Yanlar arasında görülen elatmanın önlenmesi,ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.04.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A..ile temyiz edilen vekili Avukat G..S.. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi H.F.. D.tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, bağımsız bölüm vasıflı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 427 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki A-21 Blok 1 numaralı bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı olduğu, davacı ile davalı arasında 17.08.1998 tarihli Gayrimenkul Satış Sözleşmesi başlıklı belge düzenlendiği, anılan sözleşmede davalının adresinin “Ş.. sk. 24/25 Çankaya Ankara” olarak belirtildiği ve sözleşmenin 10/4. maddesinde davalının yasal ikametgahının bu adres olarak kabul edildiğinin hüküm altına alındığı, buna karşılık dava dilekçesi ve duruşma gününün bu adrese tebliğe çıkarılmadığı, davacının bildirdiği adresin ise çekişme konusu taşınmazın bulunduğu adres olup, davalının yerleşim yeri adresi olarak da kaşıtlı olmadığı anlaşılmıştır. Dosya münderecatına göre davalının oturmadığı adreste mahalle muhtarına yapılan tebligat geçersizdir. Davalının kendisinden habersiz yargılama yapılarak yokluğunda hüküm kurulması doğru değildir.
Hemen belirtilmelidir ki, yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 1086 Sayılı HUMK" nun 73. maddesi (6100 Sayılı HMK’nun 27. maddesi) hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları, iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür.
Öncelikle; yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir.Bu nedenle,tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur.Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasa’nın 90/son maddesi delaletiyle AİHS"nin 6. maddesi hükmü uyarınca; adil yargılanma hakkının da bir gereğidir.
Taraf teşkilinin usulüne uygun olarak sağlanmamasının sonucu olarak davalının eldeki davada savunma hakkını kullanamadığı ortadadır.
Öte yandan, iddianın içeriği ve ileri sürülüş biçiminden davanın taşınmaz malın aynına ilişkin olduğu ve konusunu oluşturan hakkın para ile değerlendirilmesinin mümkün bulunduğu açıktır.
Bu tür bir davada, HUMK"nun 413 (6100 Sayılı HMK md.120) ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 16.maddesi uyarınca dava değerinin elatılan yerin değeri ile talep edilen ecrimisil veya tazminatın toplamından (4.3.1953 tarihli 10/2 sayılı İ.B.K.) ibaret olacağı ve belirlenen bu değer üzerinden Harçlar Kanununun 26., 27., 28., 30. ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re"sen) gözetilmesini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Kanunun 32. maddesinde ise yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağı vurgulanmış 30. madde hükmünde de " ... muhakeme sırasında tespit olunan değerin dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa yalnız o celse için muhakemeye devam olunur; takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. HUMK’nun 409. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır." düzenlemesine yer verilmiştir.
Ne var ki; dava dilekçesinde dava değerinin talep edilen ecrimisil miktarı kadar gösterildiği ve bu değer üzerinden harç yatırıldığı, elatmanın önlenmesi isteği hakkında bir değer gösterilmediği, yargılama sırasında bu istek yönünden harç tamamlanmadığı gibi, hükümde de karar ve ilam harcının ecrimisil miktarı üzerinden belirlendiği görülmüştür.
Hal böyle olunca, öncelikle elatıldığı iddia edilen taşınmazın değerinin belirlenmesi ve bu değer üzerinden, yukarıda değinilen ilkeler ve düzenlemeler gözetilmek suretiyle, harç ikmali yaptırılması, bu koşul yerine getirildiği takdirde davaya devam edilerek usulüne uygun olarak taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra işin esasına girilerek soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan hususlar gözardı edilerek sonuca gidilmiş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 Sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 Sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 05.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.