20. Hukuk Dairesi 2014/3838 E. , 2014/6084 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine ve davalı ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Çekişmeli ... 103 ada 4 sayılı parsel (28897 m2) belgesizden fındıklık niteliğiyle davalı adına tesbit edilmiş, Hazine taşınmazın orman olduğu iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece, taşınmazın kesinleşen orman kadastro sınırları dışında kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı Hazinenin temyizi üzerine bozulmuştur.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24.02.2010 gün ve 2009/19376-2224 sayılı bozma kararında özetle; "davacı Hazinenin, taşınmazın öncesinin orman olduğu ve zilyedlikle kazanılacak yerlerden olmadığı iddiası ile dava açtığına göre, temyize konu taşınmazın yalnızca kesinleşen orman kadastrosu sınırları dışında kalması yeterli olmayıp zilyetlikle kazanma koşullarının bulunup bulunmadığının ve ayrıca 4999 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7. maddesi gereğince herhangi bir nedenle orman sınırları dışında bırakılmış orman olup olmadıklarının da araştırılması ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında orman sayılan yerlerden olması halinde, kesinleşen orman sınırı dışında kalan taşınmazlara yönelik Hazinenin davasının kabul edilmesi gerektiği, Dairede aynı gün temyiz incelemesi yapılan ve aynı nedenle dava konusu edilen aynı köyün değişik mevkilerinde bulunan taşınmazlara ait dava dosyalarının incelenmesinde, bir kısmında uzman bilirkişi ... bir kısmında da ... tarafından hazırlanan raporlara ekli memleket haritalarında taşınmazların kısmen ya da tamamen yeşil alanda işaretlendiği, ancak, kullanılan memleket haritalarının dosyadaki orjinalinden farklı renklerde olduğu, taşınmazların fındık bahçesi olarak kullanıldığı bildirilmişse de bazı dosyalarda fındık ağaçlarının yaşlarının, sayılarının ve taşınmazdaki dağılımlarının belirtilmediği gibi, memleket haritalarında da fındık rumuzunun bulunmadığı, çalılık ya da yapraklı-ibreli orman ağacı rumuzunun bulunduğu, bazı dosyalarda rumuzların hiç belli olmadığı, bu nedenle taşınmazların memleket haritalarındaki konumlarının denetlenemediği ve bilirkişi saptamasını doğrulamadığı, keza taşınmazların hava fotoğraflarındaki konumunun incelenmediği, davalının tutunduğu Haziran 1953 tarih 2 numaralı tapu kaydı asliye hukuk mahkemesinin Nisan 1953 gün 16-65 sayılı tescil kararı ile oluşmuş olup tapunun müsbite evrakı içindeki mahkeme kararı ve bunun dayanağı kroki getirtilmemişse de 09.03.1954 tarihinde yürürlüğe giren 6333 sayılı Kanun ile zilyedliğe dayalı tescil davalarında ilgili kamu tüzel kişisi sıfatıyla Hazinenin davada kanunî hasım olarak bulunması kabul edildiğinden, o tarihte Hazinenin davada taraf olmaması nedeniyle tapu kaydının Hazine yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı, ancak tapu kaydı sahibi lehine olduğu kadar aleyhe de delil teşkil edeceğine göre, kaydın krokisinin getirtilip uygulanması gerektiği, taşınmazın eski tarihli hava fotoğrafı ve memleket haritaları ile dava tarihinden 15 - 20 yıl önce çekilen çiftli hava fotoğrafları ve bu fotoğrafların yorumlanması ile üretilen memleket haritaları ve standart
topografik fotogrametri yöntemi ile düzenlenen kadastro haritalarının, steoroskop aletiyle incelenip taşınmazın niteliğinin, konumunun ve kullanım durumunun belirlenmesi gerektiği, eğimi % 12"den fazla olan, maki cinsi ağaçcıklarla kaplı, orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan, çevresinde bulunan aynı karakterdeki Devlet Ormanının devamı niteliğindeki yerlerin, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesinin 2. fıkrasının (J) bendi gereğince orman sayılan yerlerden olması nedeniyle, 05.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26 (a) ve (j) ve 23/P maddesine göre de % 12 den fazla eğimli maki ve fundalık yerlerin toprak muhafaza karakteri taşıyacağı ve bu tür yerler orman rejimine girdiğinden herhangi bir nedenle orman kadastro sınırlarının dışında bırakılmış olmalarının bu yerlerin orman olma niteliğini ortadan kaldırmayacağı ve 4999 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7/1. maddesi gereğince herhangi bir nedenle sınırlama dışında kalmış orman olmaları nedeniyle her zaman orman sınırı içine alınabileceklerinin gözönünde bulundurulması, bu şekilde yapılacak araştırma inceleme sonucu taşınmazın orman sayılan yerlerden olmadığı saptanırsa, tescil krokisi uygulanarak kapsamının 3402 sayılı Kanunun 20/B-C ve 32 maddeleri gereğince belirlenmesi, tescil krokisi kapsamı dışında kalan yerler bakımından öncesinin ne olduğu, imar - ihya yapılmışsa hangi tarihte başlanılıp bitirildiği, kimden kime kaldığı, zilyetliğin ne zaman başlayıp nasıl sürdürüldüğü ve ekonomik amacına uygun olup olmadığının, maddi olaylara dayalı ve ayrıntılı olarak, taşınmaz başında dinlenecek yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından sorulması" na değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne ve çekişmeli taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Bu kez karar 20. Hukuk Dairesinin 14.12.2011 gün ve 2011/15798 - 14719 sayılı kararıyla bozulmuştur. Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; " Uzman bilirkişi tarafından incelenen 1944 tarihli hava fotoğraflarında taşınmazın tamamının orman bitki örtüsü ile kaplı olduğu açıklanmış ise de, rapora ekli hava fotoğraflarının incelenmesinde tamamının değil bir kısmının koyu renkli göründüğü anlaşılmaktadır. Davalının tutunduğu tapu kaydının krokisi ve mahkeme kararının da 1997 yılında meydana gelen sel nedeniyle bulunamadığı anlaşılmaktadır. Uzman bilirkişilerin incelediği memleket haritası 1960 tarihli olup, incelenen hava fotoğrafları ile arada 16 yıl bulunmakta, 1960 tarihli haritanın 1944 tarihli hava fotoğraflarına göre hazırlanıp hazırlanmadığı, arada daha eski tarihli bir memleket haritasının olup olmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
O halde; mahkemece 1960 tarihli memleket haritasının 1944 tarihli hava fotoğraflarına göre hazırlanıp hazırlanmadığı ve yöreye ait en eski tarihli harita olup olmadığı araştırılmalı, daha eski tarihli bir memleket haritası varsa getirtilmeli, çekişmeli taşınmazın konumu belirlenmeli, taşınmazın gerçek eğim durumunu gösterir rapor alınmalı, eğimi % 12"den fazla olan, maki cinsi ağaççıklarla kaplı, orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan bölüm fen bilirkişiye ölçtürülerek ayrılmalı ve 6831 sayılı Kanunun 1. maddesinin 2. fıkrasının (J) bendi gereğince orman sayılan yerlerden olması nedeniyle, 05.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26 (a) ve (j) ve 23/P maddesine göre bu tür yerler orman rejimine girdiğinden herhangi bir nedenle orman kadastro sınırlarının dışında bırakılmış olmalarının bu yerlerin orman olma niteliğini ortadan kaldırmayacağı ve 4999 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 7/1. maddesi gereğince herhangi bir nedenle sınırlama dışında kalmış orman olmaları nedeniyle bu bölümlerin her zaman orman sınırı içine alınabilecekleri gözönünde bulundurulmalıdır" gerekçesiyle ikinci kez bozulmuştur.Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kabulüne, taşınmazın orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilmiş, davalı tarafından temyiz edilmekle bu kez hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12/02/2013 gün ve 2012/13434 – 2013/1135 sayılı kararı ile bozulmuştur.Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "Mahkemece, çekişmeli taşınmazın tamamının eski tarihli resmî belgelerde orman sayılan yerlerden olduğu gerekçesiyle tamamının orman niteliğiyle Hazine adına tescili yolunda hüküm kurulmuşsa da, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülmüştür.Şöyle ki; taşınmazın tesbitine esas alınan Haziran 1953 tarih 2 numaralı tapu kaydı her ne kadar kadastro sırasında revizyon görmemişse de, 41600 m2 fındıklık, tarla ve ahşap ev niteliğindeki bu kaydın taşınmaza uyduğu, tapudaki intikallerde adları yazan maliklerin ve bunların davacıyla olan bağlarının yerel bilirkişilerce doğrulandığı ve o tarihte bu kaydın bir kısmı fındıklık olan çekişmeli taşınmaz için asliye hukuk mahkemesince oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, 1944 tarihli hava fotoğrafında taşınmazın orman bütünlüğü içinde kaldığı gerekçesinden hareket edilmişse de, hava fotoğraflarında yalnızca kuzeybatı bölüm koyu renkli görünmektedir. 1953 tarihli tapunun cinsinin fındıklık olduğu, taşınmazda halen 45 yaşlarında fındık ağaçları bulunduğu, üstelik bunların gençleştirilmiş olduğu gözönünde bulundurulduğunda, taşınmazın tamamının orman bütünlüğü içinde kaldığının kabulü doğru olmaz.O halde, mahkemece, yalnızca 1944 tarihli hava fotoğrafında koyu renkli görünen bölüm yönünden tapu kaydının Hazineyi bağlamayacağı düşünülmeli, bu bölüm fen bilirkişiye ölçtürülerek infaza elverişli kroki hazırlattırılmalı ve bu bölüm hakkındaki davanın kabulüne; kalan bölüm yönünden davanın reddine karar verilmesi"" gereğine değinilmiştir.Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra; davanın kısmen kabulü ile davaya konu ... İli, ... İlçesi, ... Köyü 103 ada 4 parsel sayılı taşınmazın tesbitinin iptali ile 22.10.2013 havale tarihli orman yüksek mühendisi ile harita ve jeodezi mühendisi tarafından düzenlenen rapor ve 25.12.2013 havale tarihli orman yüksek mühendisi tarafından düzenlenen ek raporda belirtildiği şekli ile (A) harfi ile gösterilen 7518.13 m2"lik kısmın parselden tefriki ile 103 ada son parsel numarası ile orman vasfıyla ... adına tapuya kayıt ve tesciline, (B) harfi ile gösterilen 21379,70 m2"lik kısmının ise tesbit gibi tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından (B) harfi ile gösterilen bölüme; davalı gerçek kişi tarafından (A) harfi ile gösterilen bölüme yönelik olarak temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.Yörede 1948 yılında 3116 sayılı Kanuna göre yapılan orman kadastro çalışması ile 1975 yılında 1744 sayılı Kanuna göre yapılan ve kesinleşen aplikasyon ve 2. madde çalışması vardır. Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince davalıdan onama harcı alınmasına yer olmadığına ve yatırdığı temyiz harcının istek halinde iadesine, Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 05/06/2014 gününde oy birliği ile karar verildi.