Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 4.6.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M..K...ile temyiz edilenler vekili Avukat B..C..geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ..tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davacıların iddialarını kanıtlayamadıkları gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan 1923 doğumlu M.. T..ın 22.8.2007 tarihinde öldüğü; mirasçıları olarak davalı kızkardeşi F.. ile kendisinden önce 1996 tarihinde ölen kardeşi S.."den olma davacı yeğenleri H.. ve C..ın kaldığı, miras bırakanın, 8050 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını 27.12.1994 tarihinde, 16 parsel sayılı taşınmazdaki 14 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payını 10.5.1996 tarihinde, 16 parsel sayılı taşınmazdaki 3 nolu bağımsız bölümün tamamını, 1 nolu bağımsız bölümdeki 1/2 payını 16.8.2000 tarihindi davalı kızkardeşine satış suretiyle temlik ettiği; davacıların, ortak miras bırakan M..T."ın, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak çekişme konusu 8050 ada 7 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını ve 16 parsel sayılı taşınmazdaki 1-3-14 nolu bağımsız bölümlerdeki payını davalı kızkardeşine satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtıkları; davalı vasisinin, muvazaalı işlem yapılmadığını belirterek, davanın reddini savunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. ve Tapu Kanunu"nun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; bekar ve çocuksuz olarak ölen miras bırakanın, öncesinde aynı binada kız kardeşi olan davalı ile ayrı ayrı dairelerde oturduğu, daha sonra tek başına yaşayamadığı için oturduğu daireyi kapatarak davalının yanına taşınarak ölünceye kadar birlikte oturduğu; murisin taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığı, bakımının ücretli bakıcılar tarafından sağlandığı, özellikle bakıcılığını yapan davacı tanığı A.."nin, miras bırakanın, taşınmazlarını davalı kızkardeşi F.ya bedelsiz olarak sattığını, satışın dava olursa bozulabileceğini, davacıların babası olan erkek kardeşi S..nin bir dükkan satması nedeniyle ona kızdığı için işlem yaptığını anlattığını ifade ettiği, davalının maddi durumunun iyi olduğu belirlenmiş ise de, çekişmeli taşınmazların satış bedelinin ödendiğine dair herhangi bir kanıt ibraz edilmediği, miras bırakanın temlikten sonrada taşınmazları tasarrufunda bulundurduğu, çekişmeli taşınmazların akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı oranda fark olduğu görülmektedir.
Tüm bu olgular, yukarıda belirtilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın, çekişmeli taşınmazlardaki hak ve hisselerini, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalı kız kardeşi F..ya temlik ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 4.6.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.