Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/2566
Karar No: 2019/4927

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2019/2566 Esas 2019/4927 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2019/2566 E.  ,  2019/4927 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Dava dilekçesinde, sitede kat maliki olan davalılardan ... tarafından sitenin ortak yeri olan sığınağa el konulduğunu ayrıca davalının sitenin onaylı mimari projesine ve İmar Kanununa aykırı olarak bahçesinin etrafına duvar ördüğünü, yine davalılardan ..."in sitenin onaylı mimari projesine ve İmar Kanununa aykırı olarak açık olan verandasını pergole ile kapattığını belirterek mimari projeye aykırı yapıların kal"ine, sığınağa yapılan müdahalenin önlenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
    Mahkemece yapılan yargılamada 31.10.2013 tarih ve 2011/529 Esas - 2013/742 Karar sayılı karar ile davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 24.06.2014 tarih 2014/10360 Esas - 2014/11307 Karar sayılı ilamı ile “Dosya içindeki bilgi ve belgeler ile özellikle bilirkişi raporunun incelenmesinden; sığınak olarak projede gösterilen dava konusu yere davalılar tarafından salon mutfak ve banyo-wc yapıldığı, yapılan bu tadilatların projeye aykırı olduğu anlaşılmaktadır. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 19. maddesinin 1. fıkrasında, kat maliklerinin anataşınmazın bakımını, mimari durumu ile güzelliğini ve sağlamlığını titizlikle korumaya mecbur oldukları, 2. fıkrasında ise kat maliklerinden birinin tüm kat maliklerinin yazılı rızası olmadıkça anataşınmazın ortak yerlerinde inşaat, onarım, tesis ve değişiklik yaptıramayacağı hükme bağlandığına göre; davalılar tarafından projeye aykırı olarak ortak alanda yapılan tadilatlar yönünden müdahalenin önlenmesi ile projeye aykırılıkların giderilerek eski hale getirilmesine karar verilmesi yerine, dava konusu tadilatların kat maliklerinden beşte dördünün yazılı muvafakatı ile yapıldığı gerekçesiyle davanın reddi doğru görülmediğinden” bozulmasına karar verilmiştir.
    Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kabulü ile;.... mahallesi, 1540 ada 254 parselde kayıtlı 6 ve 7 nolu bağımsız bölüm malikleri tarafından Kat Mülkiyeti Kanununa ve mimarı projeye aykırı olarak yapılan müdahalenin men"i ile; 6 nolu bağımsız bölümün 18.05.2018 tarihli bilirkişi raporuna ekli infaza uygun krokide mavi çizgi ile işaretlenmiş bahçe duvarının yüksekliğinin site içerisinde mevcut duvarların seviyesine getirilmesine, KMK"nın 33. maddesi gereği 6 nolu bağımsız bölüm maliki davalıya kararın kesinleşmesine müteakip 20 iş günü içinde aykırı ilavelerin eski hale getirilmesinin ihtarına, yine 6 nolu bağımsız bölümün 18.05.2018 tarihli bilirkişi raporuna ekli infaza uygun krokide kırmızı çizgi ile işaretlenmiş iç bölme duvarlarının yıkılarak açılmış olan pencerelerin kapatılmasına, KMK"nın 33. maddesi gereği 6 nolu bağımsız bölüm maliki davalıya kararın kesinleşmesine müteakip 30 iş günü içinde aykırı ilavelerin eski hale getirilmesinin ihtarına, 7 nolu bağımsız bölümün pergolasının altında 3x3,70 m2 ebatlarında .... ve camekan ile kapalı hale getirilmiş olan bölümün açık hale getirilmesine, KMK"nın 33. maddesi gereği 7 nolu bağımsız bölüm maliki davalıya kararın kesinleşmesine müteakip 7 iş günü içinde aykırı ilavelerin eski hale getirilmesinin ihtarına karar verilmiş, hüküm her iki davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava projeye aykırılıkların eski hale getirilmesi istemine ilişkindir.
    1- 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. madde 1. fıkrasına göre; Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. 2. fıkrasına göre; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez. 3. fıkrasına göre; bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Dosya içerisindeki belgelerin incelenmesinde; ..... Sulh Hukuk Mahkemesince 25/12/2018 tarihli 2014/665 E. - 2018/1098 K. sayılı kararı her ne kadar tebliğden itibaren 2 hafta içinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verildiği anlaşılmışsa da aynı mahkemece daha önce 31/10/2013 tarihinde verilen 2011/529 Esas - 2013/742 sayılı kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesince incelenerek 24.06.2014 tarih 2014/10360 Esas - 2014/11307 Karar sayılı ilamıyla bozulmasına karar verildiği görülmekle; 6100 sayılı HMK"nın geçici 3/2. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemelerinin görevli olmadığı ve 1086 sayılı HUMK"nın uygulanması gerektiğinden ilgili kararın istinaf yoluna değil temyiz yoluna tabi olduğu tespit edilmiştir.
