
Esas No: 2013/5576
Karar No: 2013/5576
Karar Tarihi: 2/12/2015
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
OĞUZ OKUYUCU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5576) |
|
Karar Tarihi: 2/12/2015 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Raportör |
: |
Aydın ŞİMŞEK |
Başvurucu |
: |
Oğuz OKUYUCU |
Vekili |
: |
Av. Murat ERGÜN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvuru, tutuklamanın hukuki, tutukluluk süresinin makul olmaması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru 10/07/2013 tarihinde Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.
Birinci Bölüm tarafından 12/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına, başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bakanlık tarafından 15/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sunulan görüş yazısı 22/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
6.
Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 7/5/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, olay tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı Bandırma Jet Filo
Komutanlığında F-16 savaş uçakları filo komutanı olarak görev yapmaktadır.
9.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/640 Soruşturma sayılı dosyası ile
yürütülen soruşturma kapsamında başvurucu 13/6/2012 tarihinde gözaltına
alınmıştır.
10.
Başvurucu, İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
mülga Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesi ile görevli) 16/6/2012 tarihli ve
2012/8 sorgu sayılı kararıyla “devletin güvenliği için bilgileri temin etme ve
suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarından tutuklanmıştır.
Mahkemenin tutuklama gerekçesi şöyledir:
“… suçlarını
işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların
bulunması, atılı suçların niteliği, delillerin henüz tam olarak toplanmamış
olması, atılı suçlar için yasada öngörülen ceza miktarları, şüphelilerin kaçma
ve delilleri karartma şüphelerinin bulunması, adli kontrol kararının yetersiz
kalacağı ve TCK.nun 327/1. maddesindeki suçun üst
sınırı dikkate alındığında adli kontrol kararının uygulanmayacağı anlaşıl(mıştır.)”
11.
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının (12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı mülga
Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli) 6/1/2013 tarihli ve
E.2013/3 sayılı iddianamesi ile başvurucunun da aralarında bulunduğu 357
şüpheli hakkında İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesine (TMK 10. madde ile görevli)
kamu davası açmıştır. İddianamede müşteki sayısı 196, mağdur sayısı ise 831
kişi olarak gösterilmiştir. İddianame ile başvurucunun “devletin güvenliği için
bilgileri temin etme ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma”
suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
12.
İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/9 sayılı dosyasında tensip incelemesi
sonucunda verilen 29/1/2013 tarihli karar ile aralarında başvurucunun da
bulunduğu tutuklu sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde şunlar ifade edilmiştir:
“Tutuklu
sanıkların devletin güvenliğine ilişkin muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve
belgeleri temin etme amacıyla kurulduğu iddia olunun suç örgütünün faaliyetleri
kapsamında muhtelif dereceli gizli askeri bilgi ve belgeleri temin ettiklerine
dair iddia bulunduğu, bu bağlamda soruşturma dosyası içinde usulüne uygun
olarak mahkeme kararlarına istinaden yapılan aramalarda elde edilen
bilgisayarlar ve içeriğindeki özellikle pandora adı
verilen veri tabanında bulunan bilgi ve belgeler bulunduğu, devletin
güvenliğine ilişkin gizli bilgi ve belgeler olduğuna dair yetkili kurumlardan
alınan yazı cevapları, iletişim tespit tutanakları, yapılan aramalarda ele
geçirilen diğer belge ve dokümanların yüklenen suçların, burada tekrarına yer
ve zaman darlığı nedeniyle gerek görülmeyen atıflarla sanıklarca atılı
suçlamaların işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerini oluşturduğu, bazı
belgelerin nitelik değişikliği ile tutuklama sevk maddelerinde öngörülenlerden
daha düşük dereceli nitelik arzettiği, ancak henüz
tüm delillerin toplanmadığı, bir kısım şifrelerin henüz çözülmediği ancak C.Savcılığı adına çalışmaların sürdürüldüğü, elde
edilenlerin yönü ile yapılacak yargılama sürecinde henüz sanıkların da
savunmalarının alınmamış olduğu, aleyhlerine yeni bir delil elde olunamadığı
takdirde, açılan dava kısmına münhasır bir kısım sanıkların yönü ile tecziye
sevk maddelerine göre bihhakın veya adli kontrol
yöntemlerinden birisi ile tahliyelerinin devam eden aşamalarda gerekebileceği, ancak aşama itibariyle bir kısım
delillerin henüz toplanılmamış (ve) sanık savunmalarının henüz alınmamış ol(duğu), duruşmanın henüz tensip aşamasında bulun(duğu anlaşılmış,
sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar vermek gerekmiştir.)”
