
Esas No: 2018/628
Karar No: 2020/39
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/628 Esas 2020/39 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 176-751
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanıklar ... ve ...’ün TCK’nın 184/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4 maddeleri uyarınca 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye ilişkin Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesince 23.06.2009 tarih ve 1534-635 sayı ile verilen hükümlerin sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 24.01.2013 tarih ve 18458-1637 sayı ile;
""1-Sanıkların ruhsatlı binanın açık çıkmaları olan balkonlarını, duvar örerek ortak kullanım alanına dahil etme ve binaya otopark girişi yapmama şeklinde gerçekleşen imalatlarının bina niteliğinde olmaması karşısında; 5237 sayılı TCK"nın 184. maddesinde öngörülen imar kirliliği suçunun öğelerinin oluşmadığı ve eylemlerinin 3194 sayılı yasanın 32. ve 42. maddeleri kapsamında idari yaptırım gerektirdiği gözetilmeden, beraat yerine mahkûmiyetlerine hükmolunması,
2- Sabıkasız olan sanıklara yükletilen, kendi arsasına bina yapmak suretiyle imar kirliğine neden olma suçunda, kamunun uğradığı maddi (somut) bir zararın bulunmaması karşısında, bu durumun hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmasına engel oluşturmayacağı gözetilmeden, yasal olmayan gerekçeyle sanıklar hakkında CMK"nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesi ise 19.06.2013 tarih ve 176-751 sayı ile;
"...Bina diğer adı ile yapının Türk Dili Sözlüğünde tanımının "Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina" şeklinde yapıldığı, sanıkların faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkan eserin bina niteliğinde olduğunda tereddüt bulunmadığı, sanıkların iş bu inşai faaliyeti gerçekleştirirken almış oldukları yapı ruhsatına da aykırı hareket ettiklerinin hem yapı tatil tutanağı ve hem de yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporu ile saptandığı, dolayısıyla suçun tereddütsüz sabit olduğu, TCK"nın 184/1. maddesinin ruhsata aykırı yapılanmayı cezalandırdığı, ortada bina niteliğinde bir inşai faaliyetin bulunduğu, bu faaliyet neticesinde binanın bazı bölümlerinde ruhsata aykırı hareket edildiği, yüksek dairenin bozma kararında binanın ruhsata aykırı bölümlerinde yapılan her faaliyetin ayrı ayrı bina niteliğinin bulunmasının gerektiği anlaşılmakta ise de bu değerlendirmenin kuşkusuz hukuka aykırı olacağı, zira kanun koyucunun bir bina inşaasında ruhsata aykırı bölümlerin ayrı ayrı bina vasfında olması gerektiğini aramadığı, inşa edilen bina vasfındaki bir yapıda ruhsata aykırılıkları imar kirliliği ve yasak inşai faaliyet olarak gördüğü, dolayısıyla garaj giriş kapısının yapılmamış olmasının yapılmamış bir şeyin bina niteliğinde olamayacağı görüşünün TCK"nın 184. maddesine açıkça aykırı olduğu, zira imar kirliliğinin inşa edilen binada ruhsata aykırı olarak eklenti yapmak suretiyle meydana getirilebileceği gibi, ruhsata tabi bir eklentiyi inşa etmemek suretiyle meydana getirilebileceği, bu hâlde inşa edilen binada, ruhsata aykırı olarak inşa edilmesi gereken bir bölümün inşa edilmemesinin topyekün binanın ruhsata aykırı inşa edildiği anlamına geleceğinde tereddüt olamayacağı, kaldı ki açık çıkmaların kapatılmasının ruhsata aykırı bir inşai faaliyet olduğu, iş bu faaliyet ile sanıkların daha fazla kullanım alanını hukuka aykırı olarak kazandıkları, bu kazanımında inşai faaliyet ile gerçekleştiği değerlendirilmiş, iş bu nedenlerle yüksek dairenin bu bozma nedenine iştirak olunamamış,