    ..... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/665 E. - 2018/1098 K. sayılı kararı, davalı ... vekiline 22/03/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak yasal 8 günlük süreden sonra 03.04.2019 tarihinde karar temyiz edilmiştir. Bu durumda HUMK"nın 437. maddesi hükmünde öngörülen 8 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan, 1.6.1990 gün ve 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca temyiz isteminin süreden reddine,
    2- Davalı ... yönünden yapılan temyiz incelenmesinde;Mahkemece bozmaya uyulduğuna göre, bozma gerekleri yerine getirilmeli ve bu bağlamda bozma kapsamı dışına çıkılmamalıdır.Buna göre; Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2014/10360 Esas - 2014/11307 Karar sayılı ilamı ile yerel mahkemece verilen davanın reddi kararını anataşınmazın 6 nolu bağımsız bölümü malikine karşı yöneltilmiş sığınağa ilişkin müdahale açısından bozulmuş diğer kısımlar için ise temyiz itirazlarının yerinde olmadığını belirtmiş olmakla, hükmün diğer kısımları kesinleşmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduğuna göre, Yargıtay bozma ilamında belirtilen sığınağa ilişkin bozma gerekleri yerine getirilmeli ve bu bağlamda bozma kapsamı dışına çıkılmamalıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1) Bir nolu bentde davalı ... açısından temyiz talebinin yasal süre içinde yapılmadığı anlaşılmakla HUMK"nın 437. maddesi hükmünde öngörülen 8 günlük temyiz süresi geçmiş bulunduğundan 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas - 1990/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davalı ..."in temyiz isteminin REDDİNE,
    2) İki nolu bentde davalı ...’nın karara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bu yönden BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 17/09/2019 günü oy çokluğuyla karar verildi.
    (Temyiz süresinin reddi (Temyiz süresinin reddi
    açısından muhalif ) açısından muhalif )
    KARŞI OY YAZISI
    Temyiz incelemesinde 1086 sayılı HUMK’nın uygulanması gerektiği, sulh mahkemesi kararlarının temyiz süresinin tebliğden itibaren 8 gün olduğu açıktır.
    Ne var ki; Sulh Hukuk Mahkemesi, kısa ve gerekçeli kararında, karara karşı temyiz yolu açık olmak üzere ve temyiz süresi "8 gün" olmasına rağmen istinaf yasa yolu açık olmak üzere "iki hafta" olarak belirlemiş, bu hüküm kararı temyiz eden davacı vekiline 06/03/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, mahkemenin belirlediği iki haftalık sürede ancak yasal 8 günlük süreden sonra 19.03.2019 tarihinde karar temyiz edilmiştir.
    Somut uyuşmazlıkta, kanun yolu başvurusunda, mahkemece hatalı belirlenen sürenin mi, kanunda belirlenen sürenin mi uygulanması gerektiği, mahkeme kararında belirtilen sürenin kabul edilmemesi halinde adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediğinin incelenmesi gerekir.
    Anayasanın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, yine taraf olduğumuz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde de, herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmış olup, bu madde kapsamında, mahkeme kararlarına karşı kanun yolu başvurusunda bulunma hakkı, adil yargılanma hakkı kapsamındadır.
    Yasal düzenlemeler ve belirtilen olgular ışığında değerlendirildiğinde; davalılar, mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında belirtilen süreye uyarak, bu süre içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur. Hâkim, uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit edip uygulamakla yükümlüdür (1086 sayılı HUMK.m.76, 6100 sayılı HMK 33. maddesi). Mahkemenin, kanun yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü gözönüne alındığında, mahkeme tarafından kanun yolunun ve süresinin hatalı gösterilmesi sonucu davanın taraflarının kanun yolu başvuru talebinin süreden reddedilmesi, hatanın tüm sonuçlarının davanın taraflarına yüklenmesi, adil yargılanma hakkı kapsamında adalete erişim hakkının sınırlandırılmasıdır.
    Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrası ve 6100 sayılı Kanunun 297. maddesinin (ç) bendi uyarınca, hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi bir zorunluluk olduğu gibi HMK"nın 297/2. fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” vurgusu yapılmıştır. Yargı kararlarına karşı başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasını doğrudan engelleyecek ve hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır.