13.
Aynı kararın 9 numaralı bendinde tutuksuz olarak yargılanan 38 sanıkla ilgili
ifade ise şöyledir:
“… tutuksuz
bulunsalar da sanıklar … haklarında aynı konumdaki tutuklu sanıklara,
haklarında iddianamesindeki sevk maddelerine ve eylemlerinin içeriğine nazaran
bu aşamada tutuklama kararı verilmesi mağduriyetlerine neden olabileceğinden, takdiren üzerlerine atılı suçlamaların vasıf ve mahiyetine,
mevcut delil durumuna, tutuklamanın tedbir mahiyetine nazaran ve takdiren 5271 SK.nun 6352 SK.m.97
ile değişik ve ekli m.101/2 uyarınca kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama
nedenleri var ise de; tutuklama tedbiri ile davaya devam ölçülü olmadığından;
5271 SK.m.110/3 del.ile 109/1-3-(a) bendi uyarınca
(YURT DIŞINA ÇIKMAMAK SURETİYLE) ADLİ KONTROL TEDBİRİNİN TATBİKİNE (karar
verilmiştir.)”
14.
Mahkeme ayrıca dava dosyasındaki bilgi ve belgelere erişimle ilgili olarak aynı
tarihli tensip tutanağında şu ara kararları vermiştir:
“291-Sanıkların … bilirkişi rapor ve eklerinin
CMK. 153/3 maddesi uyarınca tarafına verilmesini talep eden dilekçesi
doğrultusunda isteminin kısmi kabul kısmi reddi ile; bilirkişi raporunun tarama
sonrası örneğini alabileceğine, eklerinin ise tensipte zikredilen niteliği
itibariyle mahkeme heyeti dışındaki şahıslarca incelenemeyecek ve örnek
alınamayacak belgelerden olduğunun belirtilmesine,
…
294-… bb- B.Ö.’nın evinde ele
geçen dijital verilerin suç teşkil eden sair kırılamamış aşamalı kısımların
çalışması C.Başsavcılığınca
sürdürüldüğünden ve veri tabanı dahilinde dosyanın verilimini
engelleyen ara kararındaki nitelikte belgeler ayrımsız bulunduğundan bu yollu
istemin reddine,
...
299- …. CMK.m.125/2
maddesi kapsamı ile “Devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belge” olarak
dosyası dahilinden çıkartılarak KASA DAHİLİNDE ve gerektiğinde yalnızca
mahkememiz heyeti veya görevlendireceği hakim üye
tarafından incelenebilmek üzere SAKLANILMASINA (karar verilmiştir.)”
15.
Mahkeme 3/5/2013 tarihli oturumda bir kısım sanık müdafiinin
dijital verilerden imaj verilmesi talebini şu gerekçelerle reddetmiştir:
“185-… Pandora veri tabanından ortaya çıkan
verilerin hazırlık soruşturmasında yapılan incelemelerine nazaran; kişisel
nitelikli ifşaı suç teşkil eden bilgiler/veriler, müstehcen içerikli kişisel ve
ifşaı suç teşkil eden görüntüler, devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal
yararlarına ilişkin belge, bilgi veya vesika, yetkili makamların kanun ve
düzenleyici işlemlerine göre açıklanmasını yasakladığı ve niteliği itibariyle
gizli kalması gereken bilgiler/belgeler içeren hususlardan olmasına, bir
kısmının devlet sırrı niteliği ile tensiben ayrılarak
CMK.m.125 uyarınca kasaya konularak saklanılmasına karar verilen bilgi içeren
belgelerden bulunmasına, diğer kısımlarının dijital veri tabanından tek tek her
bir sanık açısından kendi ilgisine göre silinip hazırlanmasının 357 sanıklı bir
davada olanaklı bulunmamasına, dava açılmış olmasına rağmen süreçte verilip
dağıtılmasının da kanunen ayrıca suç teşkil edecek bulunmasına, iddianamesinde
sanıkların üzerlerine atılı suçlamanın açıkça anlatılmış olup, taranarak
yanlara verilen 330 klasörlerinde savunma yapmaya yetecek verinin var ve
yeterli bulunmasına, CMK.m.125 hükmünün açıkça CMK.m.134 ve 153/4 hükümlerinin
istisnasını teşkil ettiğinin maddenin metin ve gerekçesinden anlaşılmasına ve atfedilen
suçlamalar açısından bilgi/belgelerin içeriğinin değil “temin edilme neden ve
şeklinin” değerlendirilmesinin gerekmesine nazaran sanıkların müdafilerinin
emanetteki veri tabanından dijital veri kopyalanarak tamamının veya devlet
sırrı olarak nitelenen dışındakilerin verilmesi İSTEMLERİNİN REDDİNE, Tensibin
299. bent hükümlerinin aynen geçerli bulunduğuna (karar verilmiştir.)”
