3. Hukuk Dairesi 2016/7201 E. , 2017/15773 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki eşya alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, ziynet eşyalarına yönelik davanın reddine, çeyiz eşyalarına yönelik davanın ise konusuz kaldığından bahisle karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ..."in eşi, diğer davalı ..."in ise kayınpederi olduğunu, davalı ... ile ... Aile Mahkemesinin 19/09/2013 tarih ve 2012/94 Esas 2013/552 Karar sayılı ilamıyla boşandıklarını, dosyanın temyiz incelemesinde olduğunu, evlendikten sonra davalı ..."in ailesi ile birlikte yaşadıklarını, bu süreçte, düğünde takılan ziynet eşyalarının davalılarca elinden alındığını, davalıların kendisine karşı sergiledikleri katlanılmaz tutum ve davranışlar nedeniyle davalı ..."e karşı boşanma davası açtığını ancak davalıların kendisini barışmaya ikna etmeleri üzerine yeniden bir araya gelindiğini ve eşler için ayrı bir ev açıldığını, ancak sonraki aşamada da yaşanan sıkıntıların devam ettiğini, 15.11.2011 tarihinde, hamile olması nedeniyle birkaç gün dinlenmek amacıyla ailesinin evinde kaldığını, bu sırada davalı eşinin kendisini hiç arayıp sormadığını, birkaç gün sonra evine döndüğünde giriş kapısının kilidinin değiştirildiğini gördüğünü ve evine giremediğini, kendisine ait tüm ziynet ve çeyiz eşyalarının evliliğin ilk dönemlerinde elinden alınmış olmakla davalılarda kaldığını, yalnızca birkaç parka kıyafetinin kendisine teslim edildiğini belirterek, dava dilekçesine ekli listede sayı ve nitelikleri itibariyle tek tek açıklanan ziynet eşyalarının aynen, bunun mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 20.000 TL bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davalı ..."in ise söz konusu eşyalar ile hiç ilgisinin olmadığını ve ... açısında davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının iddialarının kendi içinde çelişkili olduğunu, davacının köyde davalının ailesinin evinde yaşadığı dönemde evden ayrılırken ziynet eşyalarını da yanına götürdüğünü, ayrı ev açıldıktan sonra bu ziynet eşyalarını yeni eve hiç getirmediğini, çeyiz eşyalarının ise bir kısmını zaten iade ettiklerini, kalanı da iade etmeye hazır olduklarını ileri sürerek, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, ziynet eşyalarının davacı kadın tarafından götürülüp götürülmediği hususunun tanık beyanları ile ispat edilemediği, her iki taraf tanıklarının da farklı beyanda bulunduğu ve bir tarafın tanık beyanlarına üstünlük tanımayı gerektirir başkaca bir delil bulunmadığı, davacı kadının müşterek haneden ayrılmak zorunda bırakılma durumunu da kanıtlayamadığı gerekçesiyle, ziynet eşyasına yönelik talebin reddine; çeyiz eşyalarının ise dava devam ederken davacıya teslim edilmiş olması nedeniyle, çeyiz eşyası talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, ziynet ve çeyiz eşyası alacağı istemine ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının evliliğin ilk zamanlarında davalı eşi ve onun ailesi ile aynı evde yaşadıkları dönemde davalı koca ve kayınpeder tarafından elinde alındığınını ve bu altınların bir daha kendisine iade edilmediğini ileri sürmüş, davalı koca ise bu altınların davacıda bulunduğunu savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir.
Somut olayda davacı kadının iddiası, dava konusu ziynet eşyalarının evden ayrılırken elinden alındığı ya da götürülmesine engel olunduğu değil, evliliğin ilk dönemlerinde davalılar tarafında elinden alındığı yönündedir. Davacı bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür.
Davacı iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış ve gösterdiği tanıklar mahkemece dinlenmiştir. Dinlenen davacı tanığı ...(muhtar)beyanında, tarafların evlendikten iki ay sonra ayrıldıklarını, davacının baba evine geldiğini ve hamile olduğunu, tarafları barıştırmak niyetiyle kızın babasının evinde toplandıklarını, davalıların da geldiğini, kendilerinin erkek tarafına "biz çocuğu aldıralım siz de kızın tüm eşyalarını ve ziynetlerini verin bu iş burada bitsin" dediklerini ancak davalıların kabul etmediklerini ve taraflar barışsın ayrı bir evde yaşasın dediklerini, bu sırada davalı ..."in altınların anne babasında bulunduğunu söylediğini,..."in anne babasının ise altınlar bizde taraflar barışır bir araya gelire altınları davacıya veririz dediklerini, altınların miktarı,sayısı ve niteliği
konuşulmadığını daha sonra tarafların bir araya geldiklerini ancak çok kısa sonra tekrar ayıldıklarını belirtmiş, diğer davacı tanığı ... (teyze) ise, davacı ..."ün konuşmalarında altınlarının davalı tarafından alıkonulduğunu ve kendisine verilmediğini söylediğini, davacı ve davalı ..."in ilk ayrılıktan sonra barışıp ayrı eve çıktıklarını, kendisinin de ev yerleştirmeye gittiğini, bu sırada davacı ..."ün kayınbabasına altınlarımı verecek misiniz diye sorduğunu, kayınpederinin de tamam kızım vereceğim şekilde cevap verdiğini ancak kayınvalidenin eskiyen kapıların değiştirileceğini ve altınları şimdi veremeyeceklerini söylediğini, beyan etmiştir.
Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu yoktur. Aksine tüm davacı beyanları aynı anlatımları içerir ve birbiriyle tutarlı olup, davacının iddiasını da destekler niteliktedir. O halde, tanıkların sözlerine değer vermek gerekir. Buna göre, dinlenen tanıkların beyanları hep birlikte değerlendirildiğinde, davacı kadının, altıların evliliğin ilk dönemlerinde davalılarca elinden alındığı, ilk ayrılık üzerine tarafların barışmaları halinde bu altınların kendisine iade edileceğinin söylendiği ancak altınların iade edilmediği yönündeki iddiasını ispat ettiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece,yukarıdaki ilkeler gözetilerek, öncelikle düğünde takılan ziynetlerin tamamının miktarının tespiti ile taraf delilleri de değerlendirmek suretiyle, davacı tarafça talep edilen ve ispatlanan ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kuruılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
13.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.