10. Hukuk Dairesi 2015/23849 E. , 2016/8706 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, tarafların avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Davalı işverenlere ait işyerinde 10.10.1986-28.04.2012 tarihleri arasında kesintisiz şekilde hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddeleri olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır. Yargılama sırasında resmi belge veya yazılı delil esas ise de; somut bilgilere dayanması ve inandırıcı olmaları koşuluyla tanık beyanları ile de ispatı mümkündür.
Somut olayda, davacı tarafından davalılar yanında çalışıldığı belirtilmesine rağmen elde edilen araç kayıtlarından ve vergi kayıtlarından, davalılar arasında kabulüne karar verilen 10.10.1986-04.06.2003 tarihleri arasındaki dönemin tamamında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığı, farklı dönemlerde farklı şahıslarla birlikte vergi kayıtlarının bulunduğu, açılmamış sayılmasına karar verilen Kadıköy 3. İş Mahkemesi’nin 2012/352 E. 2012/836 K. sayılı dosyasında elde edilen delillere göre de, ...’nden ve emniyet birimlerinden elde edilen bir kısım kayıtlara göre, şoför olarak çalışıldığı belirtilen farklı araçların farklı dönemlerde farklı şahıslar tarafından işletildiği anlaşılmış olup, Mahkemece davalılar arasındaki ilişkinin aynı aile mensubu olmalarına dayanılarak adi ortaklık ilişkisi olarak kabul edilerek ve çalışmanın hangi dönemde hangi davalı yanında geçtiği hususu açıklığa kavuşturulmadan davacının 10.10.1986-04.06.2003 tarihleri arasında her üç davalı yanında çalıştığının tespitine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
Bu nedenle, Mahkemece, davacının çalışmalarının hangi davalı yanında hangi tarih aralığında geçtiği, çalışıldığı iddia edilen “tüm” araçların eksik olan kayıtları da temin edilerek belediye ve emniyetten elde edilen/edilecek bilgilere göre davalılar yanında resmi kayıtlara dayanan gerçek bir adi ortaklık ilişkisi bulunup bulunmadığı hususu da tespit edilmek suretiyle ve aşağıdaki bentlerde belirtilen hususlarda da yapılan araştırma ve değerlendirmelerin sonucuna göre, her bir davalının sorumlu olduğu dönem belirlenmek suretiyle bir karar verilmelidir.
2-) Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddelerinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak 5 yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Diğer taraftan, hizmet tespiti davalarında, ... (...) yasal hasım konumunda olup, elde edilecek hükmün sigortalılık hakları yönünden uygulayıcısı konumundadır. Husumet konusu, öncelikle halledilmesi gereken bir konu olup; Sosyal Sigortalar Kurumu yanında, tespiti istenen sürede; işyerinde, işveren olarak bulunanların tümü kendi hak alanını da ilgilendirdiğinden zorunlu dava arkadaşıdır. Zira, davanın niteliği itibariyle alınacak ilam, sonuçta ... tarafından infaza ve böylece sigortalının bu hakkının tesciliyle sigorta primlerinin işverenden tahsiline yol açacağından sigortalıyı çalıştıran gerçek veya tüzel kişilere karşı da açılması gerekir.
Eldeki davada, davacının 10.10.1986-04.06.1987 tarihleri arasında dava dışı ...’e ait 34 M 0725 plakalı araçta şoför olarak çalıştığını iddia etmesi ve ancak bu kişinin davalı olarak gösterilmemiş olması karşısında, bu dönemde çalışmanın geçtiği belirtilen aracın malikinin kim olduğu hususu trafik tescil bilgilerinden ve belediyedeki çalışma ruhsatı bilgilerinden de araştırılmak suretiyle,
tespit edilen araç malikinin HMK’nın 124. maddesi gereğince davaya dahil edilmesi için davacıya süre verilerek, dahil edilmesi halinde bu davalının göstereceği deliller toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.
Öte yandan, davacı 10.10.1986-28.04.2012 tarihleri arasında kesintisiz şekilde hizmet akdine tabi olarak çalıştığını, ancak 05.06.2003-30.11.2010 tarihleri arasında dava dışı işyerlerinden yapılan bildirimlerin sağlık güvencesinden yararlanabilmesi için yapıldığını, ancak gerçekte davalılar yanında çalıştığını iddia ettiği, bu işverenleri dava dilekçesi ile davalı olarak göstermediği, davacının hizmet cetvelinin incelenmesinde de, dava konusu döneme rastlayan 01.07.1998-30.04.2001 tarihleri arasında ve 05.06.2003-30.11.2010 tarihleri arasında dava dışı işyerlerinden muhtelif dönemlerde tam süreli bildirimler yapıldığı anlaşılmış olup, mahkemece davacıya talebi açıklattırılarak, hizmet tespiti istenilen tarih aralığı belirlenmeli, davacının dava dışı işyerlerinden bildirim yapılan ve yukarıda belirtilen sürelerin de davalılar yanında geçtiği iddiasını devam ettirmesi halinde, bildirimlerinin yapıldığı işyerlerinin hangi işverenler adına kayıtlı oldukları tespit edilerek bu işverenlere husumetin yöneltilmesi için davacıya süre verilmeli ve HMK’nın 124. maddesi gereğince işverenler davaya dahil edilerek, göstereceği deliller de toplanmak suretiyle, elde edilecek sonuca göre, kesintisiz çalışma iddiası hakkında bir karar verilmelidir.
Yapılan yargılama sonucunda davacının çalışmalarında kesinti oluştuğunun anlaşılması durumunda, yukarıda hak düşürücü süre ile ilgili açıklanan ilkeler de gözetilerek hak düşürücü süre konusunda da bir değerlendirme yapılmalıdır. Keza, talebi açıklatıldığında davacının dava dışı işyerlerinden bildirilen çalışmalarının sahte olmadığını, gerçekten bu işyerlerinde çalıştığını iddia etmesi halinde, dava dışı işyerlerinden yapılan bildirimler geçerli kabul edileceğinden ve davalılar yanında geçen çalışmalar kesintiye uğramış olacağından, Mahkemece, kesinti öncesi döneme ilişkin çalışmalar bakımından da hak düşürücü sürenin dolup dolmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, tarafların avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya ve davalı işverenlere geri verilmesine, 26.05.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.