16.
Mahkeme, yargılamanın devamında 24/5/2013 tarihinde dosya üzerinden yaptığı
inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.
17.
Başvurucu 27/5/2013 tarihinde karara itiraz etmiş, Bursa 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 4/6/2013 tarihli ve 2013/591 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın
kesin olarak reddine karar verilmiştir.
18.
Başvurucu anılan kararı 13/6/2013 tarihinde öğrenmiştir.
19.
Başvurucu 10/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20.
Mahkemenin 5/7/2013 tarihli oturumunda da bir kısım sanığın dijital verilerin
imajlarının verilmesi talebi üzerine Mahkeme, dijital veri tabanı üzerinde ileriki
aşamada bilirkişi incelemesi yaptırılacağını ifade ederek talebi reddetmiştir.
21.
2/8/2013 tarihli oturumda, ele geçirilen dijital materyaller üzerinde
sahtecilik konusunda Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumundan
(TÜBİTAK) rapor alınacağından sanıklar ve müdafilerinin bir sonraki oturuma
kadar bilirkişi kurulunun raporda yanıtlamasını istedikleri hususları
belirtmelerine; 27/9/2013 tarihli oturumda ise sanıkların taleplerinin
değerlendirilerek değerlendirmeye esas soruların belirlenmesine, 25/12/2013
tarihinde bilirkişi raporu tanzimi için dosyanın bilirkişilere teslimine karar
verilmiştir. TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporun 10/6/2014 tarihinde
Mahkemeye teslim edildiği görülmüştür.
22.
Mahkeme 16/1/2014 tarihli ara kararında aralarında başvurucunun da olduğu
tutuklu sanıkların tutukluluk durumunu değerlendirmiş ve tutukluluk hâllerinin
devamına karar vermiştir. Mahkeme kararında sanıklardan ele geçirilen
taşınabilir bellek ve hard disklerde devletin güvenliği, iç ve dış siyasal
yararları bakımından gizli kalması gereken evraklar, birçok kamu görevlisinin
özel hayatına ilişkin bilgiler ile askerî harita ve krokilerin bulunması
hususları, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olgular olarak belirtilmiştir.
Kararda ayrıca şu gerekçelere yer verilmiştir:
“… Ele
geçirilen gizlilik dereceli bilgi/belgeler hakkında Genelkurmay Başkanlığı’ndan
ayrıntılı değerlendirme raporunun alınması zaruretinin olduğu ve bu amaçla
merciinden düzenlenecek raporların beklenildiği, sanık B.Ö.’nın
evinde ele geçirilen harici harddiskte bulunan pandora adlı veri tabanı ile sanıklarda ele geçirilen
dijital materyaller üzerinde TÜBİTAK’tan kapsamlı bilirkişi raporunun
istenildiği ve rapor dönüşünün beklendiği, hazırlanacak rapor neticelerinin
beklenilmesinin yargılamanın gereği olduğu ve bu anlamda delillerin tam olarak
toplanmamış olduğu,
Öte
yandan iddia olunan suç örgütünün yapısı, işleyiş şekli, faaliyetleri ve etki
alanı ile sanıkların konumları dikkate alındığında, serbest bırakılmaları
durumunda hazırlanacak rapor ve değerlendirmelerin sağlıklı bir şekilde
yapılmasını engelleme ihtimalinin bulunduğu, bu şekilde delilleri karartma
ihtimalinin olduğu, bu bağlamda CMK 100/(2-b)/1 ve 2’de belirtilen tutuklama nedenlerinin
mevcut olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tutukluluk tedbiri konusundaki
yerleşik karar ve gerekçelerinde, kişinin adaletin işleyişine müdahale etme
riski olan hallerde tutukluluk tedbirinin uygulanabileceğinin belirtilmiş
olduğu, dava dosyasında AİHM’in belirttiği bu kriter
ve ölçütlerin yukarıda belirtildiği şekilde gerçekleştiği, tüm bu hususlar
birlikte değerlendirildiğinde tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu ve
tutuklamadan beklenen gayenin adli kontrol hükümleri ile sağlanamayacağı
(anlaşılmıştır.)”
23.
Başvurucu 17/1/2014 tarihinde karara itiraz etmiş, itirazı inceleyen Bursa 6.
Ağır Ceza Mahkemesinin 28/1/2014 tarihli ve 2014/43 Değişik İş sayılı kararı
ile başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.
24.
21/02/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’un
10. maddesi ile görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine
dosya İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine E.2014/100 sayısı ile devredilmiştir.
25.
İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesi 21/1/2015 tarihli oturumda dijital materyaller
üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına, bilirkişi olarak
üniversite öğretim üyelerinin belirlenmesine karar vermiş ancak görevlendirilen
bilirkişilerin mazeretleri nedeniyle 25/5/2015 tarihli oturumda yeni görevlendirme
yapılmasına hükmetmiştir. Oturum zabıtlarının incelenmesinden ilgili dijital
materyallerin 21/1/2015 tarihi itibarıyla hâlen sanıkların müdafilerine
verilmediği tespit edilmiştir.
26.
Dava, inceleme tarihi itibarıyla İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/100
sayılı dosyası ile derdesttir.
B. İlgili Hukuk
27.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
220. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye
olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
28.
5237 sayılı Kanun’un 327. maddesi şöyledir:
“(1) Devletin güvenliği veya iç
veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması
gereken bilgileri temin eden kimseye üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası
verilir.
(2) Fiil, savaş sırasında
işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî
hareketlerini tehlikeye koymuşsa müebbet hapis cezası verilir.”
29.
5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir
tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama
kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri
ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.”
30.
5271 sayılı Kanun’un 125. maddesi şöyledir:
“(1) Bir suç olgusuna
ilişkin bilgileri içeren belgeler, Devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli
tutulamaz.
(2) Devlet sırrı niteliğindeki
bilgileri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından
incelenebilir. Bu belgelerde yer alan ve sadece yüklenen suçu açıklığa kavuşturabilecek
nitelikte olan bilgiler, hâkim veya mahkeme başkanı tarafından tutanağa
kaydettirilir.
(3) Bu Madde hükmü, hapis
cezasının alt sınırı beş yıl veya daha fazla olan suçlarla ilgili olarak
uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31.
Mahkemenin 2/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/7/2013
tarihli ve 2013/5576 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
32.
Başvurucu, bir kısım sanıktan ele geçirildiği söylenen dijital delillere
dayanılarak hakkında tutuklama kararı verildiğini, dijital delillere el
konulurken verilerin yedeklenmemesi ve imajlarının alınmaması nedenleriyle bu
delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğini, kaçma şüphesinin olduğuna
yönelik hiçbir somut olgu bulunmadığını, Mahkemenin somut olgulara ve hukuki
gerekçelere dayanmadan tutukluluğun devamına karar verdiğini belirterek
Anayasa’nın 19. maddesi ile koruma altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesini talep
etmiştir. Başvuru formunda tazminat talebinin saklı tutulduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası
33.
Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmaması ve kaçma şüphesi bulunmamasına rağmen
tutuklandığını ileri sürmüştür.
34.
Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) benzer kararları
hatırlatılmış ve suç işlediği şüphesiyle bir kişinin hürriyetinden yoksun bırakılabilmesi
için o kişinin atılı suçu işlediği yönünde makul şüphe ya da inandırıcı
nedenlerin bulunması gerektiği, makul şüphenin -elde edilen deliller, somut
olayın kendine özgü koşulları da dikkate alındığında- olaylara dışarıdan bakan
ve tamamen objektif bir gözlemciyi ikna edecek yeterlilikte olması gerektiği
ifade edilmiştir.
35. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanında, iddianamede yer alan örgüt suçlamasına ve
üzerine atılı eylemleri işlediğine dair hiçbir delil bulunmadığını, suçlamaya esas
alınan dijital metinlerin kimin tarafından hazırlandığının belli olmadığını,
“Pandora” adlı dijital verinin bir başka sanıktan ele geçirildiğinin iddia
edildiğini, Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye edilmesi kararlaştırılan
general, amiral, subay ve astsubayların isimlerinin “Pandora” adlı hard diske yazılarak tutuklandıklarını ve
haklarında dava açıldığını iddia etmiştir.
36.
Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü
fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
37.
Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin
özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f)
bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan
hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912,
6/3/2014, § 42).
38.
Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler, esas ve usule ilişkin
hukuk kurallarına uymakla yükümlüdür. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı kişileri
keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede
öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah
Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
39.
Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya
değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme
bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç
işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri
için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli
sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil
sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine
özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali
Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
40.
Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama
veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka
gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya
kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin
doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir
şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere
dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında
tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde
değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali
Balbay, § 73).
41.
Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde
tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir.
Buna göre (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa (b) şüpheli veya sanığın davranışları 1)
delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme 2) tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
46)
42.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece
mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara
dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk
konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz
şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açık keyfîlik
hâlinde hak ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel
başvuruda incelenmesi gerekir (Abdullah
Ünal, § 39).
43.
Somut olayda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 6/1/2013 tarihli
iddianame ile başvurucunun, devletin güvenliğine ilişkin bilgi ve belgeleri
temin ederek yurt içinde veya yurt dışında belirlenen alıcılarına kuryeler
aracılığıyla para karşılığı satan bir suç örgütüne üye olmakla ve bu kapsamda
Türkiye’nin mevcut elektronik harp kabiliyetine, Türk Hava Kuvvetlerinin
zafiyetlerine, Türk F-16 uçaklarının ülke sınırlarına giriş-çıkış noktalarına,
CAP bölgelerine, Türk jetlerinin profil isimleri ve profil koordinatlarına,
çeşitli rota ve koordinatlara, Sar görev mevkilerine, çalışma bölgelerine, F-16
uçaklarında kullanılan teçhizatlara ve ülkemizdeki
çeşitli filolara ilişkin bilgileri suç örgütüne temin etmekle suçlandığı
görülmektedir.
44.
İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde kişinin bir suç işlemiş
olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten
yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır.
Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi belirtilerin varlığı
ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet
Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015, § 84).
45.
Başvurucu İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/6/2012 tarihli kararı ile devletin
güvenliği için bilgileri temin etme ve suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye
olma suçlarından tutuklanmıştır. Mahkemece başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu
belirtilmiş; tutuklama kararında delillerin toplanmamış olması, suçun niteliği,
kaçma şüphesinin bulunması nedenlerine dayanılmıştır (bkz. § 10). Dava dosyası,
iddianame ile başvurucuya isnat edilen eylemler ve başvurucu hakkında verilen
tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucu
yönünden suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
46.
Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Diğer Şikâyetler
47.
Başvurucunun; ele geçirilen dijital delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde
edildiği, somut olgulara ve hukuki gerekçelere dayanmadan tutukluluğun devamına
karar verildiği, kaçma şüphesinin olduğuna yönelik hiçbir somut olgu
bulunmadığı iddiaları açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetlere ilişkin
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
48.
Başvurucu ele geçirilen dijital delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde
edildiğini, somut olgulara ve hukuki gerekçelere dayanmadan tutukluluğun
devamına karar verildiğini, kaçma şüphesinin olduğuna yönelik hiçbir somut olgu
bulunmadığını ileri sürmüştür.
49.
Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve AİHM’in
benzer kararlarına atıf yapılarak bir kişinin suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması için başlangıçta “makul şüphenin varlığı”
yeterli ise de belirli bir sürenin ötesinde tutukluluğun devamı açısından bunun
tek başına yeterli olmayıp özgürlükten yoksun bırakmayı meşru kılacak gerçek
bir kamu yararının bulunması gerektiği, gerçek bir kamu yararının; kaçma
şüphesi, yargılamayı etkileme tehlikesi, yeniden suç işleme riski ve kamu
düzeninin bozulması tehlikesi gibi tutuklama nedenlerini ifade ettiği;
tutukluluk süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken her somut olayın
kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
50. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanında kimin tarafından hazırlandığı belli olmayan
bir harici hard diske adının yazılmış olması nedeniyle 595 gün tutuklu
kaldığını, tutukluluğun devamına dair kararlarda kuvvetli suç şüphesini
oluşturan delillerin neler olduğunun, karartılma şüphesi olan hangi delillerin
bulunduğunun ve kaçma şüphesinin dayanaklarının açıklanmadığını, olayın Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarına karşı tek bir merkezden profesyonelce
hazırlanmış bir “dijital komplo” olduğunu iddia etmiştir.
51. Anayasa’nın
19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa
sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı
halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkına sahiptir.”
52.
Anayasa’nın anılan hükümleri uyarınca hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede
durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde
hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine
başvurma hakkına sahiptir. Fıkrada öngörülen bu prosedürde adil yargılanma
hakkının bütün güvencelerini sağlamak mümkün değilse de iddia edilen
tutmanın koşullarına uygun somut güvencelerin yargısal nitelikli bir kararla sağlanması gerekir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849,
4/12/2013, §§ 122, 123).
53. Tutukluluk
hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde
“silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargı” ilkelerine riayet edilmesi gerekir (Hikmet Yayğın,
B. No: 2013/1279, 30/12/2014, § 30).
54.
Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre
daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde
mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir.
Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın; fiilen olumsuz bir
sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal
edilmiş sayılır (Bülent Karataş,
B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 70).
55. Çelişmeli
yargılama ilkesi ise taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve
yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe
aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Çelişmeli yargılama ilkesi,
silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup bu iki ilke birbirini
tamamlar niteliktedir. Çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edilmesi durumunda
davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır (Bülent Karataş, § 71).
56. AİHM,
müdafiin dosya içeriğini incelemeden mahrum
bırakılmasını silahların eşitliği ilkesinin ihlali olarak değerlendirmektedir (Ceviz/Türkiye, B. No: 8140/08, 17/7/2012,
§ 41). Ancak AİHM’e göre millî güvenlik, suçların
araştırılmasına ilişkin polisiye yöntemlerin gizli kalma gerekliliği ya da
üçüncü bir kişinin temel haklarının ve kamu düzeninin korunması için gerektiği
ölçüde çelişmeli dava hakkı kısıtlanabilir. Bununla birlikte savunmanın
haklarının kısıtlanmasıyla sebep olunan zorlukların yargılama sırasında yeteri
kadar giderilmesi gerekir (A. ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 3455/05, 19/2/2009, § 205).
57. AİHM,
ifadesi alınırken başvurucuya erişimi kısıtlanan belgelerin içeriğine ilişkin
sorular sorulmuş ve başvurucunun tutukluluk kararına yönelik itirazında bu
belgelerin içeriğine atıfta bulunmuş olması durumunda başvurucunun tutukluluğa
temel teşkil eden belgelere erişiminin olduğuna, içerikleri hakkında yeterli
bilgiye sahip olduğuna ve bu nedenle de tutukluluk hâlinin gerekçelerine
yeterli biçimde itiraz etme imkânını elde ettiğine karar vermektedir (Ceviz/Türkiye, § 43; Hebat Aslan ve Firas Aslan/Türkiye, B.
No: 15048/09, 28/10/2014, § 62). Ancak suçlamalara dayanak olan başlıca
delillerin başvurucuda bulunan deliller değil; üçüncü kişilerde bulunan ve
erişim kısıtlaması kararı verilen bilgisayar belgeleri ve dosyaları olması,
başvurucu ve müdafisinin tutukluluğun yasallığına itiraz edebilmek için temel
öneme sahip bu belgelerin içeriği ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmaması ve
erişim kısıtlaması kararının gerekçelerinin yeterli olmaması hâlinde AİHM,
erişimi kısıtlama kararının Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrasının
ihlaline yol açtığına karar vermiştir (Nedim
Şener/Türkiye, B. No: 38270/11, 8/7/2014, §§ 83-86).
58.
Somut olayda başvurucuya isnat edilen suçlamalara dayanak olarak gösterilen
deliller, başvurucuda bulunan deliller değil; üçüncü kişilerde ele geçirilen
dijital materyaller olup soruşturma ve kovuşturma sürecinde yargılama makamlarının,
başvurucunun da aralarında olduğu sanıkların tutuklu bulundukları süre boyunca
bu delilleri incelemelerine ve teknik inceleme yaptırmalarına izin vermedikleri
görülmektedir. Başvurucunun, tutukluluğun hukukiliğine etkili bir şekilde
itiraz edebilmek için temel öneme sahip dijital materyaller ve belgelerin
içeriği ile ilgili yeterli bilgiye ve ayrıca ilgili dijital materyaller
hakkında teknik inceleme yapma imkânına sahip olmadığı ve bu nedenle de
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
59.
