
Esas No: 2013/6942
Karar No: 2013/6942
Karar Tarihi: 2/12/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BARAN DOĞUKAN SÜLEYMANOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6942) |
|
Karar Tarihi: 2/12/2015 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh
KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Aydın ŞİMŞEK |
Başvurucu |
: |
Baran Doğukan SÜLEYMANOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Burcu ÖZTÜRK DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde basmakalıp
gerekçelerle tutukluluğunun devam ettirilmesi ve tutukluluğa ilişkin itiraz
incelemesi sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi ile görgü
tanıkları dinlenilmeden ve olay yerinde keşif yapılmadan delillerin yanlış
değerlendirilmesi sonucunda hüküm kurulması nedenleriyle Anayasa’nın 19. ve 36.
maddelerinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 6/9/2013 tarihinde Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Bölüm Başkanı tarafından 26/03/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar
verilmiştir.
5.
Bakanlık tarafından 9/4/2013 tarihinde, başvurucunun şikâyetlerine benzer
şikâyetlere ilişkin daha önceden yapılan başka başvurularda, incelemede göz
önüne alınacak kriterlere ilişkin görüş bildirildiğinden bu başvuru yönünden
görüş sunulmasına gerek duyulmadığı belirtmiştir.
6.
Yapılan incelemede 2015/2029 numaralı başvurunun konu bakımından aynı nitelikte
olması nedeniyle 2013/6942 sayılı başvuru ile birleştirilmesine ve incelemenin
bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mülga 250. maddesi ile görevli bölümü)
2008/2994 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında
1/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin
4/9/2009 tarihli ve 2009/103 sorgu sayılı kararıyla “suç örgütüne üye olma,
tefecilik, birden çok kez adam öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet”
suçlarından tutuklanmıştır.
9.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2009 tarihli ve E.2009/1126 sayılı
iddianamesi ile başvurucu hakkında “silahlı
suç örgütüne üye olma, adam öldürme, adam öldürmeye teşebbüs, yağmaya teşebbüs,
tefecilik ve 6136 sayılı Yasa’ya muhalefet” suçlarını işlediğinden bahisle
cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası
açılmıştır.
10.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) 15/3/2013
tarihli ve E.2013/319, K.2013/51 sayılı kararı ile başvurucunun “suç örgütüne
üye olma, adam öldürme, adam öldürmeye teşebbüs, yağmaya teşebbüs, tefecilik ve
6136 sayılı Kanun’a muhalefet” suçlarından toplamda yaklaşık 66 yıl 55 ay 15
gün hapis ve 25.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve başvurucunun “tutuklulukta geçen süreleri, verilen ceza miktarları
ve haklarında mahkûmiyet konu suçların CMK 100/3 maddesinde belirtilen
suçlardan olması da dikkate alınarak” tutukluluğunun devamına karar
verilmiştir.
11.
Anılan karar başvurucuya duruşmada tefhim edilmiştir.
12.
Başvurucu, hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz
yoluna başvurmadığını bildirmiştir.
13.
Başvurucu, mahkûmiyet kararını temyiz etmiş olup Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
17/11/2014 tarihli ve E.2014/4982, K.2014/5266 sayılı ilamı ile eksikliklerin
giderilmesi amacıyla dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar
verilmiştir.
14.
21/02/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un
mülga 250. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması
üzerine dosya Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/459 sayısına
aktarılmıştır.
15.
Başvurucu, 16/12/2014 tarihinde Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak
tahliye talebinde bulunmuş ancak Mahkemenin 24/12/2014 tarihli ve E.2009/459,
K.2013/426 sayılı kararı ile başvurucunun talebi reddedilmiştir.
16.
Başvurucu 31/12/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, Kocaeli 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 6/1/2014(5) tarihli ve 2015/7 Değişik İş sayılı kararı ile
itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.
17.
Başvurucu anılan kararı 16/1/2015 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.
18.
Başvurucu; 2013/6942 numaralı bireysel başvurusunu 6/9/2013 tarihinde,
2015/2029 numaralı bireysel başvurusunu ise 3/2/2015 tarihinde yapmıştır.
19.
