Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı Leyla Lale vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının, murisinin dava konusu taşınmazları kendisinden mal kaçırma amacıyla ve muvaazalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, 4 parsel sayılı taşınmazın 05.08.1986 tarihinde 338.433.00 TL bedelle, 5 ve 6 parsel sayılı taşınmazların ise, 14.07.1987 tarihinde toplam 1.740.000,00 TL bedel ile davalıya satış suretiyle temlik edildiği, mahkemece taşınmaz başında keşif yapıldığı, keşifte değer tespiti konusunda uzman bilirkişinin refakate alınmadığı gibi bu hususta herhangi bir raporda bulunmadığı, ancak mahalli bilirkişinin soyut beyanları olduğu, mahkemece satışın gerçek olduğu, davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince;mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, mahkemece taşınmazların değeri konusunda mahalli bilirkişinin soyut beyanları dışında, başka bir delil toplanmadığı gibi miras bırakanın İsviçre"de 27.9.1969 - 25.10.1984 tarihleri arasında çalışıp yurda döndüğü bu sırada İsviçre Sigorta Kurumundan yapılan ödemelere ilişkin belgeler de değerlendirilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.