3. Hukuk Dairesi 2020/2509 E. , 2020/3239 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen menfi tespit - istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davacı hastanenin ..."da özel sağlık hizmeti veren bir kuruluş olduğunu, davalı kurumun 13/12/2013 tarih ve 646 sayılı yazısı ile davacı hastanenin 11 hastadan fazladan ilave ücret aldığından bahisle, fazla ilave ücret olarak belirtilen 1.230,00 TL"nin 10 ( on) katı tutarında 12.300,00 TL cezai şart uygulandığını; Sağlık Uygulama Tebliği"nde ilave ücret alınabilecek hallerin düzenlendiğini, davacı hastanenin tebliğe aykırı herhangi bir işleminin bulunmadığını ileri sürerek; davanın kabulü ile 12.300,00 TL"den davalı kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davaya konu kurum işleminin yasal mevzuat ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, davalı kurum tarafından davacı şirket hakkında 13/12/2013 tarih ve 646 sayılı yazı uyarınca uygulanan cezai şart bedelinden, davalı kuruma 6.800,00 TL borçlu olduğunun tespitine karar verilmiş, hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nin 30.04.2019 tarih ve 2016/13421 E. - 2019/5521 K. sayılı ilamı ile; "...Bilirkişi raporu, alınan ilave ücretin mevzuata göre belirlenen orandan fazla olup olmadığı konusunda değerlendirme yapmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda zikredilen hususlar kapsamında , SGK konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor temini ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde ; uyuşmazlığın çözümü için hakimin bilgi ve tecrübesi dışında uzmanlığın gerektiği, somut olayda bilirkişi raporu alınmasının zaruri olduğu, 24/09/2014 tarihli celsenin 3 nolu ara kararı ile bilirkişi ve posta gideri olarak eksik 1.200,00 TL"nin yatırılması için davacı vekiline bir aylık kesin süre verildiği, kesin sürenin sonuçlarının ihtar edildiği, davacı tarafça verilen kesin süre içerisinde delil avansının yatırılmadığı, verilen sürenin makul ve yeterli olduğu, süresi içerisinde ücret yatırılmadığından bilirkişi incelemesinin yapılamadığı, yemin deliline de dayanılmadığı, bu sebeple davacı tarafça davanın ispat edilemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun " Delil İkamesi için avans " başlığı altında düzenlenen 324. maddesinde; "(1)Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse , gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır. " şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6100 sayılı HMK"da öngörülen süreler , nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi , temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK"ya göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749)
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanunun 90/2’nci maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. (HMK m.94/2). Hakimin verdiği sürenin kesin olması için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması (HMK 94/2); ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir.
Kesin süre verilmesinin temel amacı, tarafların davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Hak kaybına yol açmak gibi ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir. (HGK"nın 28.04.2010 gün, 2010/2-221/241 E.K.)
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK"nın 94. maddesi uyarınca kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, miktarının net olarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca verilen sürenin amacına uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; mahkemece 24/09/2019 tarihli celsede davacıdan yatırılması istenilen bilirkişi ücreti, HMK"nın 324. maddesi uyarınca delil ikame avansı niteliğinde olup, bu avansın süresinde yatırılmamasının hukuki sonucu, delile dayanan tarafın o delilden vazgeçmiş sayılmasıdır. Mahkemece, delil avansının verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığı, bu nedenle davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de; davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin ara kararda, yatırılması istenilen avans miktarı açıkça belirtilmediği ( avansın hangi işlere ilişkin olduğunun, hangi iş için ne miktar avans yatırılacağının açıkça belirtilmesi ), kesin sürenin usulüne uygun olmadığı, kaldı ki davanın uzamasına sebebiyet vermeyecek şekilde, duruşma öncesi, 06/11/2009 tarihinde davacı tarafından delil avansı olarak 1.200,00 TL"nin yatırıldığı görülmektedir. Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için usulünce ve eksiksiz olması gerekmektedir. Kesin sürenin amacı usul ekonomisi bakımından davanın sürüncemede kalmasını engellemektir.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, HMK"nın 324. maddesi kapsamında delil avansının yatırılması için davacıya usulüne uygun süre verilmediği, delil avansının yatırıldığı tarih ile duruşma günü arasında rapor alınabilecek kadar sürenin bulunduğu da dikkate alınarak, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nin 30.04.2019 tarih ve 2016/13421 E. - 2019/5521 K. sayılı bozma ilamı doğrultusunda, rapor alınmak suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK"nın 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.