3. Hukuk Dairesi 2017/16590 E. , 2017/17056 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki istirdat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalının, fatura alacağından kaynaklı davacı hakkında icra takibi başlattığını, davalıya borçlu olmadıkları halde icra tehdidi ile, icra dosyasına fatura ve icra masrafları karşılığı 10.092,45 TL yatırdıklarını ileri sürerek,10.092,45 TL alacağın istirdatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının çeşitli sosyal aktiviteler için hizmet talebinin müvekkili tarafından araç temini yoluyla karşılandığını, bu çerçevede davacı başkanlıkça birçok sefer hizmet alımı gerçekleştiğini, bu hizmet alımları neticesinde bedeli ödenmeyen faturalar için icra dairelerinde takibe konulduğunu, bir kısmının tahsil edildiğini bir kısmına itiraz edildiğini, davacı tarafından alınan hizmet bedeli karşılığı 22/10/2012 tarihli 10538 sıra numarası ile fatura düzenlendiğini, düzenlenen fatura bedelinin davacı kurumca ödenmemesi nedeniyle ... İcra Müdürlüğü"nün 2012/8614 esas sayılı dosyasında takibe geçildiğini, başlatılan icra takibine davacı tarafından itiraz edilmediğini ve takibin kesinleştiğini savunarak haksız açılan davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davacının fazla ödeme yaptığının ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hizmet sözleşmesi geçerlilik yönünden herhangi bir şekle tabi olmayıp, sözlü yapılan hizmet sözleşmesi geçerli ise de; inkarı halinde, bu sözleşmenin varolduğunu ileri süren kişinin bu sözleşmeyi, "uygulanması gerekli HUMK"nun 287-288 ve 290 maddeleri" (6100 Sayılı HMK"nun 200. Maddesi) gereğince, senet (kesin delil) ile ispat etmelidir. HMK’nun ispat yükünü düzenleyen 190. maddesine göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
4721 sayılı TMK"nın 6. maddesi uyarınca kural olarak bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran; iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu
genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran taraf o vakıayı ispat etmelidir. Menfi tespit davasında borçlu, ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin varlığını kanıtlamak durumundadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 18/02/2015 tarih, 2013/19-1362 E-2015/826 K. sayılı, 20/04/2016 tarih, 2014/13-856 E-2016/523 K.)
Somut olayda; davalının, 12 adet otobüs için, alınan hizmet bedeli karşılığı 22.10.2012 tarihli 10538 sıra numarası ile fatura düzenlendiğini, düzenlenen fatura bedelinin davacı kurumca ödenmemesi nedeniyle, ... İcra Müdürlüğü"nün 2012/8614 esas sayılı dosyasında 8.212,80 TL fatura bedelinin tahsili için icra takibi yapıldığı ve takibe itiraz edilmemesi üzerine takibin kesinleşerek, davacı tarafından icra dosyasına toplam 10.043,31 TL ödeme yaptığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece alınan 19.12.2014 tarihli bilirkişi raporunda, davacının davalıya fazla ödeme yaptığına dair belge-bilgi ibraz ettiği takdirde davanın kabulü gerekeceği belirtilmiş, Mahkemece de bu rapora dayanılarak hüküm tesis edilmiş ise de, yukarıda belirtildiği üzere, davacı borcun varlığını ve hizmetin alınmadığını beyan etmesi karşısında, hizmetin verildiğini ispat yükü davalı alacaklıdadır. Bu halde, dosyada mevcut bilirkişi raporları yetersiz olup, bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru değildir.
Bilirkişi raporunda yapılan inceleme, sadece icra takibi ve faturaya dayalıdır. İcra takibine konu edilen alacağın kaynağı taraflar arasında düzenlenmiş hizmet sözleşmesi olup, davacının borçlu olup olmadığının, bu sözleşme çerçevesinde, hizmetin alınıp alınmadığının, faturanın tarafların defter ve kayıtlarından da tespit ve kontrolünün yapılarak sonucuna göre belirlenmesi gerekir. Tarafların ticari defterleri ve yasal kanıtlarla hizmetin verildiği ispat edilememesi durumda ise ispat yükü hizmetin verildiğini iddia eden davalıda olduğu için davanın kabulü gerekecektir.
Bu itibarla yukarıda belirtilen hususlara ilişkin her iki tarafın ticari defterleri, faturalar, banka dekontları ve ödeme belgeleri üzerinde takip ve denetime elverişli bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı ...ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.