Öte yandan tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi
özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasanın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz.” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama
süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını
gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut
olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul
süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu
amaçla belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece
mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, §§ 61, 62). Ayrıca tutuklama
ve tutukluluğun devamına ilişkin gerekçelerin suçlamaya esas olgulara/delillere
dayanması ve bu olguların kararlarda gerekçeleriyle açıklanması bir
zorunluluktur (Yavuz Pehlivan ve diğerleri,
B. No: 2013/2312, 4/6/2015, § 81).
60.
Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının
yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama
nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse
de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin
devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler
“ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp
yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair
olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler; sürecin işleyişinde gösterilen
özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (Murat
Narman, § 63).
61.
Ayrıca hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde
kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak
belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, § 65).
62.
Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı
durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin
serbest bırakıldığı tarihtir (Murat Narman,
§ 66).
63. Somut
olayda başvurucu 13/6/2012 tarihinde gözaltına alınmış ve 16/6/2012 tarihinde
tutuklanmış olup 28/1/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Başvurucunun
özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 1 yıl 7 ay 15 gündür. Bu süre boyunca
suçlamanın temelini oluşturan esaslı delillere başvurucunun erişiminin
sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her
davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiğinden somut başvuru
yönünden başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin makul olup olmadığının,
dolayısıyla mahkeme kararlarında tutukluluğun devamına ilişkin ilgili ve
yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin, suçlamanın temelini teşkil eden
esaslı delillere ulaşılamaması durumu dikkate alınarak değerlendirilmesi
gerekir.
64.
Üçüncü kişilerden ele geçirilmiş ve suçlamanın temelini teşkil eden esaslı
delillere ulaşılamaması belli bir süreye kadar makul karşılanabilir. Bununla
birlikte böyle durumlarda diğer tutukluluk durumlarına kıyasla tutukluluğun
devam ettirilmesi yönünden daha özenli davranılması gerekir. Zira suçlamaya
dayanak olgulardan yeterince bilgi sahibi olunmadığı ve bunları sorgulama
imkânı bulunmadığında, başvurucunun serbest bırakılmayı isteme haklarını etkili
bir şekilde kullanması oldukça zorlaşacaktır (Yavuz
Pehlivan ve diğerleri, § 87).
65.
Somut olayda başvurucunun, üçüncü kişilerden ele geçirilmiş ve suçlamanın
temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşamadığı, dolayısıyla etkili şekilde
serbest bırakılma talebini iletemediği bir ortamda yaklaşık 1 yıl 7 ay 15 gün
süreyle tutuklu bırakılması makul bir süre olarak kabul edilemez. Tutuklamanın
devamı ve itiraz üzerine verilen kararlarda belirtilen gerekçeler -somut olayın
yukarıda yer verilen niteliği dikkate alındığında- anılan sürede tutmayı haklı
kılacak derecede ilgili ve yeterli değildir.
66.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk süresinin makul olmadığı yönündeki
iddiası ile ilgili olarak Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci
fıkralarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216
sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
67.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem
ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
68.
Başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilmekle
tutukluluk hâli sona ermiştir. Bu durumda ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
69.
Başvurucu, başvuru formunda tazminat
haklarını saklı tuttuğunu bildirmiş; 10/7/2015 tarihli dilekçesi ile haksız
yere tutuklu kaldığı süreçte maaşından toplam 50.085 TL kesildiğini, bu paranın
kesilmesi nedeniyle 7.970 TL faiz gelirinden mahrum olduğunu belirterek 58.056
TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
70. Başvurucunun maddi tazminat talebi yönünden talebin
niteliği göz önüne alınarak 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca genel mahkemelerde
dava açılmasının gerekli olduğu sonucuna varıldığından Anayasa Mahkemesince
maddi tazminat talebinin kabulü mümkün görülmemiştir.
71. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek
ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alınarak
başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72.
Yargılama giderlerinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. 1.
Tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2.
Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B.
Tutukluluk süresinin makul olmadığına ilişkin iddianın, Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarına göre İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 1.
Başvurucunun, talebin niteliği göz önüne alınarak
genel mahkemelerde dava açılması gerekli
görüldüğünden maddi tazminat talebinin REDDİNE,
2. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve fazlaya
ilişkin talebin REDDİNE,
D.
198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama
giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E.
Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
F.
Karar örneğinin İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
2/12/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.