3. Hukuk Dairesi 2017/12103 E. , 2017/17634 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki asıl davadan alacak; birleşen davada sözleşmenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kabulüne; birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı-birleşen dosya davacısı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Asıl davada, davacı, dava dilekçesinde; 12.03.2004 tarihli harici satış sözleşmesi ile davalıdan 250 m2 ev yeri satın aldığını, söz konusu yere ev yaptığını, uzun bir süre sonra arsanın diğer paydaşları tarafından aleyhine ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2012/260 E. sayılı dosyası ile; elatmanın önlenmesi davası açıldığını, söz konusu dava sonucunda davacının evinin yıkıldığını, tapulu gayrimenkullerin harici satışının geçersiz ise de; tarafların aldıklarını sebepsiz iktisap hükümleri dairesinde iade etmekle yükümlü olduklarını, satış bedelinin denkleştirici adalet ilkesi gereğince ulaştığı değerinin tazmininin gerektiğini, sözleşmenin yerine getirilmemesinden dolayı beklenen yararın elde edilememesi sebebiyle iş bu tazminat davasını açtıklarını, davalının davacıya karşı aynı konum ve değerde 250 m2"lik arsa değerinden sorumlu olduğu gibi, evin yıkılmasından da sorumlu olduğunu ileri sürerek, arsa bedeli 60.000 TL ve yıkılan evin bedeli 15.000 TL olmak üzere toplam 75.000 TL tazminatın yıkım tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, cevap dilekçesinde; davacı ile ilgili herhangi bir taşınmaz alım satım işi olmadığını, bahse konu yerin malikinin kendisi olmadığını, bu haliyle davacıya böyle bir yeri kimseye satması söz konusu olmayacağından, öncelikle davanın husumet yönünden reddini, taraflar arasında hukuka uygun herhangi bir harici satış sözleşmesinin yapılmadığını, davacının davasını süresinde açmadığını, harici satış sözleşmesinin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçmesine ve davacının evinin yıkılmasına rağmen bu güne kadar hiç dile getirmediğini, bu sözleşmeyi 2014 yılında dile getirmesinin kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu savunarak, haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddini istemiştir.
Birleşen dosyada davacı, dava dilekçesinde; davaya dayanak olan harici satış sözleşmesinin geçerli olmadığını ve hile ile alınmış olduğunu, sözleşmenin imzalandığı tarihte kendisinin muhtar olduğu, sözleşmenin su aboneliği için boş kâğıda imza atmak sureti ile verildiğini, taraflar arasında satışa yönelik bir iradenin mevcut olmadığını ve buna ilişkin bir sözleşmenin kurulmadığını beyan ederek yapıldığı iddia edilen harici satış sözleşmesinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen dosyada davalı, cevap dilekçesinde; davayı açmakta hukuki yararının olmadığını, derdestlik nedeniyle usulden reddine, esas bakımından senede karşı senetle ispat
kuralı olduğunu, 2014/23 E. sayılı dosyası nedeniyle bekletici mesele yapılmasına veya birleştirme kararı verilmesini savunarak, haksız davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, esas dava yönünden, Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, mahallinde keşif yapıldığını, keşifte dava konusu 784 ada 88 nolu parselin vasfı ve yüzölçümü belirlendiğini, dava konusu taşınmazın arsa vasfında 221,31m² yüzölçümünde olduğunu, Mülk bilirkişisi ve İnşaat Mühendisi Bilirkişi dava konusu parselin değerinin 73.032,30 TL olduğunu belirttiğini ve mahkememizin 2012/260 esas sayılı dosyasından da yıkılan evin değeri olarak 15.000 TL belirlendiğini; birleşen dava yönünden ise, her ne kadar gayrimenkul alım ve satımı resmi şekle tabi ise de; bu husus yapılan alım ve satım işleminin infazı aşamasında dikkate alınacak bir husus olmakla, imzalanan sözleşmenin geçerliliğini etkilemediğini, her ne kadar davalı, birleşen dosya davacısı davaya dayanak olan harici satış sözleşmesinin geçerli olmadığını ve hile ile alınmış olduğunu ileri sürmüş ise de bu yöndeki beyan ve iddialarını ispatlayamadığı gerekçesiyle esas dava yönünden davanın kabulü ile, 75.000 TL alacağın dava tarihi olan 08.01.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine, birleşen ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/1171 Esas sayılı dosyası yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm; süresi içinde davalı-birleşen dosya davacısı tarafından temyiz edilmiştir.
1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı-birleşen dosya davacısı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2)Davacı, davalıdan 12.03.2004 tarihli harici satış sözleşmesi ile, satın aldığı 250 m2 alanındaki tapulu taşınmaza ev yaptığını, dava dışı arsa maliklerinin açtıkları dava sonucunda arsanın elinden alındığını ve evinin de yıkıldığını ileri sürerek talepte bulunmuş; mahkemece ise 08.02.2017 tarihli inşaat bilirkişilerinin hazırladıkları rapor esas alınmak suretiyle bu yerin dava tarihi itibariyle rayiç değerinin 73.032,30 TL olduğu kabul edilmek suretiyle, bu kalem istek yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysaki taraflar arasındaki uyuşmazlık taşınmaz satışından kaynaklanmaktadır. Yasanın aradığı şekil şartlarına uyularak resmi merciler önünde yapılmış, bir satış sözleşmesi olmadığından yapılan bu arsa satış sözleşmesinin MK.706, BK.213, Tapu K.26 ve Noterlik K. 60 maddelerinde, tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşmenin resmi biçimde yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Resmi biçimde yapılmayan taşınmaz satım sözleşmesi hukuken geçersiz olup, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle sebepsiz zenginleşmenin kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında yarar vardır.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Ancak, davada dayanılan 12.03.2004 tarihli sözleşmede taraflarca satış bedeli gösterilmediği için, mahkemece, sözleşmenin düzenlendiği 12.03.2004 tarihi itibariyle
davaya konu edilen yerin gerçek satış bedeli konusunda uzman bilirkişi veya kurulu aracılığıyla belirlenen bu bedel davacının Cumhuriyet Savcısı huzurunda verdiği 01.04.2013 tarihli ifadesinde belirttiği (4.000 ya da 5.000 TL) miktardan fazla ise davacının kabul ettiği miktar, az ise bu vakit bilirkişilerin belirledikleri miktar esas alınmak suretiyle bu miktarın ifanın imkânsız hale geldiği (davacının dava dışı eşi ...’a ait evin yıkıldığı) tarih araştırılarak, bu tarih itibariyle taşınmazın ulaşacağı satış bedelinin; çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle (azalan alım gücünün enflasyon, TÜFE, altın, döviz, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) alım gücü yukarıda açıklanan ilke ve esaslar altında gerektiğinde konusunda uzman ikinci bir bilirkişi kurulundan rapor alınmalı, bilirkişi kurulunun belirlediği rakam dava dilekçesinde belirlenen rakamdan az ise bu rakama, aksi halde taleple bağlı kalınarak hükmedilmesi gerekirken; geçersiz sözleşmeye geçerlilik tanımak suretiyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3)Davacı, bu davasında diğer talebi yanında davalıdan satın aldığı arsa üzerine ev yaptığını, bu evinde yıkıldığını ileri sürerek 15.000 TL ev bedelinin de tahsilini istemiştir. Oysaki, toplanan delillerden ve özellikle kendisinin de delil olarak dayandığı ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/260 esas sayılı dava dosyası kapsamından da açıkça anlaşılacağı gibi davaya konu bu evi kendisi değil, dava dışı eşi ..., dava dışı ...’nin arsasına yapmış, dava dışı bu her iki şahıs arasında görülen dava sonucunda da anılan evin kal’ine karar verilmiş, neticede davacının eşinin yaptığı ev ilgili şahıs tarafından yıkılmıştır. Hal böyle olunca, davacının talep ettiği ev bedelinin tümden reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı gerekçe ile kabulü isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davalı-birleşen dosya davacısının sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı-birleşen dosya davacısı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.