8. Hukuk Dairesi 2016/18579 E. , 2019/11222 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olup hükmün davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı üçüncü kişi şirket vekili sıfatıyla talepte bulunan ..., 27.10.2014 tarihinde mülkiyeti müvekkili şirkete ait markaların haczedildiğini öne sürerek, istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dosyanın işlemden kaldırıldığı 20.10.2015 tarihinden itibaren üç aylık yasal süre içerisinde yenilenmediği gerekçesiyle HMK’nin 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm, üçüncü kişi şirket vekili sıfatıyla ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK"nin 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Bir davada davacı ve davalı olmak üzere daima iki taraf vardır. Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir ve medeni hukuktaki medeni haklardan yararlanma ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şeklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 50. maddesinde "Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir." şeklinde düzenlenmiştir.
6100 sayılı HMK’nin 114/1-d maddesi hükmüne göre, taraf ehliyeti dava şartlarındandır ve mahkemece re’sen gözetilir. Davacının taraf ehliyetinin bulunmadığının anlaşılması halinde dava esasa girilmeden, dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilir.
HMK"nin 51. maddesinde düzenlenen dava ehliyeti ise kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci yani vekili aracılığı ile bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usul işlemlerini yapabilme ehliyetidir. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir.
Dava ehliyeti bulunan kişi davasını kendisi veya tayin edeceği vekili aracılığı ile açabilir ve takip edebilir. Bir davada tarafların temsili kanuni temsil şeklinde olabileceği gibi iradi temsil şeklinde de olabilir. Kanuni temsil dava ehliyeti olmayanların davada kanuni temsilcileri tarafından temsil edilmesidir. İradi temsil ise tarafların iradelerine dayanan temsil şekli olup, bu noktada "davaya vekalet ehliyeti" önem kazanmaktadır.
Davaya vekalet ehliyeti davanın tarafları dışında üçüncü bir kişinin vekil sıfatıyla bir davayı yürütebilmesi için yasa gereği sahip olması gereken ehliyettir.
Türk hukukunda vekil tutma zorunluluğu bulunmamaktadır. Taraflar davalarını kendileri takip edebilirler. Ancak taraflardan biri davayı vekil aracılığı ile takip etmek isterse yalnız belirli kişileri vekil olarak atayabilirler. Tarafların davadaki temsili, borçlar hukukundaki temsil kurumundan ayrı ve bağımsız bir hukuki kurum olarak düzenlenmiştir. Diğer bir ifade ile bir kimse dilediği kimseye temsil yetkisi vererek kendini davada temsil ettiremez. Bir kimsenin vekil sıfatıyla davada tarafların yerine işlem yapabilmesi, o kimsenin davaya vekâlet ehliyetine sahip olmasını gerektirir. Davaya vekalet ehliyetine ise yalnızca kanunda belirlenmiş olan kimseler sahiptir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu"nun “Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler“ başlığını taşıyan 35/1. maddesinde “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baro levhasında kayıtlı avukatlara aittir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıdaki Yasa hükmü uyarınca, kural olarak mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak yalnız baro levhasına kayıtlı avukatlara aittir. Avukatlık Kanunu"na (mad.35/1) göre, en az üç avukat (ve dava vekili) bulunan yerlerde, baroda yazılı avukatlar (ve dava vekilleri) vekil olarak dava takip etme bakımından bir tekele sahiptirler. Bunların dışındaki kişilerin sıfat ve yetkileri ne olursa olsun, bu kapsamda değerlendirilmeleri olanaklı değildir.
Avukatlardan başka kişiler, borçlar hukukuna göre vekil tayin edilebilirse de vekaletnamelerinde dava açmak ve takip etmek için açık bir yetki bulunsa bile vekil sıfatıyla dava açamazlar ve takip edemezler. Davada vekil olamayacak bu kişilerin davaya vekalet ehliyeti yoktur.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 22.03.1972 tarihli ve 1967/2-806 Esas, 1972/195 Karar sayılı, 11.03.2015 tarihli ve 2013/12-1684 Esas, 2015/1013 Karar sayılı ve 16.11.2016 tarihli ve 2014/12-1309 Esas, 2016/1065 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
HMK’nin 114/1. maddesi hükmüne göre, davaya vekalet ehliyeti dava şartı olup mahkemenin davayı vekil olarak takip eden kişinin davaya vekalet ehliyetinin bulunup bulunmadığını re’sen gözetmesi, avukat olmayan bir kişinin vekil sıfatıyla dava açması halinde, o kişinin davaya vekalet ehliyeti olmadığından, davayı esasa girmeden dava şartı yokluğundan reddetmesi gerekir. Keza, temsil yetkisi (vekalet) verilen kişi, Avukatlık Kanunu"nun 35/1.maddesinde belirtilen avukat veya dava vekili değilse, müvekkili adına açtığı davaya sonradan müvekkilinin icazet vermesi veya yetkili kıldığı avukatının açılmış olan davayı takip etmesi, başlangıçta usulsüz olarak açılan davayı sonradan usulüne uygun açılmış bir dava haline getirmez.
Yapılan bu açıklamaların ışığı altında somut olaya dönüldüğünde, üçüncü şirket adına vekaleten İcra Mahkemesi nezdinde dava açan ve talepte bulunan ... avukat olmadığı gibi şirket yetkili organlarınca, atanmış ticari mümessil ve ticari vekil olmadığı sabittir. O halde, Yerel Mahkemece anılan kişinin davaya vekalet ehliyeti olmadığı gerekçesiyle davanın esasa girilmeden dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerekirken, davayı açan mahkemece ... yetkili şirket temsilcisi görülerek şirkete tebligat yapılıp duruşmaya gelen olmadığından ve dava 3 aylık sürede yenilenmediğinden bahisle
yazılı şekilde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi şirket vekili sıfatıyla ..."in temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün İİK"nin 366 ve 6100 sayılı HMK"nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK"nin 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 11.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.