22. Hukuk Dairesi 2015/11891 E. , 2016/19092 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, fazla mesai, yıllık izin, temettü alacağı, performans primi, ikramiye, özel sandik kesintisi ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı bankada 25.06.2012-13.12.2013 tarihleri arasında çalıştığını, ağır çalışma şartlarına rağmen fazla mesai ücretini alamadığı için iş sözleşmesini haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kıdem tazminatı ile izin, ücret, fazla çalışma, temettü alacağı, ikramiye, özel sandık kesintisi ve ikramiye alacaklarını istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, kıdem, tazminatı ile fazla mesai alacağının kabulüne, diğer taleplerinin ise reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Uyuşmazlık davanın niteliği üzerinde toplanmaktadır.
Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (örneğin iş sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir (Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Bası, ..., 2011, s. 286).
Kısmi dava 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasına göre “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir”. İkinci fıkrasına göre ise “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz”.
6100 sayılı Kanun’un 107/son maddesine göre ise “kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”. Davacının kısmi dava açabilmesi için hukuki yararının olması şarttır. Buradan hareketle bir davanın kısmi dava olarak görülebilmesi için dava şartı olan davacının hukuki yararının bulunması gerekir.
Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanun"un 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği prensibi gereği, anılan maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Belirsiz alacak davası istisnai bir dava türü olup, bunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş olması ve kısmi olarak açıldığının aşamalarda beyan edilmiş olması karşısında, davanın kısmi dava olarak açıldığının kabulü zorunludur.
Somut olayda, kıdem tazminatı ile izin, fazla mesai, ücret, temettü alacağı, ikramiye, özel sandık kesintisi ve ikramiye alacaklarının tahsiline ilişkin dava asgari bir miktarlar gösterilerek açılmıştır. Fazla çalışma alacağı yönünden, davacı haftada kaç saat fazla çalışma yaptığını ve hangi günlerde çalıştığını belirleyebilmekte ise de hakimin hesaplanan miktarlardan hangi oranda takdiri indirim yapacağını bilebilecek durumda değildir. Bu sebeple fazla çalışma alacağı belirsiz alacak davasına konu edilebilir. 6100 sayılı Kanun"un 109/1. maddesi gereğince talep konusunun niteliği itibari ile bölünebildiği durumlarda sadece bir kısmının dava yolu ile ileri sürülmesi mümkün olup kıdem tazminatı alacağına ilişkin davanın, kısmi dava olarak açıldığı mahkemece nazara alınmaksızın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi, faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden itibaren değerlendirilmesi ve davanın bu şekilde sonuçlandırılması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Taraflar arasında uyuşmazlık, ikramiye ödetilmesi noktasında toplanmaktadır.
İkramiye bireysel ya da toplu iş sözleşmeleri ile kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde kararlaştırılmamış olsa dahi, işverence tek taraflı olarak düzenli şekilde yapılan ikramiye ödemesinin “işyeri şartı” olduğu kabul edilmelidir. Her durumda ikramiyelerin tek taraflı olarak işverence ortadan kaldırılması ya da azaltılması mümkün olmaz. İkramiyeler yönünden işçi aleyhine çalışma şartlarında değişiklik, 4857 sayılı İş Kanunu"nun 22. maddesi kapsamında gerçekleştirilmelidir.
İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin ikramiye talep hakkı vardır.
Dosya içeriğine göre davacı üç ayda bir ikramiye aldığını son ikramiyenin ödenmediğini iddia etmiştir. Davalı vekili ise, davacıya çalıştığı süre içinde hak ettiğinden fazla ikramiye ödemesi yapıldığını savunmuştur. Tanık beyanları ve banka kayıtlarına davacıya yılda dört kez birer maaş tutarında Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında ikramiye ödendiği anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacıya en son 2013 yılı Ekim ayı ikramiyesinin 11.10.2013 tarihinde ödendiği iş sözleşmesi fesih tarihi itibariyle davacının ikramiyesinin kıstelyevm olarak 15.10.2013-11.12.2013 tarihleri arası dönem için 1.006,48 TL olarak hesaplandığı belirtilmiştir. Davalı banka tarafından bu ücretin önce ödenip ardından eğitim-ihbar borcu adıyla tekrar geri çekilmesi sebebi ile mahkemece ödendiği kabul edilerek ikramiye alacağının reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacının performans primine hak kazanıp kazanmadığı bir diğer uyuşmazlık konusudur.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tarafça ödenmeyen performans primlerinin hangi döneme ait olduğunun açıkça belirtilmemesi, önceki dönem performans primlerinin tam ödenip ödenmediğinin tespiti için davacının baz alınacak maaşının ve banka başarı puanının bilinememesi karşısında, bu taleple ilgili hesaplama yapılamamıştır. Mahkemece talep edilen performans primi alacağının hangi döneme ait olduğunun davacı tarafça ispat edilemediğinden reddine karar verilmiştir. Davacı itirazı dikkate alınarak mahkemece tüm dönemlerdeki baz alınacak maaş tutarının ve banka başarı puanının davalıdan sorularak bilirkişiden ek rapor aldırılıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.