20. Hukuk Dairesi 2014/4205 E. , 2014/6425 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi asıl dosya davalısı birleşen dosya davacısı gerçek kişi ve birleşen dosyada dahili davalı Hazine vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi vekili 14.10.2011 havale tarihli dilekçe ile, ... İlçesi ...Mahallesi 6326 ada 2 parsel sayılı taşınmazın kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı halde, 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan tapulama, kadastro veya değişiklik işlemlerine ilişkin; sınırlandırma, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan hataları gidermek üzere uygulama niteliğini kaybeden, teknik nedenlerle yetersiz kalan, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği tespit edilen kadastro haritalarının tekrar düzenlenmesi ve tapu sicilinde gerekli düzeltmelerin sağlanması çalışmasında orman niteliğiyle Hazine adına askıya çıkarılması gerekirken, davalı gerçek kişi adına askıya çıkarılmasının hatalı olduğundan, davalıların elatmasının önlenmesi ile tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline, dayanaksız kalan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a çalışmasının iptaline, tapu kaydındaki üçüncü kişiler lehine bulunan şerhlerin iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı-davacı gerçek kişi vekili 20.02.2012 havale tarihli dilekçe ile, vekil edeni adına tapuya kayıtlı dava konusu taşınmazın, bedel ödenmeksizin mülkiyet hakkının ortadan kaldırılmak istendiği gerekçesiyle tazminata hükmedilmesi istemiyle Orman Yönetimine husumet yöneterek ayrıca dava açmıştır.
Ayrı ayrı açılan davalar birleştirildikten sonra, tazminat davasına ilişkin husumet Hazine ve ..."na yaygınlaştırılmıştır. Mahkemece, davacı Orman Yönetiminin davasının kabulü ile, dava konusu 6326 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline, davalı-davacı gerçek kişinin Orman Yönetimi ve ..."na yönelik açılan davanın husumet nedeniyle reddine, davalı-davacı gerçek kişinin Hazine aleyhine açtığı davanın kabulü ile 10.000.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davalı-davacı gerçek kişiye verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmiş, hüküm Hazine vekili tarafından tazminat davasına, davalı-davacı gerçek kişi vekili tarafından tapu iptal ve tescil davası ile yargılama giderlerine ilişkin olarak temyiz edilmiştir. Dava dilekçelerindeki açıklamalara göre, Orman Yönetimi tarafından açılan davanın tapu iptal ve tescil ile elatmanın önlenmesi davası, gerçek kişi tarafından açılan dava ise, TMK"nun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı tazminat istemine ilişkindir.Yörede 6831 sayılı Kanuna göre 01.09.1995 ilâ 19.10.1995 tarihleri arasında yapılıp 28.02.1996 ilâ 28.08.1996 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B madde uygulaması vardır. Dava konusu taşınmaz, 1975 yılında yapılıp kesinleşen genel arazi kadastrosunda, 973 tahrir sayılı vergi kaydı dayanak alınarak 5100 m² yüzölçümüyle ... adına tesbit ve tescil edilmiş, 02.08.2011 tarihinde satış suretiyle davalı-davacı gerçek kişi adına intikal görmüş, 1997 yılında tapu kaydına “tamamının orman tahdidi içinde kalmaktadır” şeklinde şerh verilmiş, 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan çalışmada 6326 ada 2 parsel sayısında 5.100,17 m² yüzölçümüyle tesbit edilmiştir.1) Davalı-davacı gerçek kişinin tapu iptali ve tescil davasının esasına ilişkin temyiz itirazları yönünden; İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman tahdidi içinde kalan yerlerden olduğu ve üzerinde 40-60 yaşlı kızılçam ve 20-25 yaşlı meşe ağalarından oluşan 3 kapalılıkta eylemli orman bulunduğu ve %20-25 eğimli olduğu anlaşıldığına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle tescile karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, hüküm tarihinden önce 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesiyle 3402 sayılı Kanuna eklenen "Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz.” şeklindeki 36/A maddesi ve 17. maddesi ile eklenen "Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.” şeklindeki geçici 11. maddesi hükümleri gereğince davalı aleyhine vekâlet ücreti dahil yargılama giderlerine hükmolunamayacağından, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu nedenle; hükmün 3, 4, 5, 6 