incelemesinin kapsamı" konulu ve
    "Aralık Asliye Ceza Mahkemesinin 08.07.2013 tarih ve 2012/285 Esas 2013/475 Karar numaralı sanıklardan ... hakkında mahkûmiyet ve sanık ... hakkında beraat içeren kararının sanık ... ve katılan Gümrük İdaresi vekilinin talebi üzerine temyiz incelemesini yapan yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesi 06.05.2019 tarih ve 2015/15755 Esas, 2019/31058 Karar sayılı kararı ile sanık ... hakkındaki mahkûmiyet hükmünü sanığın süresinden sonra temyiz talebinde bulunduğundan bahisle 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi uyarınca reddine karar vermiştir.
    Katılan Gümrük İdaresi vekilinin temyiz talebi ise yalnızca beraat hükmüne yönelik olduğu değerlendirilerek beraat eden sanık ... yönünden incelenmiştir.
    Halbuki katılan vekilinin temyiz dilekçesi incelendiğinde "sanık ..."ın da adını içerdiği, sanık ..."ın suçta kullandığı nakil vasıtasının da müsaderesine karar verilmesi gerektiğini içerdiği ve ayrıca "resen" gözönüne alınacak sair nedenlerle Yerel Mahkeme hükmünün bozulması" taleplerini içerdiği görülmektedir.
    Bu tespitlerle temyize konu Yerel Mahkeme hükmünün sanık ... yönünden de katılan vekilinin talebi üzerine incelenmesi gerekirken, tebliğnamede yer almasına rağmen bu husus inceleme dışı bırakılmış ve tebliğname de karşılanmamıştır.
    Değinilen hususun da katılan vekilinin temyiz talebine istinaden incelenmesi ve temyiz incelemesinin bu suretle tamamlanması arz ve talep olunur." içerikli yazı, eki dosya ile birlikte Yargıtay 7. Ceza Dairesi Başkanlığına sunulmuştur.
    Yargıtay 7. Ceza Dairesince 24.09.2019 tarih ve 3843-35116 sayı ile;
    ""Dairemizin 06.05.2019 tarih ve 2015/15755 Esas - 2019/31058 Karar sayılı kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 15.07.2019 tarihli ve 7-2014/63951 sayılı yazısı ile katılan Gümrük İdaresi vekilinin sanık ... hakkındaki hükme yönelik temyiz incelemesi yapılmadığı ve bir karar verilmediği yönüyle itirazda bulunulduğu anlaşılmakla;
    Yapılan yeniden incelemede, temyiz dilekçesinin kapsamından katılan Gümrük İdaresi vekilinin açıkça sanık ... hakkındaki beraat hükmü ile sanık ...’a ait olan aracın müsaderesi yönünden kararı temyiz ettiği anlaşılmakla, Dairemiz kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazı yerinde görülmediğinden reddine,
    Dosyanın 05.07.2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 99. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nun 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkraları uyarınca itiraz incelemesinin yapılması için Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmesine,"" karar verilmiştir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 18.06.2020 tarih ve 525-305 sayı ile;
    ""...Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.07.2019 tarihli ve 63951 sayılı yazısının konusu açıkça "Temyiz incelemesinin kapsamı" olarak gösterilmiş, yazı içeriğinde katılan vekilinin, sanık ... yönünden de hükmü temyiz ettiği belirtilmiş, inceleme dışı bırakılan bu temyiz istemiyle ilgili Özel Dairece temyiz incelemesi yapılmak suretiyle eksikliğin tamamlanması talep edilmiştir. Bu yazıda CMK’nın 308. maddesi uyarınca itiraz kanun yoluna başvurulduğundan bahsedilmemiştir. Şu hâlde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.07.2019 tarihli, 63951 sayılı ve "Temyiz incelemesinin kapsamı" konulu yazısının Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir itiraz niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.
    Öte yandan, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 24.09.2019 tarihli ve 3843-35116 sayılı kararında, "...temyiz dilekçesinin kapsamından katılan Gümrük İdaresi vekilinin açıkça sanık ... hakkındaki beraat hükmü ile sanık ...’a ait olan aracın müsaderesi yönünden kararı temyiz ettiği anlaşılmakla..." denilmek suretiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Özel Dairece incelenmediğini öne sürdüğü hususta bir karar verilmiş olduğu gözetildiğinde; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 24.09.2019 tarihli ve 3843-35116 sayılı kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün olup bu yönde bir başvurunun yapılması hâlinde itiraz incelemesi yapılabileceği değerlendirilmiştir.
    Bu itibarla, 5271 sayılı CMK"nın 308/3. maddesi uyarınca Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir itiraz bulunmadığından dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,"" oy çokluğuyla karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.09.2020 tarih ve 2014/63951 sayı ile;
    ""Aralık 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/07/2013 tarih ve 2012/285 esas 2013/475 karar sayılı kararı katılan Gümrük Müdürlüğü vekilince temyiz edilmiş olup yüksek Yargıtay 7. Ceza Dairesinin itiraza konu kararı ile temyiz istemi yalnızca hakkında beraat hükmü tesis edilen ... yönünden incelenmiştir. Tebliğnamede katılanın temyiz isteminin hakkında mahkumiyet hükmü tesis edilen sanık ..."ı da kapsadığı değerlendirilmiştir. Yüksek Daire kararında tebliğnamenin bu yönü karşılanmadığı gibi, katılanın temyiz istemini içeren dilekçenin sanık ..."ın adını da içermesi, müsadereye yer olmadığına dair temyiz talep edilen hüküm bölümünün sanık ..."la ilintisi ve sonuç istek kısmında resen gözönüne alınacak sair nedenler ibaresinin bir bütün olarak değerlendirildiğinde, katılanın temyiz iradesinin sanık ... hakkında kurulu mahkumiyet hükmünü de içerdiği yönündeki Başsavcılığımız iradesi devam etmektedir.
    Yukarıda açıklanan nedenlerle sanık ... yönünden kurulu hükme dair de katılanın temyiz istemi üzerine temyiz incelemesi yapılmaması usul ve yasalara aykırıdır."" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 02.11.2020 tarih ve 3356-15404 sayı ile itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Sanık ... hakkında verilen beraat hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.09.2020 tarihli ve 63951 sayılı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında bir temyiz davası bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    06.09.2011 tarihinde saat 11.45 sıralarında Aralık Sulh Ceza Mahkemesinin 26.08.2011 tarihli ve 627 D. İş sayılı kararına istinaden Devlet Üretme Çiftliği yol ayrımında bulunan asayiş noktasında yapılan uygulamada görevlilerce durdurulan Nahcivan istikametinden gelen sanık ..."ın sevk ve idaresindeki 76 DF 487 plaka sayılı çekicide yapılan aramada, aracın deposunda bulunması gerekenden 361 litre fazla motorin olduğunun tespit edilmesi nedeniyle sanığın 5607 sayılı Kanun’un 3/1. maddesine muhalefet suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Aralık Asliye Ceza Mahkemesince 08.07.2013 tarih ve 285-475 sayı ile sanığın atılı suçtan mahkûmiyetine karar verildiği,
    Sanık ...’ın, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünü 13.09.2013 havale tarihli dilekçeyle temyiz ettiği ve Özel Dairece temyiz talebinin bir haftalık süreden sonra olması nedeniyle temyiz talebinin reddine karar verildiği,
    Katılan Dilucu Gümrük Müdürlüğü adına Hazine Vekilinin 29.08.2013 tarihli temyiz dilekçesinin ""Başlık"" kısmında sanıklar ... ve Fazil Kılıç’ın kimlik ve adres bilgilerine yer verdiği, ""Temyiz sebepleri"" kısmında ise;
    ""Aralık Asliye Ceza Mahkemesinin yukarıda dosya numarası verilen kararı ile sanık Fazıl Turan hakkında beraat kararı verilmiş olup, söz konusu kararı esas ve usul açısından kanuna aykırı bulduğumuzdan bozulmasını talep ediyoruz.
    Şöyle ki;
    Suça konu olayın oluş şekli, suç nedeniyle kamunun uğradığı zarar değerlendirildiğinde, sanık Fazıl Turan’a ceza tayin edilmesi gerekirken, sanığın kamu zararını gidermemesi de göz önüne alındığında mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
    Ayrıca; suça konu 76 DF 487 plâkalı aracın müsaderesine karar verilmesi gerekirken, usul ve yasaya aykırı olarak müsadere kararı verilmesi yönünden de kararın bozulmasını talep etmekteyiz.""
    Şeklinde temyiz nedenlerinin sıralandığı,
    Dosya incelenmesinde; suçta kullanılan 76 DF 487 plaka sayılı aracın inceleme dışı sanık ...’ın yetkilisi olduğu Turan İthalat İhracat ve Ticaret Limited Şirketi adına kayıtlı olduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, bu kapsamda karar tarihi itibarıyla uygulama alanı bulan 1412 sayılı CMUK hükümlerine göre temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi;
    “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” hükmünü de içermektedir.
    Yasal düzenlemeden de anlaşılacağı üzere CMUK’da temyiz sebebi ""kanuna aykırılık"" olarak belirlenmiştir. Bu kavram ""bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması"" şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana ""kanuna aykırılık"" kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    CMUK’nın ""Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar"" başlığını taşıyan 313. maddesinde ise;
    “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
    Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.” ibarelerine yer verilmek suretiyle temyiz dilekçesinin hangi hususları içermesi gerektiği açıklanmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Eşyayı gümrük işlemlerine tabi tutmaksızın ithal etmek suçundan sanık ...’ın 5607 sayılı Kanun"un 3/1-1. cümle, TCK"nın 62, 50/1-a, 52/2-4 maddeleri uyarınca 6.000 TL ve 80.00 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına, inceleme dışı sanık ...’ın beraatine, sanık Fazıl Turan’a ait olan nakil aracının iadesine ve kaçak yakıtın müsaderesine dair kararın sanık ... ve katılan Gümrük İdaresi adına Hazine Vekili tarafından temyiz edildiği anlaşılan dosyada;
    Katılan Gümrük İdaresi adına Hazine Vekilinin 29.08.2013 tarihli dilekçesinin ""Temyiz sebepleri"" başlığı altında açıkça belirtildiği üzere temyiz talebinin inceleme dışı sanık ... hakkında verilen beraat kararı ile yine bu sanığa ait olduğu dosya kapsamından anlaşılan nakil aracının iadesi kararıyla sınırlı olduğu, temyiz dilekçesinin başlık kısmında her iki sanığın adının da yazılı olmasının anılan dilekçenin sanık ... hakkında kurulan hükmü de kapsadığı şeklinde geniş yorumlanamayacağı, bu hâliyle sanık ... hakkında usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceği kabul edilmelidir.
    Öte yandan çelişmeli yargılama ilkesinin bir sonucu olması, Anayasa"nın 141 ve CMK"nın 34. maddelerinde hâkim ve mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılmasında zorunluluk bulunması ve uyuşmazlık konusu dosyada izlendiği gibi yargılamanın uzamasına sebebiyet verilmek suretiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlalinin önüne geçilmesi bakımlarından Özel Dairelerce temyiz incelemesi yapılırken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde ileri sürülen hususların kabul veya reddine dair dayanaklara yer verilmesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının haklı bir nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu üyesi ...; ""Yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün katılan vekili tarafından temyiz edilip edilmediği ve bunun sonucuna bağlı olarak temyiz kapsamının belirlenmesi hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
    Katılan vekillinin 29/08/2013 tarihli temyiz talebini içeren dilekçesinde; sanık kısmında "...-Fazıl Turan", konu kısmında "Mezkur kararın temyizen incelenerek bozulması talebimizdir", suç adı kısmında, "5607 sayılı yasaya muhalefet", temyiz nedenleri kısmında ise "sanık Fazıl Turan hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken beraat kararı verildiğinden bahisle usul ve yasaya aykırı hükmün bozulması"nın net bir şekilde talep edilmesinden sonra temyiz dilekçesinin üçüncü parağrafında "Ayrıca suça konu 76 DF 487 palaka sayılı aracın müsaderesine karar verilmesi gerekirken usul ve yasaya aykırı olarak müsadere kararı verilmesi yönünden de kararın bozulmasını talep etmekteyiz" ibarelerine yer verildikten sonra, sonuç ve istek kısmında; "Yukarıda arz edilen nedenlerle ve sayın yargıtay dairesince resen gözönüne alınacak olan sair nedenlerle; anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasına karar verilmesini arz ve talep ederiz" ibarelerine yer verildiği anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü için, halen uygulama olanağı bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 310, 313, 320 maddelerinin Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 6. maddesi ile irtibatlandırılıp, ceza muhakemesi hukukunun izin verdiği ölçüde yorum prensiplerinden de yararlanılarak çağdaş hukuk sistemlerinin olmazsa olmazı olan mahkemeye erişim hakkı ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirilmesi suretiyle temyiz kapsamının öğretideki görüşler ve benzer olaylardaki yargı kararları ışığında belirlenmesi gerekmektedir.
    Yorumda esas, kanun koyucunun metinde belirtilmiş olan iradesinin saptanması, bu iradeye göre metnin gerçek ve asıl anlamının tayinidir. Yorumda erişilmesi gereken ilk hedef, kanun koyucunun iradesidir. Ceza Muhakemesi Hukuku yönünden de, yorum bir muhakeme hukuku kuralının ifade ettiği gerçek anlamı ortaya koyma çabasıdır. Bu bakımdan yorum bir sanattır; hukukçu bu sanatı yavaş yavaş ve tecrübe ile elde eder ve yorum alışkanlığı böylece meydana gelir. Kanun koyucunun iradesi, bizzat anlamı belirtilmek istenen metinden olduğu kadar bunun dışında ki diğer araçlardan da çıkarılır.
    Ceza muhakemesi hukukunda yorum kurallarını ana hatlarıyla açıkladıktan sonra şimdi de konumuzu ilgilendiren 5320 sayılı kanunun maddelerinin 8/1. maddesi delaletiyle hâlen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 310, 313, 320. maddelerinin yargı kararlarında ve öğretide nasıl karşılık bulduğunun üzerinde durulması gerekmektedir.
    Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).
    Bu anlayışa paralel olarak Anayasanın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
    "1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
    Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
    "Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğunun belirtilmiştir.
    Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki koşulun varlığı gereklidir.
    Bunlardan ilki süre koşuludur. CMUK’nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süreyi hükmün tefhiminden, tefhim edilmemişse, tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.
    Temyiz davasının açılabilmesi için gerekli olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren ikinci koşul ise istek koşuludur. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "Davasız yargılama olmaz" ilkesinin doğal sonucu olarak temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda hak ve yetkisi olan kişilerce bir istekte bulunulması zorunlu olup, süre ve istek koşullarına uygun temyiz davasının açılmamış olması hâlinde hükmün Yargıtayca incelenmesi mümkün değildir.
    Ancak bu kuralın istisnasına gereksinim duyan kanun koyucu, CMUK’nun 305. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenleme ile on beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezalara ilişkin mahkûmiyetlerde istek koşulundan sanık lehine vazgeçerek, temyiz incelemesinin kendiliğinden (resen) yapılmasını kabul etmiştir.
    Öte yandan, 1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde,
    "Yargıtay temyiz dilekçe ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
    313 ncü maddesinin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını tayin için yeniden müstenidat göstermeye lüzum yoktur.
    Bununla beraber böyle müstenidat gösterilmişse kabul olunur" hükmü yer almaktadır.
    Bu maddenin gerekçesinde de, "Temyiz Mahkemesi Kanunun doğru tatbik edilip edilmediğini araştırmakla mükellef olduğundan velevki layihai temyiz de dermeyan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi bir suretle ihlal edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir...Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil ederek layihada serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul edilmiştir." denilmektedir.
    Buna göre, usulüne uygun şekilde temyiz davası açıldıktan sonra Yargıtay gösterilen temyiz sebepleri ile bağlı olmayıp, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.05.1996 gün ve 1996/4-86 E; 1996/91 K sayılı şahsi hakka ilişkin bir hükmünde;
    ‘CMUK 320. maddesinin gerekçesinde de aynen ‘Temyiz Mahkemesi Kanunun doğru tatbik edilip edilmediğini araştırmakla mükellef olduğundan velevki layihai temyiz de dermeyan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi bir suretle ihlal edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir...Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil ederek layihada serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul edilmiştir’ denilmektedir.
    Bu madde hükmü ve gerekçesinden anlaşılacağı üzere "Yargıtay gösterilen temyiz sebepleri ile bağlı değildir. Temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir’ denilmektedir.
    Nitekim Ceza Genel Kurulu asıl ceza yönünden temyiz incelemesine tabi olmayan bir hükme bağlantılı olarak verilen "müsadere", "iş yerinin kapatılması", "meslek ve sanatın tatili", "tecilli cezanın aynen çektirilmesi", "sürücü belgesinin geri alınması" ve benzeri kararlarda suç niteliğine veya şahsi hakka yönelik temyizin hükmün tümüne temyiz edilebilirlik vasfını kazandıracağını ve hükmün her yönüyle inceleneceğini kabul ederken Yargıtayın temyiz istemi ile bağlı olmadığı ilkesine dayanmıştır.
    1412 sayılı CMUK’nın 310 maddesi uyarınca temyiz incelemesinin yapılabilimesi için istek ve süre koşulunun gerçekleşmesinin zorunlu olduğu hususunda gerek öğretide, gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Ancak uygulamada temyiz iradesinin mahkemeye erişim hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilerek, temyiz iradesi çok net bir şekilde sınırlandırılmamış ve kararın temyiz edildiği belirtilmiş ise de; temyiz edenin sıfatına göre temyiz iradesinin ilgili herkesi kapsadığı hususunda gerek Yargıtay özel daireleri, gerekse Ceza Genel Kurulu tarafından, herhangi bir duraksama yaşanmamış, bu husustaki içtihatlar uzun yıllar içerisinde istikrar kazanarak yerleşik uygulamaya dönüşmüştür. .
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/210 K sayılı aşağıda örnek olarak açıklanan kararı somut olayımıza çok iyi bir örnek teşkil etmektedir.
    Ceza Genel Kurulu 2012/210 K sayılı ilamı; "Katılan vekili tarafından sunulan temyiz dilekçesinin "temyiz nedenleri" bölümünde açıkça anlaşılacak şekilde ifade edilmediği görülmekte ise de, "sanıklar" bölümünde her üç sanığın adı ve "temyiz olunan karar" bölümünde Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.12.2007 gün 2006/494 esas sayılı ilamının yazılı olması karşısında, dilekçede yer alan "…Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu kararı süresi içinde temyiz ediyoruz… yukarıda sunulan ve inceleme sırasında resen gözetilecek sair nedenlerle birlikte verilen kararın bozulmasını arz ve talep ederim" ibarelerinin sanık Ahmet Kap hakkındaki mahkûmiyet ve aracın iadesine ilişkin hükmü de kapsadığı, temyiz davasının süre ve istek koşullarının sanıklardan Ahmet Kap hakkındaki hüküm yönünden de gerçekleştiği kabul edilmelidir. "
    Ceza Genel Kurulu 2018/269 K sayılı ilamı;"Sanığın kasten yaralama suçuna teşebbüs ve hakaret suçlarından 2"şer ay 15"er gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin sanık müdafiinin de hazır bulunduğu oturumda tefhim edilmesi üzerine, sanık müdafii tarafından temyiz süresinin korunması maksadıyla sunulan 06.03.2012 tarihli temyiz dilekçesinde, her ne kadar suç adı kısmında "Kasten yaralama suçuna teşebbüs" ibaresi yazılmış ise de, temyiz nedenleri kısmında "Mahkemenin yukarıda belirtilen kararı ile müvekkil hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmiştir, mahkemenin usul ve yasaya uygun olmayan kararının bozulması talebiyle işbu süre tutum dilekçemizin kabulünü talep ederim" ifadelerine yer verilmesi, 23.03.2012 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde ise açıkça, hakaret ve kasten yaralama suçuna teşebbüsten kurulan hükümlere yönelik olarak mahkeme kararının temyiz edildiğinin belirtilmesi ile Konya 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.03.2012 gün ve 282-207 sayılı kararının, iki ayrı mahkûmiyet hükmünü içermesi karşısında; ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen "Hak arama hürriyeti" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenleme ile temel hak ve özgürlüklerle ilgili konularda yapılacak yorumlamanın, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını daraltıcı değil, genişletici nitelikte olması gerektiği hususları da dikkate alındığında; sanık müdafiinin mahkeme kararına yönelik olduğunu belirttiği temyiz talebinin, kasten yaralama suçuna teşebbüsün yanı sıra hakaret suçunu da kapsadığının ve her iki mahkûmiyet hükmüne ilişkin olarak temyiz talebinde bulunduğunun kabulü gerekmektedir."
    Yukarıdaki içtihatlarda açıklandığı üzere, temyiz incelemesinin zorunlu iki unsurundan birisi olan istek koşulunun, diğer zorunlu unsur olan süre içerisinde gerçekleşmesi koşuluyla; temyiz iradesinin çok net bir şekilde sanık ya da suçla sınırlandırılmadığı, özellikle kararın temyiz edildiğinin belirtildiği durumlarda, temyiz edenin sıfatına göre temyiz iradesinin oldukça geniş yorumlandığı görülmektedir. Temyiz incelemesinin lehe yada aleyhe sonuçlanmasının, temyiz hakkının; mahkemeye erişim hakkının ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmeyeceği ve buna bağlı olarak temyiz iradesinin daraltıcı yoruma gidilerek sınırlandırılmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal edeceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.
    Uyuşmazlığın çözümü için Anayasa"nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkının (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41) Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde nasıl karşılık bulunduğunun belirlenmesi gerekmektedir.
    Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak veya kanun yoluna başvurmak isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Benzer AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle, mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar (Aynı yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29; Eşim/Türkiye, B.No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
    Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02, 27/7/2006, § 24).
    Teoride ve uygulamada benimsenen görüşler ışığında; somut olayımıza baktığımızda;
    Katılan tarafından verilen temyiz dilekçesinde hakkında mahkumiyet kararı verilen sanık ...’ın ismine yer verilmesinden sonra, suçta kullanılan aracında müsaderesinin talep edildiği gibi dilekçenin sonuç ve istek bölümünde kararın temyiz edildiği çok net bir şekilde belirtilmiştir. Davasız yargılama olmaz ilkesinden hareketle, temyiz incelemesinin dayanağını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen tebliğname oluşturmakta ise de, temyizin zorunlu iki unsurundan birisi olan istek koşulu gerçekleşmeksizin temyiz incelemesi yapılamayacağından, somut olayımızda katılan tarafından verilen temyiz dilekçesinin de, öncelikle tebliğnamenin ve bunun doğal sonucu olarak temyiz incelemesinin dayanağını oluştucağı tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır. Dolayısıyla istek koşulunun gerçekleşmesi halinde, tebliğnamede yer alması gereken suç ve sanıkla ilgili talep konusunda temyiz incelemesini yapan daire tarafından olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi zorunlu iken tebliğnamede yer almaması gereken bir husus tebliğnamede yer almış ise, bu durumda tebliğnamenin karşılanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu hususta Yargıtayın uzun yıllar öncesine dayanan ve zaman içerisinde giderek istikrar kazanan içtihatlarında herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Somut olayımızda da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, sırf tebliğnamenin karşılanmamasından dolayı değil, katılan tarafından verilen dilekçede, hakkında mahkûmiyet kararı verilen ... hakkındaki hükmünde temyiz edilmiş olması nedeniyle temyiz incelemesinin adı geçen sanık hakkındaki hükmüde kapsaması gerektiğinden bahisle itiraz edilmiştir. Ancak Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından, temyiz iradesinin beraat hükmüne yöneldiği ve suçta kullanılan aracın beraat eden sanığa ait olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir. Oysa yargılamaya konu edilen eylemde iadesine karar verilen aracın sanığa ait olma ihtimali ya da müsadere kararının mahkûmiyet hükmüyle bağlantısının olma ihtimali her zaman mümkündür. Temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, öncelikle istek (olayımızda katılanın temyiz dilekçesi) koşulunun gerçekleşmesi gerekmektedir. İstek ya vardır, ya da yoktur. Varsa diğer koşullarında gerçekleşmesi halinde dosya içeriği incelenebilecek, yoksa inceleme yapılamayacaktır. Sayın çoğunluk tarafından, bir taraftan isteğin var olduğu kabul edilerek dosyanın içeriği incelelnirken, diğer taraftan müsaderesi istenen aracın, beraat eden sanığa ait olduğundan bahisle, hakkında mahkûmiyet kararı verilen sanık hakkındaki hükmün temyizen incelenmesinin mümkün olamayacağına karar verilerek kanaatimizce çelişkiye düşülmüştür. Bu düşüncenin kabul edilmesi halinde suçta kullanılan araç hakkında mahkûmiyet kararı verilen sanığa ait ise temyiz incelemesinin yapılabileceği, araç başkasına ait ise somut olayımızda olduğu gibi temyiz incelemesinin yapılamayacağı, başka bir deyişle içeriği incelenemeyen dosyanın içeriğindeki bilgilerden yola çıkılarak temyiz kapsamının buna göre belirleneceği sonucuna ulaşılır ki ulaşılan bu sonucun hayat tecrübeleri ile bağdaşmayacağı gibi yasal düzenlemelere ve yerleşik uygulamalarada aykırı olacağı açıktır. Ayrıca somut olayımızda katılan tarafından yapılan temyizin sanık aleyhine sonuç doğurabileceğinden bahisle bir anlamda temyiz incelemesinin dolaylı olarak aleyhe bir işlem olabileceği de kabul edilerek kanaatimizce ceza muhakemesi kanununun amacına aykırı bir sonuca ulaşılmıştır. Zira ceza muhakemesinde amaç, insan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğe ulaşmaktır. Dolayısıyla temyiz davası, ister lehe, ister aleyhe sonuçlansın, temyiz hakkı, mahkemeye erişim hakkının ayrılmaz bir parçası olarak, kararların denetimi için bir anlamda hukuk devletinin sigortasıdır. Bu nedenledir ki ceza muhakemesi kurallarının derhal uygulanması ilkesinden hareketle geçmişe yürümeyeceği, ancak istisnai olarak usul kurallarının maddi ceza hukukunu ilgilendirmesi durumunda, geçmişe yürüyeceği hususunda herhangi bir duraksama yaşanmamıştır. Dolayısıyla kural olarak ceza muhakemesi hukukunda lehe kuraldan bahsedilemeyeceği gibi temyiz incelemesinın her zaman mahkemeye erişim hakkının ayrılmaz bir parçası olarak lehe olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
    Sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemekle birlikte anılan görüşün bir an için doğru olduğunun kabul edilmesi halinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, bir aylık yasal süreden çok sonra itiraz edildiğinden, aleyhe olduğu kabul edilen itirazın reddine karar verilmesi gerekirdi.
    Sonuç itibarıyla;
    Katılan tarafından verilen temyiz dilekçesinde, sanığın ismine de yer verilmiş olması, suçta kulllanılan aracın müsadere edilmesi gereğinden bahsedilerek resen gözetilecek sebeplerle kararın temyiz edildiğinin belirtilmiş olması, temyiz hakkının mahkemeye erişim hakkının ayrılmaz bir parçası olarak ilgililer açısından güvence teşkil etmesi, müsadere talebinin hakkında mahkûmiyet kararı verilen sanığı da ilgilendirme ihtimalinin mevcut olması karşısında; temyiz kapsamı belirlenmeden yapılan temyiz incelemesinin hukuken geçersiz olacağı dikkate alınarak Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2012/210 K, 2018/269 K sayılı ilamları doğrultusunda temyiz dilekçesinin geniş yorumlanarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekirken, itirazın reddine dair sayın çoğunluğun görüşüne yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmediği"" düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "" Sanık ... hakkında bir temyiz davası olduğu,"" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
    2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi