3. Hukuk Dairesi 2015/5376 E. , 2016/3455 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın mahkemenin yetkisizliğine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesi ile; müvekkillerden ..."ın ... İli, ... İlçesi, ... Köyünde ikamet ettiğini, olay tarihinde 16 yaşında olduğunu, 16.04.2014 günü aynı köy ... Mezrası, ... Köprü Mevkiinde hayvan otlatırken elektrik tellerinin bir insan boyunu aşacak şekilde zemine yakın bir şekilde sarkmasından dolayı müvekkilin başına temas etmesi sonucu ağır yaralandığını iddia ederek davacılar lehine maddi ve manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesi ile; davaya konu olayın T..."nin sorumluluk alanında gerçekleşmiş olduğunu, müvekkil şirketin olayda herhangi bir kusur ve ihmali bulunmadığını, söz konusu hattın bakım onarımı 05.11.2013-04.12.2013 tarihleri arasında yapıldığını , müvekkil şirket üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Diğer davalı ... davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; ..."nin şirket merkezinin ... İlinde, ..."nin şirket merkezinin Şırnak ilinde olduğu, dolayısı ile ortak yetkili mahkemenin haksız fiilinin işlendiği yer olan ... Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın yetkili ... Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
""Uyuşmazlık; haksız fiil hukuksal nedenine dayalı davalar yönünden 6100 sayılı HMK’nun 7.maddesinin “kesin” yetki kuralı içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere mahkemelerin yetkisi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 5 ila 19.maddeleri arasında düzenlenmiş olup, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi genel yetkili mahkeme olarak belirlenmiştir. (m. 6).
HMK’da davalının ikametgahı mahkemesinin yanında, özel yetki kuralları ile başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır. Örneğin, sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir (m.10).
Öğretide ve uygulamada özel yetki kuralları olarak adlandırılan ve bazı dava çeşitleri için kabul edilen bu istisnai nitelikteki yetki kuralları, ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir.
Kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları, genel mahkemenin (m.6) yetkisini kaldırmadığından, eş söyleyişle onunla birlikte uygulandığından, davacı davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir. Zira özel yetki genel yetkiyi ortadan kaldırmaz, onun yanında varlığını sürdürür; dolayısıyla dava veya icra takibi, davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabilir.
Davalıların birden fazla olması halinde yetki ise 6100 s. HMK’nın 7. maddesinde düzenlenmiş olup, madde metni aynen;
“(1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Ancak, dava sebebine göre kanunda, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme belirtilmişse, davaya o yer mahkemesinde bakılır.
(2) Birden fazla davalının bulunduğu hâllerde, davanın, davalılardan birini sırf kendi yerleşim yeri mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı, deliller veya belirtilerle anlaşılırsa, mahkeme, ilgili davalının itirazı üzerine, onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir” şeklindedir.
Uyuşmazlığa konu eldeki davanın haksız eylemden kaynaklanması nedeniyle HMK 16. maddesinin de açıklanması ve HMK 7. maddesi ile birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
6100 s. HMK’nın “Haksız fiilden doğan davalarda yetki” başlıklı 16. maddesi;
“Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir” düzenlemesini içermektedir.
Bu aşamada hemen belirtilmedir ki, HMK 7. madde metninde, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkemenin kanunda belirtilmesi halinde bu yerin davada “kesin” yetkili olduğu hususunda açık bir düzenleme yazılı değildir. Bilindiği üzere yasa koyucu yetkinin kesin olmasını arzuladığı tüm hallerde bu “kesinlik” durumunu 6100 sayılı HMK sistematiği içinde açıkça madde metninde belirtmiş durumdadır.
Sınırlı sayıdaki bu kesin yetki halleri dört maddede belirtilmiştir. Buna göre ölenin son yerleşim yeri mahkemesi (m. 11/1), taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin davalarda; taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi (m.12/1), özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için; ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi (m.14/2) ve can sigortalarında, sigorta ettirenin, sigortalının veya lehtarın leh veya aleyhine açılacak davalarda; onların yerleşim yeri mahkemesi (m.15/2) kesin yetkilidir.
Açıklanan bu dört yasa hükmünde mahkemelerin yetkisini kesin olarak belirleyip madde metnine açıkça yazan yasa koyucu bu belirlemeyi HMK 7. maddesi yönünden yapmamıştır. Bu farklılığın bilinçsiz olduğu ileri sürülemez. Şayet bu halde de yetkinin kesin olması istenilmiş olsaydı bu kesinlik olgusunun diğer maddelerde olduğu gibi madde metnine de yazılması önünde hiçbir engelin bulunmadığı açıktır.
Bu aşamada HMK’nın 7. maddesinin gerekçesinde yer alan “…ortak yetkili mahkemenin yetkisi, kesin yetki haline getirilmiş.” ibaresinin bağlayıcı olup olmadığı üzerinde de durulmalıdır.
Kanun tasarıları ve teklifleri gerekçeli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilir ve kanunların gerekçeleri bağlayıcı değildir. Kenar başlıklarının kanun metnine dâhil olup olmadığı ise ilgili kanunda belirtilir.
Doktrinde açık kural bulunmayan durumlarda, başlıkların kanun metninden sayılması görüşü hâkimdir ( Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, Konya 2007, s.177).
Hemen belirtilmelidir ki Anayasanın gerekçesi dahi bağlayıcı değildir.
Gerekçelerin bağlayıcı olmadığı ve Anayasa metninde mevcut olmayan bir müessesenin, Anayasa gerekçesi ile yaratılamayacağı açıktır (Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1998, s.309).
Aksi düşünce gerekçeleri normlar hiyerarşisinde yasa düzeyine yükseltir ki, böyle bir kabulün olanaksızlığını, izaha dahi gerek yoktur.
Ayrıca belirtilmedir ki, haksız fiilden doğan davalarda yetkinin belirlenmesine ilişkin olarak 6100 s. HMK’nda özel bir düzenleme olarak 16. maddeye yer verilmiştir. Anılan madde hükmünde zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili olduğu düzenlenmiş olup, bu durumda birden fazla davalının ve davacının yerleşim yerlerinin farklı olduğu bir olayda haksız fiilin işlendiği yerin “kesin yetkili” olduğunu söylemenin mümkün olmadığı görülmektedir. Zira HMK’nın 16. maddesinin zarar görene tanıdığı bu hak göz ardı edilmemelidir."" (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 27.05.2015 tarih 2013/11-2359E – 2015/1443K)
O halde tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; 6100 s. HMK’nın 7. maddesinin kesin yetki kuralı olmadığı dikkate alınmak suretiyle davalılar tarafından yetki itirazı yapılmadığından mahkemece işin esasına girilerek yapılacak yargılama sonucu bir karar verilmesi gerekirken, yukarıdaki gerekçe ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmesi usul ve yasaya uygun görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 09.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.