ve 7 numaralı bendlerinin hükümden çıkartılmasına ve bunun yerine 3 numaralı bent olarak "3- 3402 sayılı Kanuna 6099 sayılı Kanun ile eklenen 36/A maddesi ile geçici 11. maddesine göre; davacı Orman Yönetiminin yaptığı tüm yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ve aynı kanun hükmü gereğince davacı Orman Yönetimi yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına"" cümlelerinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve tapu iptali ve tescil davası yönünden kurulan hükmün 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine,2) Davalı Hazine vekilinin TMK"nın 1007. maddesi uyarınca açılan tazminat davasına yönelik temyiz itirazlarına gelince; Davacı gerçek kişi tarafından, Orman Yönetimi tarafından aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasından sonra, tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle tazminat istemiyle dava açılmıştır. Davanın bu niteliğine göre tazminat isteminin değerlendirilmesi gerekir. Tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından Medenî Kanunun 1007. maddesi ile tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir. Bu sorumluluk asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan, zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir. Sicil tutma işleminden ya da bir işlemin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklanan uyuşmazlıklarda Borçlar Kanununun haksız eylemden doğan sorumluluğa ilişkin kurallarının uygulanacağı da kuşkusuzdur.Tapu işlemleri, kadastro tesbiti işlemlerinden başlayarak birbirini izleyen işlemler olup tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda oluşan hatalardan da Devlet, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince kusursuz olarak sorumludur. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve mal varlığına ilişkin (aynî) hakların, yanlış tescil sonucu sicile güven ilkesi yönünden değişmesi ya da yitirilmesi, bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen Devlet, sicillerdeki yanlış kayıtlardan doğan zararları ödemeyi de üstlenmektedir. Dayanaksız ya da hukukî duruma uymayan kayıtlar düzenlemek, taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmak da aynı kapsamda düşünülmüştür. Devletin kadastro işlemlerinden sorumluluğunun kapsamında, Medenî Kanunun 1007. maddesi gereğince açılan tazminat davalarında, davalı sıfatı, Hazineye ait olduğundan, Orman Yönetimi ve ..."nın davalı sıfatı olmadığından, bunlar yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.Davanın niteliğine göre tazminat miktarının belirlenirken öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin hesaplanması olup, arazi niteliğindeki taşınmaz başka deyişle tarım alanlarında net gelir esas alınarak, arsa niteliğindeki taşınmazlar içinse emsal karşılaştırması yapılarak değer belirlenmelidir. Bakanlar Kurulunun Yargıtay"ca kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı Kararı uyarınca, imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.Taşınmaz belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Yapılan araştırma sonunda tapusu iptal edilen taşınmazın arazi olduğu saptanacak olursa değeri, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde, ekilecek ürünlerin ve bu ürünlerin elde edilmesi için yapılacak harcamalar gözönünde tutularak, net gelirin hesaplanması ve bilimsel yolla değerinin bulunması, bedel tespitinde etkisi olan diğer tüm unsurlar dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirtilip dayanakları gösterilmek suretiyle değerlendirilerek saptanması için; şayet tapusu iptal edilen taşınmaz arsa niteliğinde olduğu belirlendiği taktirde de değerinin, tapu iptal kararının kesinleştiği gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur. Bu itibarla emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gereklidir.
Bu durumda taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için; yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, taşınmazın rayiç değerini denetime elverişli olarak belirlenmeye yeterli ve elverişli olmayan eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuyla hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olduğundan, Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, tazminat davasına yönelik hükmün BOZULMASINA 12/06/2014 tarihinde oy birliği ile karar verildi.