1. Hukuk Dairesi 2020/2126 E. , 2021/6326 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli olarak temyiz edilmiş olmakla; duruşma günü olarak saptanan 02/11/2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat ... geldi. Davetiye tebliğine rağmen temiz edilen davalı ... vekili Avukat gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, çocukluktan beri arkadaşı olan davalı ile 2017 yılı içerisinde ... İlçesi ... Caddesinde işyeri açmak üzere anlaştıklarını, açılacak işyeri için gerekli olan tüm sermayenin kendisi tarafından konulacağı, davalının ise işletmeyi üstleneceği konusunda anlaştıklarını, bu konuda sermaye için arayışa girdiğini, babasından miras kalan ... parseldeki ... nolu konut vasfındaki bağımsız bölümün sahibi olduğunu, yine bu taşınmazın hemen bitişiğinde aynı katta yer alan ... numaralı dükkan vasfındaki bağımsız bölümün de ½"sinin kendisine ait olduğunu, işyeri açmak için ½ hissesi olan dükkanı, dükkanda kiracı olan ve diğer ½ hissenin sahibi olan dava dışı eczacı ..."ye satmak istediğini, ½ hissesi olan bu dükkanın iskan ruhsatında kullanım alanının 26,00 m² olduğunu, zamanında bu taşınmazı eczane olarak kiraya verebilmek ve eczanenin çalışma ruhsatı alabilmesi için bitişiğinde yer alan konutun 1 odasını dükkana dahil ettiğini, 11 yıldan beri dükkanın 26,00 m² haricinde bu ilave oda ile beraber kullanıldığını, 2014 yılında dükkan vasfındaki taşınmazın ½ hissesinin dükkan kiracısına satıldığını, diğer taşınmaza ait odanın kullanımı konusunda tarafların belli bir kira bedeli konusunda anlaştığını, konut vasfındaki taşınmazda annesinin yaşadığını, bu kişinin ölene kadar konutu kullanması kabul edilmek kaydı ile kendisine ait olan bu taşınmazın da ½ payının eczacıya satılması konusunda görüşüldüğünü, ancak ödeme kısmı ile ilgili anlaşmazlığa düşüldüğünü, bu sırada nakit paraya ihtiyacının olması sebebiyle davalıdan bu konu hakkında yardım istediğini, davalının dava konusu taşınmazı ipotek göstererek kredi alabileceklerini ve davalı üzerine kredi alımının daha kolay olacağını söylemesi üzerine tapunun bir günde davalıya bedelsiz olarak devir ve temlik edildiğini, davalının devir sonrasında kendisini oyalamaya başladığını ve dükkan kiracısına giderek taşınmazı 150.000,00-TL bedel ile satın aldığını ve satmak istediğini söylediğini, bunun üzerine kiracının kendisini aradığını ve olaydan bu şekilde haberdar olduğunu, gerçek iradesinin satış olmadığını, kredi kullanabilmek amacı ile bu işe kalkıştığını ileri sürerek ... parselde yer alan konut vasfındaki 1 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının kendisine gelip parasal açıdan zor durumda olduğunu belirterek yardım istemesi üzerine aralıklarla davacıya 150.000,00-TL para verdiğini, en son ekim ayında davacının 30.000,00-TL daha borç istediğini, ancak kendisinin parasının olmadığını olsa da veremeyeceğini belirttiğini, bunun üzerine davacının 30.000,00-TL daha vermesi karşılığında dava konusu taşınmazı kendisine devretmeyi teklif ettiğini, bu sebeple eniştesi olan dava dışı Gürcan Vardar’a banka kredisi çektirerek parayı davacıya verdiğini ve devir işleminin 12/10/2017 tarihinde yapıldığını, bir hilenin söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince, davacı vekilinin istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu dava konusu 3979 parsel sayılı taşınmazdaki mesken vasıflı 1 nolu bağımsız bölümünü 12.10.2017 tarihinde satış yolu ile davalı ...’a devrettiği, davacının dava dilekçesinde hile hukuksal nedenine dayandığını bildirdiği, 13.08.2018 tarihli ıslah dilekçesinde ise terditli olarak gabin hukuksal nedenine de dayandıklarını beyan ettiği, 24.04.2018 tarihli ön inceleme duruşmasında mahkemenin uyuşmazlığı; “dava konusu taşınmazın davacı adına tescil şartlarının oluşup oluşmadığı olduğunun tespitine” şeklinde nitelendirdiği, yine yerel mahkeme ve bölge adliye mahkemesinin kararlarında ise uyuşmazlığın inançlı işlem olarak nitelendirildiği ve yazılı delilin bulunmadığı, yemin deliline de dayanılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davacı, dava dilekçesinde davanın dayanağını oluşturan tüm olayları (vakıaları) bildirmekle yükümlüdür (6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 119/1-e). Aynı Kanunun 119/1-g maddesine göre, davada dayanılan hukuki sebeplerin davacı tarafından dava dilekçesinde gösterilmesi yasal bir zorunluluktur.
Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140/3 maddesinde “Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.” hükmü düzenlemiştir.
Somut olaya gelince, mahkemece ön inceleme duruşmasında dayanılan hukuki sebebin belirtilmediği, bu hususun davacıdan sorularak tespit edilmediği açıktır.
Öte yandan; davacı vekilinin 13.08.2018 tarihli ıslah dilekçesinde ve 11.10.2018 tarihli beyan dilekçesinde dayandıkları hukuki sebebi hile ve terditli olarak gabin olarak açıkladığı ve somutlaştırdığı, taraflar arasında inanç sözleşmesi hükümlerini kapsayan bir sözleşmenin yapılmadığını, ne davacı ne de davalı tarafça bu sözleşmenin oluştuğuna dair bir maddi vakıanın hakimin önüne getirilmediğini bildirdiği, aynı hususları istinaf ve temyiz dilekçelerininde de tekrarladığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Hile, her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Öte yandan; sözleşmenin gabin (aşırı yararlanma) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk
Borçlar Kanunun (TBK) 28. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 21) maddesi ile aynen; "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.
O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.
Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilkeler de göz önüne alınmak suretiyle, taraflar arasındaki hukuki uyuşmazlığın hile ve gabin hukuksal nedenine dayalı olduğu kabul edilerek, bu yönlerden araştırma ve inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının değinilen yönden yerinde bulunan temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.