3. Hukuk Dairesi 2013/7813 E. , 2013/11056 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dilekçesi ile, müvekkili ile davalılar arasında,... plakalı araç ile A746 kod nolu şehir içi halk otobüsü hattının işletilmesi için kurulmuş adi ortaklık bulunduğunu; her üç ortağın da ortaklıkta 1/3 oranında hisse sahibi olduğunu, davalıların ilk başta ortaklık ilişkilerine ve ortakların tüm hak ve hukuklarına saygı gösterdiklerini; ancak, bir süre sonra, 01.01.2005 tarihinden sonra davalılardan ..."nın, müvekilinin ortaklık haklarını hiçe sayıp, sanki tek başınaymış gibi minibüsü tek başına işletip, müvekkiline kardan payına düşeni vermediğini iddia ederek; iş bu ortaklığın feshi ile tasfiyesine, 01.01.2005 tarihinden bu güne kadar ödenmemiş işletme karından 1/3 hissesine düşen kar payının hesaplanarak, şimdilik 10.000 TL"nin reeskont faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, cevap dilekçesinde; iş bölümü ve yetki itirazında ve zamanaşımı def"inde bulunmuş, esası bakımından da, davaya konu ... plakalı aracı, müvekkilinin, banka kredisi ile satın aldığını ve tüm taksitlerini de kendisinin ödediğini, davacı ile hiç bir ticari ilişkisinin bulunmadığını savunup, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı ... ise, duruşmadaki beyanında; " Davaya konu halk otobüsünü üç kardeş birlikte aldık, 2003 yılında diğer davalı Kardeşim ..."nın bedelini ödeyerek ortaklığı devir alması gibi bir durum yoktur. 6 yıldan bu yana davacıya otobüsün gelirinden hiç bir pay verilmedi. Ben gelirden payıma düşen üçte bir hakkımı alıyorum." demiştir.
Davalı ... vekili, 16.06.2011 havale tarihli dilekçesinde ise; davacının daha önce, araçların İl Trafik Komisyonu kararları uyarınca çalıştığı dönemde, hattını ... 1. Noterliğinin 02.09.2003 tarih ve 18211 yevmiye nolu satış sözleşmesi ile müvekkiline sattığını ve akabinde de hatta bağlı çalışan 34 TB 103 plakalı aracı da üçüncü kişilere sattığını; davacının kendi rızasıyla hattını sattığını, dolayısıyla bir hak talebinde bulunamayacağını belirtip, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının davasını ispatlayamadığından bahisle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre, adi ortaklık sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması şekil şartı olmayıp, ispat koşuludur.
Taraflar arasında, şehir içi halk otobüsü hattının işletilmesi hususunda bir adi ortaklık sözleşmesinin kurulduğu ve dava tarihi itibariyle halen devam ettiği; tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Her ne kadar, davalı ... tarafından, mevcut olan ortaklık ilişkisinin, davacı üzerinde bulunan hattın kendisine ... 1. Noterliğinin 02.09.2003 tarih ve 18211 yevmiye nolu satış sözleşmesi ile satıldığı ve böylece ortaklığın da sona erdiği belirtilmiş ise de, resmiyette bu satışın yapılmış olması, daha sonra taraflar (kardeşler) arasındaki adi ortaklığın devamına bir engel teşkil etmez. Tanık beyanları, tarafların iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; halen adi ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu sonucuna varılmaktadır.
Davacı, ortak işlettikleri şehir içi otobüs hattından elde edilen kardan, payına düşenin verilmediğini iddia ederek; şimdilik 10.000 TL"nin faiziyle tahsilini talep etmektedir.
Bir ortak tarafından, kar payının istenmesi, aynı zamanda ortaklığın feshi ve tasfiyesini de kapsar. Uyuşmazlık, bu çerçevede değerlendirilip ele alınmalıdır.
Mahkemece, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı ve 642. vd. maddelerindeki tasfiye hükümlerinin somut olaya uygulanması gerekmektedir.
Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Adi ortaklık ilişkisi, TBK"nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer.Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar.Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.
Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.
Bir ortak tarafından adi ortaklığa ilişkin olan sermaye payının istenmesi, ortaklığın faaliyetlerinden dolayı uğradığı zararın veya kar payının talep edilmesi, aynı zamanda ortaklığın feshini ve tasfiyeyi de kapsar. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip, çözüme kavuşturulmalıdır.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.
Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; "Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür.
Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir.
Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır.
Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise " Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.
Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır." hükmü yer almaktadır.Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK" nun 642. md.)
Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; "Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.
Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.
Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir." hükmünü ihtiva etmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK"nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse,değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK"nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında, şehir içi otobüs hattı işletilmesi konusunda bir adi ortaklık ilişkisinin bulunduğunun kabul edilerek; uyuşmazlığın, yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme soncu, yazılı şekilde davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 25.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.