3. Hukuk Dairesi 2016/7770 E. , 2017/17833 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, murisleri ile davalının kardeş olduklarını, davalı da dahil olmak üzere tüm kardeşleri tarafından babalarının vefatı üzerine .... Bankası ve .... Merkez Bankası şubesinde babalarından kendilerine intikal eden paralar üzerinde kendi adlarına tasarrufta bulunmak üzere murislerine vekalet verildiğini, murisleri tarafından söz konusu banka hesaplarında herhangi bir işlem yapılmadan evvel davalının miras payına mahsuben murislerinden elden 40.000 Euro aldığını ve murisleri ile davalı tarafından 05.08.2011 tarihli "beyan ve tahhütname" başlıklı belgenin düzenlenerek taraflarca imzalandığını, söz konusu belge içeriğinde davalının babasından kendisine düşen miras hissesinin bedelini davacıların murisinden aldığını ve alacağı kalmadığından babasından kalan miras hakkının tamamını davacıların murisine devrettiğini beyan ve taahhüt ettiğini, akabinde davalının kötüniyetle murislerini vekillikten azledip ... Merkez Bankası şubesinden babasından kendisine intikal eden miras payı 58.512,28 Euroyu çektiğini, murislerinin bu durumu diğer mirasçıların ve kendisinin miras payına düşen paraları bankadan çektiği 25.04.2012 tarihinde öğrendiğini, davalının miras paylaşımından önce kendi murislerinden elden aldığı 40.000 Euronun davalının miras payına tekabül eden para olup bunun dışında herhangi bir kazanç elde etmesinin sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde hukuka aykırı olacağını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalının .... Merkez Bankası şubesinden çektiği 59.000 Euro karşılığı 168.976,00 TL"nin zarara uğradıkları ve kendilerine ödenmesi gereken tarihten itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı, süresi içinde zamanaşımı def"inde bulunarak haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın öncelikle zamanaşımı yönünden reddini, esasa girilmesi halinde ise yasal unsurları oluşmayan davanın esastan reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın hukuki nitelendirmesi sebepsiz zenginleşme olarak kabul edilmiş ve davacıların murisinin, davalının kendisi aleyhine zenginleştiğini ve aralarındaki sözleşmeye aykırı davrandığını 25.04.2012 tarihinde öğrendiğinin kabulüyle, bu tarih ile davanın ikame edildiği tarih arasında Borçlar Kanunu 82. maddede belirtilen 2 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olup davalı tarafın ilk itirazlarında zamanaşımı def"inde bulunduğu gerekçesiyle; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyize konu uyuşmazlık; dava zamanaşımı süresinin, sözleşme hukuku çerçevesinde mi, yoksa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi belirleneceği, buna bağlı olarak da davaya konu alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığının tespiti için öncelikle alacağı doğuran hukuki sebebin tam ve doğru olarak tespit edilmesi gerekmektedir. Zira; bir davada ileri sürülen olguları kanıtlamak taraflara, bu olgulara dayalı olarak uyuşmazlığı nitelemek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak uygulamak doğrudan hakime ait bir görevidir. ( HMK 33. madde)
Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni, kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Taraflar arasında malvarlıklarının değişimi bir sözleşmeye dayanır ise sebepsiz zenginleşmeden sözedilemez.
Sebepsiz zenginleşme alacaklıya ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelmez. Bunun bir sonucu olarak da, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir. (HGK 13.06.2007 tarih, 2007/18-330 E.; 2007/350 K.; 17.02.2010 tarih, 2010/13-93 E.; 2010/88 K.)
TBK"nın 146. maddesinde; sözleşmeye dayanan alacakların, başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde; davacıların talebinin, murisleri ile davalının müşterek murisi olan babasından kendisine intikal eden miras hissesini bedeli mukabilinde davacıların murisine devrettiğini beyan ettiği 05.08.2011 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı, eldeki davanın ise 31.03.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresi, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması nedeniyle TBK"nın 146. maddesi gereğince 10 yıl olup, dava tarihine kadar geçen sürede zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, mahkemece; davacıların alacak talebinin, sözleşme ilişkisinden kaynaklandığı, alacağın TBK"nın 146. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu, dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gözönünde bulundurularak; davalının zamanaşımı def"i reddedilip, işin esasına girilmesi, ardından tüm taraf delilleri
toplanarak hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; davaya konu alacağı doğuran hukuki sebebin tespitinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacılar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi