3. Hukuk Dairesi 2017/15918 E. , 2017/15923 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki vasiyetnamenin tenfizi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; muris Kemal’in düzenlediği vasiyetname ile ...İlçesinde bulunan taşınmazlarını kendisine vasiyet ettiğini, resmi dairelerde gerekli işlemleri yapabilmek için vasiyetnamenin tenfizinin gerektiğini belirterek; vasiyetnamenin tenfizi ile muris adına kayıtlı terekenin adına kayıt edilmesi için vasiyet alacaklısı belgesi verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece; davacıya, vefat ettiği anlaşılan davalı ..."ın tüm mirasçılarını davaya dahil etmesi için iki haftalık kesin süre verildiği, verilen kesin süre içinde ara kararın yerine getirilmemesi halinde taraf teşkili sağlanmadığından davanın usulden reddedileceğinin belirtildiği, kesin süreye ilişkin meşruhatlı davetiyenin davacıya tebliğ edildiği, ancak davacı tarafından eksikliğin giderilmediği anlaşılmadığından, davanın HMK"nın 115/2 maddesi gereğince dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Talep, Türk Medeni Kanunu’nun 600. maddesine dayalı vasiyetnamenin yerine getirilmesi isteğine ilişkin olup, vasiyetnameyi yerine getirme görevlisi varsa ona karşı, yoksa ifa ile yükümlü olan yasal veya atanmış mirasçılara yöneltilmesi zorunludur.
Hukuk Yargılamasına ilişkin kurallar, yargılamanın düzenli yapılması ve hakkın olabildiğince çabuk elde edilmesi amacını gerçekleştirmek için getirilmiştir. İşte hakkın elde edilmesi için birer araç olan bu kurallar amaca uygun somut bir görevin varlığı halinde uygulama alanı bulurlar. Aksi halde araçla ulaşılması istenilen amaç arasında gerçek ve esaslı bağın bulunmaması anlamsızlığı (şekilcilik) ortaya çıkarır. Mahkemelerin amacı, ne olursa olsun uyuşmazlıkları ortadan kaldırmak değil, pozitif hukukun ölçüsünde, hakkı belirleyerek sonuca ulaşmaktır.
Yine hakim, davanın süratli bir şekilde bitirilmesini temel amaç kabul edip, kesin süre kurumunu bu amacın hizmetine vermemelidir. Zira davanın makul sürede bitirilmesi adil yargılama hakkının bir unsuru ise de, bu temel insan hakkı, diğer usulü hakların feda edilmesiyle gerçekleştirilebilecek bir hak değildir. ( HGK 28.04.2010 gün 2010/2-221, 241 E,K) 6100 sayılı HMK"nun 30. maddesinde “Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” şeklinde usul ekonomisi ilkesi getirilmiştir. Her dava, mümkün olan en kısa zamanda, en az giderle görülüp sonuçlandırılmalıdır.
Geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu anlamda mahkemece verilen kesin sürenin yeterli ve makul uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Mahkemece 06/05/2015 tarihli ara karar ile davacıya;
“1-Dava açılmadan önce 20.10.2010 tarihinde vefat ettiği anlaşılan davalı ..."ın tüm mirasçılarını davaya dahil etmek üzere davacıya ara kararın kendisine tebliğinden itibaren iki haftalık süre verilmesine,
2-Nüfus kayıtlarına göre vasiyet bırakan ... mirasçısı olan ve davalı olarak gösterilmeyen ..."ı davaya dahil etmek üzere davacıya ara kararın kendisine tebliğinden itibaren iki haftalık süre verilmesine karar verildiği, daha sonra davacıya 03/07/2015 tarihli ara kararla “1- dava açılmadan önce 20.10.2010 tarihinde vefat ettiği anlaşılan davalı ..."ın veraset ilamını alabilmesi için yetki verilmesine, 2-davacıya, vefat ettiği anlaşılan davalı ..."ın tüm mirasçılarını davaya dahil etmek üzere ve ayrıca nüfus kayıtlarına göre vasiyet bırakan ... mirasçısı olan ve davalı olarak gösterilmeyen ..."ı davaya dahil etmek üzere ara kararın kendisine tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre verilmesine, kesin süreye riayet edilmemesi halinde taraf teşkili sağlanamadığından davanın usulden reddedileceğinin ihtarına” karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacıya yönelik ikinci ihtarın 10/07/2015 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 14/07/2015 tarihinde ...Sulh Hukuk Mahkemesine mirasçılık belgesi alabilmek için başvuruda bulunduğu, 30/01/2016 tarihli kararla mirasçılık belgesi verildiği, mahkemece 30/09/2015 tarihinde davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
Medeni usul hukukunda süreler, kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Hakim somut olayın özelliklerine uygun olmak üzere tarafa kesin süre verebilir.
Davacı, mirasçılık belgesi almak için süresinde başvuruda bulunmasına rağmen, sonucu beklenilmeden usul hukukuna konuluş amacına aykırı bir şekilde davanın sonuçlandırıldığı görülmekle bu suretle verilen makul olmayan kesin süre hukuki sonuç doğurmayacaktır.
O halde; mahkemece, usul ekonomisi dikkate alınarak (6100 s.lı HMK"nın 30. m) davacıya makul süre ve imkan verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yeterli ve makul süre verilmeden, böylelikle davacının başvurusunun sonucu beklenilmeden hak kaybına sebebiyet verecek şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.