10. Hukuk Dairesi 2015/25180 E. , 2016/8700 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Asıl dava ve birleşen davalar, ödeme emrinin iptal istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak, ilamında belirtildiği şekilde, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dava dışı ...’nin 2004/11., 2007/6., 2008/7. ve 2009/5. aylara ait idari para cezasına ilişkin borçlarının tahsili açısından, davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Yasanın 102 ve 103. maddelerinde, işverenin kanunla düzenlenen yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde idari para cezası ile sorumlu olacağı düzenlenmiş olup; idari para cezası, sonucu itibariyle bir cezai yaptırım olduğu ve cezaların şahsiliği ile kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkelerine göre, işveren tüzel kişilik hakkında düzenlenen idari para cezasından, şirket ortağı sıfatıyla davacının sorumluluğu yönüne gidilmesi mümkün bulunmamakta olup, davanın bu borçlar bakımından kabulü yerine reddine karar verilmesi hatalı ise de, temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma sebebi yapılmamıştır.
2-Davacı, ortağı olduğu ...’nin davalı Kuruma olan borçlarından dolayı aleyhine takip yapıldığını, ancak borcun zamanaşımına uğraması, şirket hakkında takip yapılmadan ve asıl borçlu şirketten tahsil imkanı varken davacı aleyhine takip yapılamayacağı ve sorumluluk konusu borç için şirketteki hisse oranının gözetilmesi gerektiği gerekçesiyle kendisine tebliğ edilen ödeme emrinin iptali talebi ile eldeki davaya açmış; Mahkemece, borcun tahakkuk dönemleri itibariyle davacının zamanaşımı iddiasının yerinde olmadığı, ancak davacının şirkette 25/10000 pay sahibi olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, anılan pay oranını aşan kısma ilişkin ödeme emirlerinin iptaline karar verilmiş ise de; verilen kararın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmıştır.
Davacının, adı geçen şirkette 24.03.1997 tarihinden itibaren çeşitli dönemlerde değişen oranlarda pay sahibi olduğu, en son 07.08.2007 tarihinden itibaren 25/10.000
oranında ortaklığının bulunduğu, iptali talep edilen borçların ise şirketin 2004/11. ila 2010/8. aylar arasındaki idari para cezası, prim ve işsizlik sigortası primi borcuna ilişkin olduğu belirgin olup, idari para cezası dışında kalan prim ve işsizlik sigortası primi borçları yönünden davanın yasal dayanağı, 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesidir. 6183 sayılı Yasa"nın 35/1.maddesi hükmüne göre, limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya mesul olurlar ve bu Yasa uyarınca takibe tabi tutulurlar.
506 sayılı Yasanın 79. maddesi gereğince limited şirkette ortak alan davacının sorumlu olacağı borcun kapsamı belirlenirken, primlerin ait olduğu ayın sonunda tahakkuk edeceğinin ve buna göre davacının hangi dönemde hangi oranda ortaklığı mevcut ise o orana göre borçtan sorumlu olacağı gözetilmesi gerekirken, yazılı şekilde sadece 25/10.000 hisse oranına göre sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır.
3-) Diğer taraftan, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. maddesi uyarınca; “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka şeye karar veremez.” hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda; birleşen 2012/377 E. sayılı dosyada 2008/11177 takip sayılı ödeme emrinin iptalinin istenmesine rağmen, hükümde 2007/12735 takip sayılı ödeme emri hakkında, birleşen 2012/372 E. sayılı dosyada 2007/12732 takip sayılı ödeme emrinin iptalinin istenmesine rağmen, hükümde 2008/12732 takip sayılı ödeme emri hakkında karar verilmek suretiyle, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. Maddesinde yer alan taleple bağlılık ilkesine aykırı şekilde, talepten farklı bir ödeme emrinin hüküm altına alınması isabetsizdir.
4-) Kabule göre de,
03.07.2009 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5904 sayılı Kanunun 35’nci maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu"nun 168’nci maddesine eklenen cümle uyarınca; “...hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.” hükmü öngörülmüş olduğundan, 6183 sayılı Kanun"dan kaynaklanan işbu davada davacı ve davalı Kurum lehine hüküm altına alınan alacak miktarını da geçmeyecek şekilde maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi isabetli ise de, bir kısım ödeme emirleri yönünden vekalet ücretine esas alınan alacak miktarına gecikme zammı dahil edilmeyip, yalnızca asıl alacak tutarına göre, hükmedilen alacak miktarının maktu vekalet ücreti sınırının altında kaldığı düşüncesinden hareketle (temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak) davalı Kurum lehine, davacı aleyhine ödeme emrinde yazılı bulunan asıl alacak tutarı kadar nispi vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm davacı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak durumu da gözetilerek bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.