3. Hukuk Dairesi 2017/5334 E. , 2017/17042 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, dava konusu binanın kreş olarak kullanılmak üzere 22/08/2013 tarihli ve üç yıl süreli kira sözleşmesi ile kiraya verildiğini, davalının kiraladığı taşınmaza ait anahtarı delil tespiti dosyasına teslim ettiğini ve taşınmazı kreş yapılması için gerekli onayı alamadıkları gerekçesi ile boşalttığını, taşınmazın süresinden önce tahliye edilmesi nedeniyle davalıların makul süre kira parasından sorumlu olacaklarını, binanın kiraya verilmeden önce komple yenilendiğini, kiracının kiralananı teslim aldıktan sonra işine uygun değişiklikler yaptığını belirterek 9.000 TL makul süre kira alacağı ve 1.000 TL taşınmaza verilen zararın bedelinin tahsilini talep etmiş, 14/01/2006 tarihli ıslah dilekçesi ile hor kullanma tazminatı talebi 3.842 TL arttırılarak 4.842 TL hor kullanma tazminatının tahsili istenilmiştir.
Davalılar, dava konusu taşınmazın kreş olarak kullanılmak üzere kiralandığını ancak taşınmazın vasfı nedeni ile kreş yapılmasına izin verilmediğini, bu nedenle kreşe yönelik yapılan tadilatlar eski hale getirildikten sonra kiralananın davacıya teslim edilmek istenildiğini ancak davacının anahtarı teslim almadığını, 9.000 TL"lik teminat mektubunun 12/11/2013 tarihinde paraya çevrildiğini, taşınmazın anahtarlarının tevdii yoluna gidildiğini beyanla davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, 12/02/2015 tarihli karar ile davanın reddine karar verilmiş, davacının temyizi üzerine Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 25/05/2015 tarih, 2015/4228 Esas, 2015/5054 Karar sayılı ilamı ile, "Türk Borçlar Kanunu"nun 301. maddesine göre kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte,sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüyse de kiracı da kiralananın, kullanımı amaçlanan işe uygun olup olmadığı yönünde gerekli araştırmayı yaparak basiretli davranmalıdır. Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ilkesi esas olup taraflar serbest iradeleri ile oluşturdukları kira sözleşmesi ile bağlıdır. Bu nedenle Türk Borçlar Kanunu 27. maddesinde yer alan konusu imkansız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz sayılacağı düzenlemesinin somut olayda uygulanabilmesi mümkün değildir. Ancak mahkemece Türk Borçlar Kanunu 304. ve 305. maddelerinde yer alan kiraya verenin kiralananın ayıplarından sorumluluğu şartlarının oluşup oluşmadığı üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacının hor
kullanma tazminatına ilişkin temyizine gelince; Kira sözleşmesinin yukarıda açıklanan 6 ve 11,14.maddeleri karşısında kiracı bu maddelere aykırılık halinde oluşan zararları karşılamakla yükümlüdür. Nitekim davacı tarafından yaptırılan 1.Sulh Hukuk Mahkemesi"nin 2013/22 D.İş sayılı dosyası ile taşınmazın durumu tespit edilmiş, bilirkişi raporu ile verildiği iddia olunan zararlar açıklanmış, ancak zarar bedeli belirtilmemiştir. Hor kullanma tazminatına ilişkin uyuşmazlığın sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekirken, taşınmazın öncesine ilişkin herhangi bir delil sunulamadığı, davalının taşınmaza ne şekilde zarar verildiğinin kanıtlamadığı, bu tür zararlar için teminat mektubu alındığı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur." gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davanın kısmen kabulü ile 9.000,00 TL" lik kira alacağı yönünden açılan davanın kiralayanın ayıptan dolayı sorumlu olduğu gözönüne alınarak reddine, hor kullanım nedeniyle açılan 4.842,00TL" lik davanın kabulü ile dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-)Taraflar arasında düzenlenen 22/08/2013 başlangıç tarihli, üç yıl süreli kira sözleşmesi ile dava konusu taşınmazın kreş olarak kullanılmak üzere kiraya verildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı tarafından, dava konusu taşınmazın kreş olarak kullanılması için gerekli iznin alınamadığı belirtilerek 24/10/2013 tarihli ihtarname ile kira sözleşmesinin feshedildiği, kiralananın anahtarının tevdi mahalline teslim edildiği, buna ilişkin kararın kiraya verene 18/11/2013 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Türk Borçlar Kanununun 325.maddesi hükmüne göre kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Ancak sözleşmeyi haklı nedenle fesih eden kiracı erken tahliye nedeniyle makul süre kira bedelinden sorumlu değildir.
TBK’nun 301.maddesi hükmü gereği kiraya veren; kiralananı sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. Kiraya veren bu borcu sadece fiili bir teslim ile ifa etmiş olmaz. Kiracı kiralananı hangi maksat için tutmuş ise kiralayan o maksada elverişli bir tarzda teslim ile mükelleftir.
Davacı kiraya veren, gerekli vasıfları taşımayan binayı kreş olarak kiraya vererek kusurlu davranmıştır. Davalı kiracının da kiraladığı taşınmazın nitelik ve özellikleri konusunda gerek hukuki, gerek fiziki yönden gerekli araştırmayı yapmaması nedeniyle kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle Mahkemece, belirlenecek makul süre kira tazminatından tarafların kusur oranına göre indirim yapılması gerekirken talebin tamamen reddine karar verilmesi doğru değildir.
2-Davacı vekili Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 25/05/2015 bozma ilamından sonra, 14/01/2016 tarihli ıslah dilekçesi ile, 1.000 TL olarak talep edilen hor kullanma tazminat alacağını ıslah yolu ile 3.842 TL daha artırılarak 4.842 TL hor kullanma tazminatının tahsiline karar verilmesini talep etmiş olup Mahkemece ıslah dilekçesine göre karar verildiği görülmektedir.
Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK"nın 176.maddesinde (HUMK.83.maddesi) ıslah; "Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir." olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanunun müteakip 177.maddesinde (HUMK.84.maddesi) ise, ıslahın tahkikat bitinceye kadar kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer
almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen "ıslah"ın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 84. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmıştır.
Yine; Yargıtay İçtihadı Birleştime Genel Kurulunun 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E.-2016/1 K.sayılı ilamı ile "Her ne sebeple verilirse verilsin, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine gerek olmadığına" karar verilmiştir.
O halde; Mahkemece; bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı hususu göz önüne alınarak karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu bozmadan sonra yapılan ıslaha göre hüküm kurulmasıdoğru görülmemiştir.
3-Taraflar arasında düzenlenen 22/08/2013 tarihli sözleşmenin 6. maddesinde, kiracının işbu sözleşme dahilinde mülk sahibi aleyhine doğabilecek zararlar ile kreş yapılmasından kaynaklı olarak yapılacak tadilatların kira hitamında düzeltilmemesi halinde oluşacak zararların ve kira, elektrik, su vb. ödemelerin yapılmaması durumlarında mülk sahibinin zararının ve alacaklarının karşılanabilmesi için 3 aylık kira bedeli karşılığı 9.000 TL tutarlı teminatı mülk sahibine vermeyi kabul ettiği belirtilmiştir. Davalı kiracı tarafından, 9.000 TL bedelli teminat mektubunun davacı kiraya verene teslim edildiği ve davacı tarafından söz konusu teminat mektubunun paraya çevrildiği ileri sürüldüğüne ilişkin buna ilişkin davalı delilleri toplanarak sonucuna ilişkin bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı gerekçe ile karar verilmesi doğru değildir.
4-Davaya dayanak yapılan 22/08/2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesini davalı ... kefil sıfatı ile imzalamıştır. TBK.nun 583. maddesinde "Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır." hükmü bulunmaktadır. Kira sözleşmesinde TBK.nun 583.maddesinde belirtilen şekil şartına uyulmadığından kefalet sözleşmesi geçersiz olduğu gibi tazminat niteliğindeki alacaktan da kefilin sorumlu tutulması hukuken mümkün olmadığından davalı kefil yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davalı kiracı, dördüncü bentte açıklanan nedenlerle davalı kefil yararına hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.