8. Hukuk Dairesi 2012/12212 E. , 2012/11633 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi
Hazine ile ... aralarındaki tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 10.05.2012 gün ve 676/187 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı ... vekili ile davalı vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... vekili, mülkiyeti davalıya ait olan 2579 parsel sayılı taşınmazın tahminen 1039.m2’lik bölümünün 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan yerlerden olduğunu açıklayarak bu bölümün tapu kaydının iptali ile kıyı olarak terkinine ve davalının haksız müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini, kıyı kenar çizgisine ilişkin kararın vekil edenine tebliğ edilmediğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, kıyı kenar çizgisi içerisinde olduğu belirlenen ve teknik bilirkişi raporunda A harfiyle gösterilen 844.76 m2 yerin tapu kaydının iptaliyle kıyı olarak terkinine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının A harfiyle gösterilen bölüme yönelik müdahalesinin önlenmesine karar verilmiştir. Hüküm, davacı ... vekili ile davalı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Tarla niteliğindeki 2579 parselin öncesi 2401 parsel olup 25.09.1993 tarihinde ifraz yoluyla DSİ adına, 20.12.1993 tarihinde satış yoluyla Adanalıoğlu Belediyesi adına tescil edilmiş, 07.05.1997 tarihinde yapılan ifraz neticesinde dava konusu 2579 parsel oluşmuş ve maliki değişmemiş, sırasıyla 08.09.1998 tarihinde satış yoluyla Züher Mannah, 25.02.2010 tarihinde ise satış yoluyla davalı ...adına tescil edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiştir.14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2. maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede; "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, yerel mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasaya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davalı vekilinin hak düşürücü sürenin geçtiği yolundaki savunmasına değer verilmesine olanak bulunmamaktadır.
Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre dava; 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca açılan tapu kaydının iptali, kıyı olarak terkini ile el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları içeriğine, teknik bilirkişi raporunda A harfiyle gösterilen 844.76 m2 yerin kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı uzman bilirkişiler tarafından belirlendiğine, 28.11.l997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 362l sayılı Kıyı Kanununun 9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine işaret ettiğine ve mahkemece açıklanan ilke ve esaslar dikkate alınarak kıyı kenar çizgisi belirlenmek suretiyle davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verildiğine, davalı taraf yargılama oturumlarında vekili ile temsil olunduğuna göre, mahkemece davanın kısmen kabulü ile yargılama oturumlarında vekille temsil olunan davalı taraf lehine tarife uyarınca vekalet ücreti takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacı ... vekilinin vekalet ücretine ilişkin, davalı vekilinin esasa ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün bu bölümlerinin açıklanan nedenlerle ONANMASINA,
Davalı vekilinin, harç, yargılama giderleri ve vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle, 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre, kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususu gözden kaçırılarak davalı aleyhine yargılama gideri ve avukatlık ücreti yükletilmesi doğru olmamıştır.
Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün davalıya yükletilen bakiye harç, yargılama gideri ve avukatlık ücretine ilişkin bölümünün BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve 3402 sayılı Kanunun 36/A maddesi gereğince harç alınmasına mahal olmadığına,
03.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.