    Her ne kadar kanun yolu ve süresi, ilgili kanun maddelerinde açıkça belirtilmiş ise de, yargı organlarının yanlış yönlendirmesi sonucunda ilgililerin hak kaybına uğramayacağının kabul edilmesi gereklidir.
    Karardaki yanlış yönlendirmenin hak kaybına yol açacağı açıktır, kanun yolunun ve kanun yoluna başvurma süresinin yanlış gösterilmesi bozma sebebi olmalıdır. Hakimin lehe verdiği karar hak sahibinin hak kaybına yol açacak şekilde yorumlanamaz. Kararın hüküm kısmı bir bütün olarak temyize tâbidir.
    Bu gibi hallerde, usul kurallarının mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde katı uygulanmaması, mahkemenin kanun yolu ve süresini hatalı belirlemesi halinde, kararda belirtilen süreye uyularak yapılan kanun yolu başvurusunun, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim hakkı kapsamında süresinde yapıldığının kabul edilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, temyiz başvurusu süresinde kabul edilerek, temyiz incelemesinin yapılması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.
    KARŞI OY YAZISI
    Mahkemece verilen kararda, dosyanın daha önce Yargıtay incelemesinden geçip bozulmuş olması nedeniyle 8 gün içinde temyize tabi olmasına rağmen, kısa ve gerekçeli kararda yasa yolu olarak “istinaf yasa yolu açık olmak üzere iki hafta” olarak belirtilmiştir. Bu karar, davacı vekiline 06.03.2019 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekili bu kararı 8 gün geçtikten sonra ancak mahkemenin kararında belirttiği süre olan iki hafta dolmadan temyiz etmiştir.Buradaki ihtilaf; esasen temyize tabi bir kararın, mahkemece yanlış değerlendirme yapılarak istinafa tabi olduğunun kararda bildirilmesi ve davalıların da mahkeme kararında belirtilen kanun yoluna belirtilen süre içinde istinaf başvurusu yapmış olması nedeniyle bu başvurunun süresinde ve usulüne uygun olup olmadığından kaynaklanmaktadır.
    Anayasanın 40.maddesinde “(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” Hükmü yer almaktadır.
    Yine, 6100 sayılı HMK"nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinin “ç” bendinde; “Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresinin” kararda yer alması gerektiği belirtilmiştir.
    Avrupa İnsan Hakları Mahkemeside kararlarında, kanun yollarına başvuruyu adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmektedir.
    Yukarıda da belirtildiği üzere bir kararın istinafa veya temyize tabi olup olmadığını belirleme görevi hâkime verilmiştir. Hâkim, hükmünün hangi kanun yoluna tabi olduğunu ve süresini kararında doğru olarak belirtmek zorundadır.
    Bir hükmün hangi kanun yoluna tabi olduğunu belirlemek hukuki bir muhakemeyi gerektirmektedir. Nitekim bu konuda zaman zaman Yargıtay ile Bölge Adliye Mahkemeleri ya da ilk derece mahkemeleri arasında da görüş ayrılıkları olmaktadır.
    Olayımızda verilen hüküm esasında istinafa tabi bir hükümdür. Ancak daha önce dosya Yargıtay’a gelip bozulduğu için yerel mahkemece verilen karar doğrudan Yargıtay’a gönderilmesi gerekmektedir. Mahkemece bu husus yanlış muhakeme edilerek istinafa tabi olduğu kararına varılmıştır. Mahkemenin dahi yanlış bir değerlendirme yaptığı bir konuda hukuk eğitimi almamış kişilerin kararda yazanın aksine doğru bir değerlendirme yapmasını beklemek hakkaniyete uygun düşmeyeceği gibi, mahkemenin kararında bildirdiği kanun yoluna başvuran tarafın başvurusunu hak kaybına yol açacak şekilde aleyhine değerlendirip kanun yoluna müracaatını engelleyecek biçimde yorumlamak adil yargılanma hakkının da ihlali niteliğindedir.
    Kanun yolu süresinin yanlış bildirilmesinden farklı olarak kanun yolunun yanlış yazılmış olması, bu hususun tespitinin bir hukuki muhakemeyi gerektirmesi nedeniyle kanun yoluna başvuran kişinin aleyhine değerlendirilemeyeceği ve adil yargılama ilkesine aykırılık teşkil edeceği, bu nedenlerle yapılan kanun yolu başvurusunun süresinde olduğu kanaatinde olduğumdan temyiz süresinin geçirildiğine dair çoğunluk görüşüne katılmayarak temyiz incelemesinin yapılması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.









    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi