20. Hukuk Dairesi 2015/6444 E. , 2015/12941 K.
"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ünye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 21/03/2014
NUMARASI : 2012/74-2014/126
DAVACILAR : N.. G.. ve Ark.
DAVALI : Hazine
DAVA KONUSU : Tazminat
Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nun 1007. maddesi uyarınca tazmini davasından dolayı yerel mahkemece verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/12/2014 gün ve 2014/14327 – 2014/30206 sayılı ilâmıyla onanmasına karar verilmiş, süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 09.02.2011 tarih ve 6110 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 14. maddesinin son fıkrası ve aynı Kanuna 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi ile 22.01.2015 tarih ve 29244 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak 02.02.2015 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun işbölümüne ilişkin 19.01.2015 tarih ve 2015/8 sayılı kararı gereğince, karar düzeltme incelemesi yapma görevinin Dairemize ait olduğu anlaşılmakla, dosya içindeki tüm belgeler incelenip gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı gerçek kişiler vekili 21.09.2012 havale tarihli dilekçesiyle; müvekkillerinin maliki olduğu 1025 ada 18 sayılı parselin orman olduğu gerekçesiyle tapu kaydının 2011 yılında kesinleşen mahkeme kararıyla iptal edildiğinden bahisle, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla 12.500,00.-TL maddi tazminatın taşınmazın ellerinden çıktığı 28/11/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Daha sonra 10.01.2014 tarihinde tazminata ilişkin istemini harçlı ıslah dilekçesiyle 1.733.218,33.-TL artırarak toplamda 1.745.218,83.-TL tazminat isteğinde bulunmuştur.
Tazminat istemine dayanak 1025 ada 18 (eski parsel sayısı 170) parsel sayılı 35925,09 m² yüzölçümündeki taşınmaz, 1952 yılında yapılan tapulama çalışması sırasında 5 Kasım 1948 tarih 31 sıra numaralı tapu kaydına dayanılarak fındıklık niteliğiyle tespit ve tescil edilmiş, taşınmaz tapuda davacılar adına kayıtlı iken Ünye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.07.2007 gün ve 2006/178 - 2007/412 sayılı kararı ile eski tarihli resmi belgelere göre öncesinin orman sayılan yer olduğu gerekçesiyle tapu kaydı iptal edilerek, parselin orman vasfıyla tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 28/11/2011 tarihinde kesinleşmiştir.
Mahkemece dava kabul edilmiş ve 1.745.218,83.-TL maddi tazminatın davalı Hazineden alınarak davacılara hisseleri oranında ödenmesine ve bu tazminatın 12.500,00.- TL’lik kısmına dava tarihi olan 21.09.2012 tarihinden, kalan kısmına ise ıslah tarihi olan 10.01.2014 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiş, davalı Hazinenin temyizi üzerine, 5. Hukuk Dairesince yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Davalı Hazine vekili bu kez Yargıtay kararının düzeltilmesini istemiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan alan ve kusura değil tehlike prensibine dayanan davada, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi gereğince, davacının zararından davalı Hazine sorumludur. Buna göre, davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu tazminat miktarı belirlenirken, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunludur. Burada ilke şu olmalıdır. Zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da o miktarda olmalıdır. Eş söyleyişle, oluşan gerçek zarar ne kadarsa, tazminat da o kadar olacaktır, ödenecek tazminat o miktarda olmalıdır ki, eğer zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin malvarlığı ne durumda olacak idiyse, ödenecek tazminatla, aynı durum tesis edilebilsin (HGK’nın 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. 125 K., 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. 427 K., 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E /668 K. sayılı ilamları).
Bu açıklama ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının zararı davanın açıldığı tarihte oluşmamış, davacı adına kayıtlı tapunun iptal edildiği tarihte oluşmuştur. O halde, somut olaydaki gerçek zararın da, taşınmazın tapu kaydının iptaline dair mahkeme kararının kesinleştiği tarihe göre belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla davacının zararı davanın açıldığı tarihte değil, tapu iptal kararının kesinleştiği tarihte oluştuğundan, uğradığı zararda bu tarihte taşınmazın sahip olduğu gerçek değer ne ise odur. Ne var ki, hükme dayanak alınan raporu hazırlayan bilirkişiler taşınmazın değerini dava tarihine göre belirlemişlerdir. Bundan başka yine bilirkişilerce taşınmazın niteliği arsa olarak vasıflandırılmış ise de, Bakanlar Kurulunun Yargıtay"ca da kısmen benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan bir taşınmazın arsa niteliğinde kabulü için, uygulama imar planı (genelde 1/1000 ölçekli) ile iskan sahası olarak ayrılmış yerlerde bulunması esastır. Aynı karara göre, imar planı içerisinde yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için ise, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (belediyece meskûn olduğu için veya meskûn hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanan ve meskûn yerler arasında bulunması gerekir. Taşınmaz belediye nazım imar planı (1/5000 ve daha büyük ölçekli) içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım imkanları, belde merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma durumu da tapunun iptal edildiği tarih esas alınarak değerlendirilmelidir. Ancak karara esas alınan bilirkişi kurulu raporu yukarıda açıklanan esaslara uygun düşmediği gibi emsal seçimi de isabetli değildir. Zira 2005 yılında satışı yapıldığı ifade edilen emsal taşınmazla, tazminata konu taşınmazın değeri arasında bilirkişilerin kendi belirlemelerine göre çok büyük oranda orantısızlık olduğu halde emsal olarak seçilmiştir. (emsal taşınmazın % 82 oranında daha değerli olduğu ifade edilmiştir) Ayrıca bilirkişilerce yapılan hesaplamalarla taşınmazın m2 birim fiyatının 39,90.- TL olduğu belirtilmiş ancak bu miktarda keyfi şekilde 40,00.- TL’ye çıkarılmıştır. Buna göre, karara dayanak alınan bilirkişi raporu; tazminata konu taşınmazın değerinin ve niteliğinin ne olduğunu belirlemeye yeterli ve kanaat verici olmayıp, bu rapora dayanılarak hüküm kurulamaz.
Hal böyle olunca, mahkemece, yeniden yapılacak keşifte, özellikle taşınmazın belediye hizmetlerinin hangilerinden yararlandığı, etrafının meskûn olup olmadığı, taşınmazın mevcut durumu itibari ile kullanım şekli, üzerinde bina bulunup bulunmadığı, konumu yani sokağa ve yola olan cephesi, önemli merkezlere uzaklığı, üzerinde yapılaşmaya ilişkin olarak imar durumu gibi hususların özellikle mahkeme hâkimince yapılacak gözlemin ayrıntılı şekilde düzenlenecek keşif zaptına geçirilmeli, taşınmazın değişik açılardan fotoğrafları çektirilerek onaylanıp dosyaya konulmalı ve taşınmaz vasfının açık ve denetime elverişli şekilde tespitine çalışılmalıdır. Buna göre, taşınmazın niteliği arsa olarak belirlenir ise, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihi olan 28/11/2011 tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulundan denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren, emsal ile tazminat istemine dayanak taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin karşılaştırıldığı rapor alınması, alınan emsal ile tazminata konu taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, tazminata konu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Şayet taşınmazın niteliği arazi olarak belirlendiği takdirde ise; arazi niteliğinde bulunan taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tazminat istemine konu taşınmazın değeri, tapu iptal kararının kesinleştiği 28/11/2011 tarihine göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre hesaplattırılmalı, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazın zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararları saptanmalı ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, yukarıda açıklandığı gibi mahkemece verilen karar eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olup, kararın yukarıda belirtilen nedenler ile bozulması gerekirken, yanılma sonucu bilirkişi raporu yeterliymiş gibi onandığı anlaşıldığından, davalı Hazine vekilinin karar düzeltme itirazının kabulü ile Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin önceki onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/12/2014 gün ve 2014/14327 – 2014/30206 sayılı onama kararı kaldırılarak, 21/03/2014 gün ve 2012/74-2014/126 sayılı yerel mahkeme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 21/12/2015 gününde oy birliği ile karar verildi.