10. Hukuk Dairesi 2016/13477 E. , 2016/14284 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında, davalı ... yönünden dava reddedilip diğer davalı ... İnşaat Elektrik Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. hakkında talep kısmen hüküm altına alınmıştır.
Hükmün davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemece bozma ilamına uyulmuş ise de bozma gereğinin gerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
1-) Gerekçeli karar başlığında davalı ... Ltd. Şti.’nin unvanının ... Ticaret Ltd. Şti. olarak belirtilmesine ilişkin yanlışlık bir önceki bozma ilamımızda belirtilmiş olmasına rağmen düzeltilmediği anlaşılmış ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 304. maddesi gereğince mahallen düzeltilebilir nitelikte olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
2-) 2004 yılında gerçekleşen iş kazasında yaşamını yitiren sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm gelirleri nedeniyle uğranılan Kurum zararının davalılardan yasal faiziyle birlikte teselsül hükümleri gereğince rücuan alınması için açılan işbu davanın mahkemece yapılan yargılamasında verilen karar Dairemizin temyiz denetimi üzerine bozulmuş olup bozma ilamına uyularak yapılan yargılamada düzenlenen bilirkişi raporuyla, meydana gelen kazada davalı işveren ... Tic. Ltd. Şti. ile davalı işveren vekili konumundaki ...’un toplam %80, sigortalının %20 oranında kusurlarının bulunduğu belirlenmiştir.
Bir önceki bozma ilamımızda belirtildiği üzere, davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 4. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında işveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimselerin işveren vekili olduğu, bu Kanunda geçen işveren deyiminin işveren vekilini de kapsadığı, işveren vekilinin bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumlu olduğu belirtilmiş olmakla, bu tür rücû davalarında koşulları gerçekleştiği takdirde anılan Kanunun 10. maddesinin işverenle birlikte işveren vekili hakkında da uygulanması gerekmektedir.
506 sayılı Kanuna dayalı rücû davalarında 10. ve 26. maddelerin birlikte uygulanması gerektiğinde de 10. maddedeki “26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın” ibarelerinden yola çıkılıp gelir ve giderlerin tümü üzerinden 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 43. ve 44. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 51-52.) maddeleri gereğince sigortalının kusurunun yarısından az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak işverenin sorumlu tutulacağı tutarlar belirlenmelidir.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede, sigortalının bildirimi yasal süresinde gerçekleştirilmediğinden, uyulan bozma ilamında da vurgulandığı üzere 10. maddenin uygulama koşullarının varlığı belirgin olup yöntemince düzenlenen bilirkişi raporuyla iş kazasının gerçekleşmesinde toplam %80 oranında kusurları saptanan davalıların 10. madde kapsamında rücu alacağından %90 oranında her iki davalı müşterek ve müteselsilen sorumlu bulunmaktadır.
Diğer taraftan davalı ... yönünden usuli kazanılmış hak değerlendirilmesi hatalı olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece bozmaya uyulması sonucu artık bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak doğmuş olur. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta ise de, bu Kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Hukuk Genel Kurulu"nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.2.1990 gün 10-117; 7.10.1990 gün 439-562; 19.2.1992 gün 635-82; 23.2.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 E. 2006/573 K; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 E. 2008/632 K ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 E. 2010/87 K. sayılı kararları da bu doğrultudadır. Mahkemece tarafların beyanlarının alınıp bozmaya uyulmasına da karar verildikten sonra yapılacak iş; bozma gereklerinin yerine getirilmesi olmalıdır. Zira, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olur.
Somut olayda, Mahkemece, 15.01.2015 tarihli kararda davalı ... yönünden açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği ,davacı Kurum avukatının temyiz talebi üzerine, Dairemizce kararın bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi sonucu kararı temyiz etmeyen davalı ... açısından Kurum lehine usulü kazanılmış hak oluşmaktadır. Olayda, usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine engel olacak istisnai bir durum da bulunmadığına göre, artık davalı ... açısından açılan davanın reddine karar verilnmesi olanaklı değildir. Bu ilke, kamu düzeni ile ilgili olup Yargıtay’ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
Mahkemece; açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.