Dava dosyası, İlk Derece Mahkemesince Yargıtay 1. Ceza Dairesi kararında
belirtilen eksiklikler tamamlandıktan sonra 10/2/2015 tarihinde Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş olup inceleme tarihi itibarıyla temyiz
aşamasındadır.
B. İlgili Hukuk
20.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme” kenar başlıklı 81.
maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır.”
21.
5237 sayılı Kanun’un “Nitelikli yağma”
kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yağma suçunun;
...
c) Birden fazla kişi
tarafından birlikte,
d) (Değişik:
18/6/2014-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da
konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
...
f) Var olan veya var
sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
g) Suç örgütüne yarar
sağlamak maksadıyla,
...
İşlenmesi halinde,
fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.”
22.
5237 sayılı Kanun’un “Suç işlemek amacıyla
örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”
23.
5237 sayılı Kanun’un “Tefecilik”
kenar başlıklı 241. maddesi şöyledir:
“Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,
iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır.”
24.
10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler
Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun
hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan
veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve
otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
25. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama
nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya
güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki
hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya
sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular
varsa.
b) Şüpheli veya
sanığın davranışları;
1. Delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya
başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki
suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde,
tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
...
7. (Ek: 6/12/2006 – 5560/17 md.)
Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),
...
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
...”
26.
5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı”
kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde
sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27.
Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 6/9/2013
tarihli ve 2013/6942 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucu;
olaya ilişkin görgü tanıkları dinlenilmeden ve olay yerinde keşif yapılmadan
delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucunda hüküm kurulduğunu, mahkemenin
tarafsızlığına gölge düştüğünü, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde
tutukluluk hâlinin basmakalıp gerekçelerle devam ettirildiğini, itiraz
incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine bildirilmediğini
belirterek etkili başvuru, adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve güvenliği
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali tespiti ile birlikte
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
29.
Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu itibarla başvurucunun, kuvvetli suç şüphesi bulunmadığı hâlde
tutukluluk hâlinin basmakalıp gerekçelerle devam ettirildiği ve itiraz
incelemesi sırasında alınan Savcılık görüşünün kendisine bildirilmediği
iddialarının Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı; görgü tanıkları dinlenilmeden ve olay yerinde keşif yapılmadan
delillerin yanlış değerlendirilmesi sonucunda hüküm kurulduğu iddiasının ise
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkı çerçevesinde
incelenmesi gerekmektedir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı Yönünden
30.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir...”
31.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
32. Bireysel
başvuruların; 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya
diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması
gerekmektedir.
33. Bireysel
başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde bu yolun tüketildiği ve buna
ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerektiği belirtilmekle beraber başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi
olması şartı aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü
hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hâllerde ise başvurucunun
kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013,
§ 21).
34.
Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru süresidir. Süre, başvurunun
her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013,
§ 18).
35. Devam
eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda
şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını
haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit
yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına
gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece
kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla
tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
36. Kişi,
serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla
mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu
durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın
şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir.
Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan
failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık
hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte
kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk
hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca
gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı
sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912,
6/3/2014, § 49).
37. “Bir
suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı; başvurucunun
ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 66).
38. Bu
kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma” durumunda tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul
süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun, ilk derece yargılaması
devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları
tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde
yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç,
B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
39. Somut
olayda başvurucu, isnat edilen suçlar nedeniyle 1/9/2009 tarihinde gözaltına
alınmış ve 4/9/2009 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden
yargılamada mahkûmiyet kararının açıklandığı 15/3/2013 tarihinde, başvurucunun
tutukluluk hâli bu anlamda sona ermiştir.
40. Buna
göre başvurucunun 1/9/2009 tarihinden 15/3/2013 tarihine kadar “bir suç
isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden
yoksun bırakıldığı, bu tarihten sonraki özgürlükten yoksun bırakmanın ise “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
41. Yargıtay
1. Ceza Dairesinin 17/11/2014 tarihli kararıyla dava dosyası “yüklenen tefecilik suçundan zarar görmesi nedeniyle
davaya katılma ve duruşmalardan haberdar edilme hakkı bulunan ancak duruşmaya
çağrılmayan Maliye Hazinesinin 5271 sayılı CMK"nun
260. maddesi uyarınca hükmü temyize yetkisi bulunduğundan, Maliye Hazinesine
15.03.2013 tarihli kararın tebliği ile tebligatı gösteren belge ve verilirse
temyiz dilekçesi ile bu durumda düzenlenecek ek tebliğnameyle
birlikte Dairemize iadesi için, dosyanın incelenmeksizin mahkemesine
gönderilmek üzere” Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi
edilmiştir. Bu nedenle esası incelenmeyen ve mahkûmiyetle ilgili bir karar
verilmeyen dava kapsamındaki eksiklik incelemesinin giderilmesi amacıyla dosya,
Mahkemesine iade edilmiş olup sonrasında Mahkemesince 10/2/2015 tarihinde
eksikliklerin tamamlanmasıyla yeniden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.
42. Mahkûmiyet
sonrasında sanığın tekrar “bir suç isnadına bağlı” olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığını kabul etmek için
diğer bir ifadeyle sanığın ilk derece yargılamasında yeniden “tutuklu”
statüsünde olduğunu söyleyebilmek için temyiz incelemesi sonunda mahkûmiyet
kararının bozulması ve davayla ilgili yeni bir hüküm verilmesi amacıyla ilk
derece mahkemesinde yargılama yapılması gerekir. Yargıtay Dairesince temyiz
sürecinde hükümle ilgili bir karar verilmeden tespit edilen eksikliğin
giderilmesi amacıyla dava dosyasının mahkemesine gönderilmesi, sanığın
özgürlüğünden yoksun bırakılmasını yeniden “bir suç isnadına bağlı” hâle
getirmez (Ali Kederli, B. No:
2014/16355, 30/12/2014, § 30).
43. Tespit
edilen eksikliğin giderilmesi amacıyla dava dosyası Mahkemesine gönderildiği
için mahkûmiyet kararı ortadan kalkmadığı gibi İlk Derece Mahkemesinde bu
nedenle davayla ilgili yargısal nitelikte bir faaliyet de yapılmamıştır. Bu
süreçten sonra başvurucu ve diğer sanıklar hakkında verilmiş olan ve hukuki
varlığını koruyan 15/3/2013 tarihli hükmün temyiz incelemesi yapılmak üzere
dosya yeniden temyiz merciine gönderilmiştir.
44. Bu
kapsamda başvurucunun tahliye talebinin reddine ilişkin Kocaeli 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 24/12/2014 tarihli kararının ve yapılan itirazın reddine ilişkin
Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/1/2015 tarihli kararının “mahkûmiyete bağlı
tutma” üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
45.
Bu belirlemeler karşısında “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren
bireysel başvurunun, İlk Derece Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ve kararın verildiği tarihten
itibaren itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içerisinde yapılması gerekmektedir. Somut olayda
başvurucu tarafından İlk Derece Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediğinden başvurunun İlk Derece
Mahkemesinin nihai kararını verdiği 15/3/2013 tarihinden itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekirken 6/9/2013 ve 3/2/2015 tarihlerinde yapılan bireysel
başvurularda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
46.
Açıklanan nedenlerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde
yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkı Yönünden
47. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
48. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
49. 6216
sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
50.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal
ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde
ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme
kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
51.
Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin
derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, § 17).
52. Somut olayda İstanbul 14. Ağır Ceza
Mahkemesinin 15/3/2013 tarihli ve E.2013/319, K.2013/51 sayılı kararı ile
başvurucunun atılı suçlardan mahkûmiyetine ve hükümle birlikte tutukluluğunun
devamına karar verilmiş ve karar başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
53. Başvurucunun,
görgü tanıkları dinlenilmeden ve olay yerinde keşif yapılmadan delillerin
yanlış değerlendirilmesi sonucunda hüküm kurulduğu şikâyetlerini temyiz
incelemesinde ileri sürebilme ve ileri sürülmüş ise bu şikâyetlerin temyiz
aşamasında incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucu tarafından
temyiz süreçlerinin sonucu beklenmeden adil yargılanma hakkı ihlali
şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
54. Açıklanan
nedenlerle Derece Mahkemeleri önünde usulüne uygun olarak açılmış ve devam eden
başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı,
2.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B.
Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
2/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.