3. Hukuk Dairesi 2017/16337 E. , 2017/16884 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacıların murisi ... dava dilekçesiyle; 26.09.1978 tarihli satış senedi ile davalıların murisi ..."dan 22.000 TL karşılığında arsa satın aldığını, davalıların murisinin sözleşme hükümlerini yerine getirmediğini bu haliyle davalıların sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 22.000 TL alacağının 26.09.1978 tarihinden itibaren güncellenmiş değerinin şimdilik 8.000 TL"sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar; zamanaşımı itirazında bulunarak davanın reddine karar verilmesini dilemişlerdir.
Mahkemece; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olup; hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklı alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi talebine ilişkindir.
Davacı ile davalıların murisi arasında akdedilen "harici satış senedi" resmi şekilde yapılmadığı için hukuken geçersizdir. (TMK. m 706, BK. m 213, Tapu Kanunu 26 ve Noterlik Kanunu 60)
Bu nedenle de geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Davacı (alıcı) ancak ödediği satış bedelini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilir.
Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Borçlar Kanunu"nun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki (TBK"nın 77 ve ardından gelen maddelerindeki) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme, resmi biçimde yapılmadığından, hukuken geçersizdir (TMK"nun md.706, BK.md.213, Tapu Kanunu md.26 ve Noterlik Kanunu md.60). O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar, verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici Adalet" düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici Adalet İlkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Satışa konu taşınmazın zilyetliği alıcıya devredilmiş ise, zilyetlik devam ettiği sürece zamanaşımı işlemez. Zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi; satış bedeline ilişkin paranın verildiği tarih değil, sözleşme geçersiz olsa da satıcının rıza ve ihtiyari ile taahhüdünü her zaman yerine getirebileceği gözönüne alınarak bunun ifasını beklemek durumunda bulunan alıcı için ancak davaya konu taşınmazın tapuda ferağ ümidinin ortadan kalktığı veya ifanın imkansız hale geldiği tarihtir. Taraflar arasında harici de olsa bir sözleşme bulunduğundan dava 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. (07.06.1939 tarih 1936/31 E ve 1939/47 Karar sayılı Yargıtay İçt.Bir. Kararı)
Somut olayda; yargılama sırasında davacı vefat etmiş, davacının mirasçıları davaya devam etmiştir.Davacıların murisi ile davalıların murisi arasında akdedilen satış senedi başlıklı 26.09.1978 tarihli senet incelendiğinde, senette ilgili taşınmazın fiilen alıcısına teslim edildiğinin belirtildiği, keşif sonucu alınan bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere, davacının taşınmazı kullandığı, zilyet olduğu anlaşılmaktadır.Mahkemece 22.02.2013 tarihli keşifte dinlenilen davalı tanıklarından ... ve..., dava konusu yerde davacı ..."ın, eşi ile birlikte oturduğunu beyan etmişlerdir. Kaldı ki; mahkemece 07.05.2013 tarihli duruşmada ara kararıyla davalılar vekilinin zamanaşımı definin reddine karar verilmesine rağmen bu ara kararından dönülmeden, sebebi açıklanmadan davanın zamanaşımı nedeniyle reddi kararı doğru değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, ilgili taşınmaz davacı tarafın kullanımında olduğu, şu durumda zamanaşımı süresinin işlemeyeceğinin gözetilmesi; dosya kapsamına göre inceleme ve değerlendirme yapılması suretiyle hüküm tesisi gerekirken,eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere
, 30.11.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.