Keza ... mahkememiz sanık hakkında CMK"nın 231/5. maddesinin uygulanmamasına "suçun işlenmesiyle kamunun uğradığı zararın aynen mimari projeye uygun hâle getirme suretiyle tamamen giderilmemiş olması nedeniyle CMK"nın 231/6. maddesindeki şartlar oluşmadığından" denilmek suretiyle karar verilmiş olup, gerekçeden açıkça anlaşıldığı üzere mahkememiz CMK"nın 231/6. maddesindeki şartların oluşmamasını HAGB kararı uygulanmaması nedeni görmüş, ancak mahkememiz CMK"nın 231/6. maddesindeki şartların oluşup oluşmadığı tesbit ederken sanıklara bu suçlar için bir etkin bir pişmanlık müessesesi olan TCK"nın 184. maddesine müracaat edip etmediğini belirleyici olarak gözönüne almış, her ne kadar yüksek daire iş bu suçun işlenmesiyle kamuya doğrudan zarar verilmediği saptamasını yapmış ise de, bu saptamaya katılmak mümkün görülmemiş, zira sanıklar ve bu neviden suçları işleyenlerin eylemleri ile İstanbul dünya arenasında en fazla imar kirliliği oluşturulan ve hatta Avrupalıların "mimarların değil ama halkın inşa ettiği şehir" adıyla andıkları bir şehir olması bir yana bırakılsa bile ve bundan kamu için doğrudan bir zararın doğmadığı kabul edilse bile, ki mahkememiz her imar kirliliği için kenti çirkin göstermesi nedeniyle doğrudan bir zararın oluştuğunda ısrarcıdır, sanıkların iş bu imar kirliliği nedeniyle elde ettiği ruhsatsız alanın Bahçelievler gibi rantın çok yüksek olduğu bir ilçede olduğu, iş bu alanın tamamen ruhsata aykırı olarak elde edildiği, sanıkların elde etmiş olduğu bu alanı ruhsata tabi hâle getirmediğinden yapmış olduğu satışları bu alanı satışa konu etmeksizin yaptığı, dolayısıyla satış üzerinden alınan vergilerin bu alanın hesaba katılmamış olması nedeniyle hesap edilmiş olmasından ötürü açık bir vergi kaybının oluştuğu tartışmasız olduğu, bununda kamu için açık ve doğrudan maddi zarar olduğu tereddütsüz bulunmuş,
Ve keza mahkememiz CMK"nın 231/6. maddesindeki şartların oluşmadığını kabul ederken kentlerin imar kirliliğine sebebiyet veren ve bu kirliliği TCK"nın 184/5. maddesi kapsamında giderme imkanı verilen sanıkların kendi kârı ve menfaati için hiç böyle bir çabanın içerisine girmedikleri, toplum hayatının sağlık işaretlerinden olan her açıdan ama özellikle mimari açıdan göze hoş gelen, yaşanabilir, güzel ve düzenli şehirler yaratma hususundaki kamu amacını görmezlikten geldikleri, tamamen ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket edip, toplum ile birarada toplum menfaatini gözeterek yaşama bilincini önemsemedikleri, kendileri için sağladıkları ekonomik çıkardan yargılama aşamasında imar kirliliklerini gidermek suretiyle vazgeçebilme fedakarlığına da yanaşmadıkları, iş bu nedenlerle sanıkların duruşmalarda mahkememizce gözlemlenen bu nitelikleri nedeniyle bu neviden yeniden başka suç işlemeyecekleri hususunda mahkememizde kesinlikle kanaat oluşmamış ve haklarında HAGB kararı tesisi cihetine gidilmemiş, dolayısıyla esasen tam da yüksek dairenin bozma ilamında belirtildiği üzere sanıkların kendi menfaatine hareket eden kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyecekleri hususunda kanaate varılmamış olduğundan yüksek dairenin bu bozma ilamı da uymak hususunda mahkememizde vicdani kanaat oluşmamıştır..." gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanıkların önceden olduğu gibi imar kirliliğine neden olma suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.08.2014 tarihli ve 331628 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 524-488 sayı ile; 5320 sayılı Kanun"a, 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 17.12.2018 tarih ve 827-21922 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanıklara atılı imar kirliliğine neden olma suçunun oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanıklar hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
2- Eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı ve suçun unsurlarıyla oluştuğu sonucuna ulaşılması hâlinde, TCK"nın 184/5. maddesinde yer alan düzenleme karşısında anılan suç açısından CMK"nın 231. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı,
Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bahçelievler Belediyesi Yapı Denetim Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen 07.04.2008 tarihli ve 131-A sayılı yapı tatil tutanağına göre; Şirinevler Mahallesi... kapı numarasında bulunan ruhsatlı binanın otopark girişinin yapılmadığı, yan ve arka balkonlarının kapatıldığı, binanın işgalli olması nedeniyle mühürlenemediği,
15.04.2008 tarihli ve 977 sayılı Encümen Kararına göre; 3194 sayılı yasaya uygun olarak verilen süre hitamında söz konusu yerin ruhsata bağlanmadığı, mahzurlu kısmın ise yıkılmadığı anlaşılarak anılan Kanun’un 32. maddesine istinaden kaçak kısımların yıkılmasına karar verildiği,
Kovuşturma aşamasında alınan 26.05.2009 tarihli bilirkişi raporuna göre; söz konusu yapıya ait mimari projenin 09.02.2005 tarihinde onaylandığı, 09.03.2006 tarihli ve 03/03 sayılı yapı ruhsatının bulunduğu, tasdikli mimari projesine aykırı olarak dava konusu binanın normal katlarda bina girişine göre sağ yan ve arka cephesinde olması gereken açık çıkmaların (balkonların) kapatılıp odalara ilave edildiği, bina girişinde olması gereken otopark rampasının yapılmadığı, keşif tarihi itibariyle binanın tasdikli projesine uygun hâle getirilmediği, yapı tatil tutanağı ve kullanılan malzemeler (sıva, boya, döşeme ve tavan kaplamaları) göz önüne alındığında keşif tarihi itibariyle üç yıllık olduğu anlaşılan binadaki dava konusu bu inşai faaliyetler ve ilavelerin ruhsata tabi olduğu,
Anlaşılmıştır.
Sanık ... soruşturma aşamasında; suça konu binanın üzerinde bulunduğu arsanın sahibi olduğunu, buraya kat karşılığı bina yapılması için oğlu olan sanık ... ile aralarında sözleşme yaptıklarını, sanık ...’un da belediyeden gerekli izinleri alarak inşaatı yaptığını, inşaatın tamamen belediyenin ve yapı denetim firmasının kontrolünde yapıldığını, sürekli denetlendiklerini, herhangi bir usulsüzlük olmadığını,
Kovuşturma aşamasında ise; binanın bulunduğu yerin bir dere yatağı olduğunu ve su basmasını engellemek için otopark girişinin yapılmadığını, kendisinin projeyi uygulamayı bilmediğini, yan ve arka balkonları tamamen bilinçsiz olarak kattığını,
Sanık ... soruşturma aşamasında; suça konu binanın üzerinde bulunduğu arsanın babası olan sanık ...’e ait olduğunu, buraya kat karşılığı bina yapılması için sanık ... ile aralarında sözleşme yaptıklarını, belediyeden gerekli izinleri alarak inşaatı yaptığını, inşaatın tamamen belediyenin ve yapı denetim firmasının kontrolünde yapıldığını, herhangi bir usulsüzlük olmadığını, aykırı bir durum olsaydı inşaatın durdurulması gerektiğini,
Kovuşturma aşamasında ise imar kirliliklerini bilinçsiz olarak yaptıklarını,
Savunmuşlardır.
TCK"nın "İmar kirliliğine neden olma" başlıklı 184. maddesi;
"1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de;
"Madde metninde imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, suç olarak kabul edilmiştir. Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluşur. Böylece, sa-dece binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa değil; inşaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, bu tür inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır. İkinci fıkrada; yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Üçüncü fıkraya göre, yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç oluşturmaktadır. Dördüncü fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiştir. Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu madde hükümleri uygulanabilecektir." açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi uyuşmazlığa konu TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için failin yapı ruhsatiyesi almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapması ya da yaptırması gerekmektedir.
TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun konusu, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde bulunan binadır. Bu anlamda, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler dışında bulunan binalar, anılan düzenlemenin kapsamına girmemektedir. Binanın mutlaka betonarme olması gerekmeyip ahşap binalar da TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrası kapsamındadır. Yine bu suç bakımından binanın ruhsata tabi olması yeterli olup belirli bir genişlikte veya yükseklikte olmasına gerek yoktur.
Maddede belirtilen "bina" kavramından ne anlaşılması gerektiğine ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup bu kavram İmar Kanunu’nun 5. maddesine göre belirlenmektedir. Anılan düzenlemede bina, "Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar" şeklinde tanımlanmıştır.
TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrasında yalnızca binadan söz edilmiş olup "yapı" kavramına yer verilmemiştir. Bu nedenle, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yapılan bahçe, istinat duvarı, yüzme havuzu, iskele, köprü, tünel, rıhtım, yol ve benzeri yapılar suç kapsamına dâhil değildir (Abdulbaki Giyik, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, TBB Dergisi, Yıl: 2018, S. 134, s. 77).
Öğretide, ruhsata uygun olarak yapılan binada ruhsat alınmaksızın sonradan değişiklik yapılmasının TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olmadığını ileri süren yazarlar (Mine Arısoy, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, 2007, S. 13, s. 90; İbrahim Ceyhan, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, CHD, 2009, S. 10, s. 94) bulunmakla birlikte, böyle bir durumda suçun oluşup oluşmadığı, binada sonradan yapılan değişikliklerin niteliğine göre belirlenmelidir.
Mevcut bir bina üzerinde ve binanın kapsamı dahilinde olmak koşuluyla, İmar Kanunu’nun 21. maddesinin 3. fıkrası uyarınca "Derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar" ruhsata tabi olmadığından, yapılan değişikliğin bu kapsamda kalması hâlinde suç oluşmayacaktır.
Ancak, yasal düzenlemede sayılan hususlar dışında yapılan değişikliklerin mutlaka imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturacağı sonucuna ulaşılmamalıdır. İmar Kanunu’nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sınırlamalar dışında kalan değişiklikler bakımından imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için;
Söz konusu değişikliklerin ya İmar Kanunu’nun 5. maddesi anlamında bina olarak nitelendirilmesi ya da yapılan esaslı tadilatların binanın taşıyıcı unsurunu etkilemesi gerekmektedir.
Yapılan değişiklikler bina olarak nitelendirilemiyorsa, İmar Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına aykırı davranılması nedeniyle aynı Kanun’un 42. maddesinde belirtilen idari yaptırımların uygulanmasıyla yetinilmelidir (Giyik, s. 78-79). Buna karşın, yapılan değişikliklerin İmar Kanunu’nun 5. maddesi anlamında bina vasfını taşıması durumunda TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrasındaki imar kirliliğine neden olma suçu oluşacaktır.
Yapılan değişikliklerin bina olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinde başvurulan ölçütlerden birisi, bunların "esaslı tadilat" kapsamında kalıp kalmadığıdır. Esaslı tadilat, 3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği"nin 16. maddesinde "Yapılarda taşıyıcı unsuru etkileyen ve/veya inşaat alanını ve ruhsat eki projelerini değiştiren işlemler" şeklinde tanımlanmış ve esaslı tadilatın ruhsata tabi olduğu ifade edilmiştir.
Yargıtay uygulamalarına göre de sonradan ruhsata aykırı olarak yapılan değişikliklerin bina niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinde binanın taşıyıcı unsurunu etkileyip etkilemediği veya alan kazanma niteliğinde olup olmadığı hususları dikkate alınmaktadır. Yine İmar Kanunu"nun 5. maddesine uygun kapalı alanda kullanılan malzemenin kalıcı olup olmadığı ve değişikliğin sabit şekilde yapılıp yapılmadığı da Yargıtay Özel Ceza Dairelerince değişikliklerin bina vasfında olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerdendir.
Diğer taraftan hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddede yer alan;
"Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir..." şeklindeki düzenleme, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesinin sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içermektedir.
Öte yandan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
07.04.2008 tarihinde Bahçelievler Belediyesi Yapı Denetim Müdürlüğü görevlilerince Şirinevler Mahallesi... Kapı No.da bulunan ve sanıklar tarafından inşa ettirilen ruhsatlı binada yapılan kontrolde, binanın otopark girişinin yapılmadığının, yan ve arka balkonlarının kapatıldığının tespit edildiği, 15.04.2008 tarihli Encümen Kararına göre 3194 sayılı Kanun"a uygun olarak verilen süre hitamında söz konusu yerin ruhsata bağlanmadığı, mahzurlu kısmın ise yıkılmadığı anlaşılarak anılan Kanun’un 32. maddesine istinaden kaçak kısımların yıkılmasına karar verildiği, kovuşturma aşamasında alınan 26.05.2009 tarihli bilirkişi raporuna göre ise söz konusu yapıya ait mimari projenin 09.02.2005 tarihinde onaylandığı, binanın 09.03.2006 tarihli ve 03/03 sayılı yapı ruhsatının bulunduğu, tasdikli mimari projesine aykırı olarak binanın normal katlarda bina girişine göre sağ yan ve arka cephesinde olması gereken açık çıkmaların (balkonların) kapatılıp odalara ilave edildiği, bina girişinde olması gereken otopark rampasının yapılmadığı, keşif tarihi itibariyle binanın tasdikli projesine uygun hâle getirilmediği, yapı tatil tutanağı ve kullanılan malzemeler (sıva, boya, döşeme ve tavan kaplamaları) göz önüne alındığında keşif tarihi itibariyle üç yıllık olduğu anlaşılan binadaki dava konusu bu inşai faaliyetlerin ve ilavelerin ruhsata tabi olduğu anlaşılmıştır.
Suça konu binanın otopark girişinin yapılmamasının tek başına bina niteliğinde olmaması ve binanın taşıyıcı sistemlerine bir etkisinin olamayacağı gözetildiğinden TCK’nın 184. maddesindeki suçu oluşturmayacağı, ancak duvar örülerek balkonların kapatılması şeklindeki faaliyetlerin bina vasfında olup olmadıklarının belirlenmesi amacıyla bilirkişiye yeniden inceleme yaptırılarak ruhsata aykırı imalatlar nedeniyle binanın taşıyıcı unsurunun etkilenip etkilenmediğinin tespit edilmesi hususunda teknik verilere dayalı ek rapor alınması ve dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Diğer taraftan, ulaşılan bu sonuç karşısında, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen Geçici 16. maddesi uyarınca sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde de zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulması nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında TCK"nın 184/5. maddesinde yer alan düzenleme nedeniyle anılan suç açısından CMK"nın 231. maddesinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 28. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.06.2013 tarihli ve 176-751 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, suça konu binada balkonların duvar örülerek kapatılması şeklindeki faaliyetin binanın taşıyıcı unsurunu etkileyip etkilenmediğinin tespit edilmesi hususunda teknik verilere dayalı ek rapor alınması ve bu doğrultuda sanıkların hukuki durumunun tespiti gerekirken eksik araştırmaya dayalı olarak kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 28.01.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.