
Esas No: 2016/25517
Karar No: 2020/19812
Karar Tarihi: 23.12.2020
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/25517 Esas 2020/19812 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı ... İlçesi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfında 01.05.2009 tarihinde çalışmaya başladığını, halen daha çalışmakta olduğunu, davalı vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmasına rağmen bu Kanuna göre işçilere ödemesi kararlaştırılan ilave tediye alacağını yazılı başvurusuna rağmen ödemediğini ileri sürerek ilave tediye ücreti alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmadığını bu nedenle ilave tediye ücreti isteminin haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında kamusal yetki ve ayrıcalıklardan kamu tüzelkişiliğine sahip olduğu ve bu kuruluşta iş sözleşmesi ile çalışan davacının ilave tediye ödemesinden yararlanması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içerisinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Davacı işçinin ilave tediye alacağının olup olmadığı hususu taraflar arasında uyuşmazlık konusudur.
İlave tediye alacağının kapsamı yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmiştir. Kanun"un 1. maddesinde Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu, ayrıca yararlanacak kişiler açıkça belirtilmiştir.
Buna göre;
İşveren kapsamı yönünden devlete ve ona bağlı olmak üzere,
1-Genel, Katma ve Özel bütçeli daireler,
2-Sermayesi değişen kurumlar,
3-Sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirket ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar,
4-Belediyeler ve belediyelere bağlı kuruluşlar,
5-3460 ve 3659 sayılı kanun kapsamına giren, sermayesinin tamamı devlete ait olan veya bu sermeye ile kurulan iktisadi devlet kuruluşları,
6-Yukarda belirtilenlerden olmayan diğer kurum, banka ve ortaklıklar olarak kanunda açıkça belirtilmiştir.
Öncelikle "kamu kurumu" kavramı genel olarak; genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan kurumlara ait olan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir.
3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümlerine istinaden Kanunun amacına uygun faaliyet ve çalışmalar yapmak ve ihtiyaç sahibi vatandaşlara nakdî ve aynî yardımda bulunmak üzere her il ve ilçede 17.07.1986 sayılı ve 19167 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 1986/11 sayılı Başbakanlık Genelgesi ekinde yer verilen resmi senet ile kurulan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ise kamu kurumu vasfında değildirler.
Şöyle ki; Anayasa"nın 123. maddesinin 3. fıkrasında "Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkçaverdiği yetkiye dayanılarak kurulur" hükmü mevcuttur.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ise 3294 sayılı Kanun"un 5263 sayılı Kanun"un 19. maddesi ile değişik 7. maddesinin 1. fıkrasında, "...Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı" 3 üncü fıkrasında ise "Vakıf senetlerinin mahallin en büyük mülki amiri tarafından Medeni Kanunu hükümlerine göre tescil ettirileceği" belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere, kanun koyucunun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bilinçli olarak "kamu tüzel kişiliği" vermediği, Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını, özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet göstermesini istediği açıktır. 27.02.2008 tarihli ve 26800 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 5737 sayılı Vakıflar Kanunu"nun 4. maddesinde de, "Vakıflar özel hukuk tüzel kişiliğine sahiptir." hükmü yer almaktadır.
Bu hükümle de, Vakıflar Kanununa göre "Yeni Vakıf" statüsündeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu bir kez daha vurgulanmıştır. Dolayısıyla; davacının, Sosyal Yardımlaşma Vakıflarının özel hukuk hükümlerine tabi kamu tüzel kişiliğine sahip oldukları yönündeki değerlendirmesi isabetli değildir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kısmen kamu kaynağı kullanmaları, kamu kurumu olarak nitelendirilmelerine yeterli bir sebep değildir. Zira; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu"nun 8. maddesinde; Vakfın gelirlerinin, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden" oluşacağı hüküm altına alınmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı resmi senedinin 5. maddesinde ise, vakfın gelir kaynaklarının "3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma Dayanışma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu"nun 8. maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberrularından oluşacağı" belirtilmektedir.
Bu cümleden hareketle; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, sadece fondan aktarılan pay olmadığı, bunun yanında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışların da bulunduğu görülmektedir.
Ayrıca mezkûr Vakıf Resmi Senedinin 14, 15, 16 ve 17. maddeleri incelendiğinde; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının, Türk Medeni Kanunu ve Türk Medeni Kanununa Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük hükümlerine göre faaliyet gösterdikleri açıktır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları personelinin kamudaki geçici ve/veya sözleşmeli işçi statüsünde olmadığı yönündeki kamu uygulamaları da bu şekildedir.
İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının izah edilen hukuki statüleri nazara alınarak personelleri hakkında 6772 sayılı Kanunun uygulanması mümkün görünmemektedir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının oluşumuna bakılacak olursa Mütevelli Heyet üyelerinin neredeyse yarısı sivil üyelerden oluşmaktadır. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu"nun 7. maddesinde; İlçe Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Mütevelli Heyetinde 1 adet belediye başkanı, 1 adet köy muhtarı, 1 adet mahalle muhtarı, 1 adet sivil toplum kuruluşu yöneticisi, 2 adet hayırsever vatandaşın görev alacağı belirtilmektedir.
Mütevelli Heyet tarafından oyçokluğu ile karar alan ve uygulayan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 12 üyesinden 6"sının seçilerek gelen kişiler olduğu nazara alındığında, bu Vakıfların kamu kurumu olarak telakki edilmesi düşünülemez.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Vakıf statüsü, mevcut hukuki yapısı, gelirleri ve konuya ilişkin yargı kararlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir özel hukuk tüzel kişiliğine sahip, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu kurumu vasfında olmadığı, Vakıf çalışanlarının da fon personeli olarak telakki edilemeyeceği cihetle, 6772 sayılı Kanun kapsamındaki kamu kurumlarından olmadığı açıktır.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 09.06.2017 gün ve 2016/3 esas sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere herbir vakfın özel hukuk tüzel kişiliğini haiz, ayrı ve bağımsız işveren olduğu belirlendiğinden ve kamu tüzel kişiliği de bulunmadığından ilave tediye isteminin reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 23.12.2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Taraflar arasında ilave tediye alacağına hak kazanılıp kazanılamayacağı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Kanun ile düzenlenmiştir. Kanunun 1 inci maddesinde, “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekkül ler, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere” ilave tediye ödemesi yapılacağı belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler de Kanun kapsamına alınmıştır.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Kanununda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvellerde sayılmıştır. Bu cetvellerde Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu idareleri, Özel Bütçeli İdareler, Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ve Sosyal Güvenlik Kurumlarında çalışanların kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekir.
Kapsam bakımından, Devlet tarafından yasa ve yasanın verdiği yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ve bunlara bağlı kuruşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlara uygulanacağı görülmektedir. Burada bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tabi olmasının sonucu yoktur. Sermayesinin % 50 sinin kamu kurumuna ait olması yeterlidir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir “Sosyal Devlet” olduğu belirtilmiştir.
Sosyal devlet ise, toplumda sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla, Devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif bir şekilde müdahalesini gerekli ve meşru gören bir Devlet anlayışıdır (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, 2010: s. 135).
Sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenmiş olan sosyal devlet, vatandaşlarının ekonomik ve sosyal durumlarıyla ilgilenir ve onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamaya çalışır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “Sosyal Devlet” olduğunu belirten Anayasamız herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu da belirterek bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma görevini de Devlete yüklemiştir. Sosyal devlet ilkesinin gereği olarak Devlet, oluşturduğu kurum ve kuruluşlarıyla yoksullukla mücadele etmekte ve bu kapsamda sosyal yardımlar Devlet politikasının en önemli aracı olarak görülmektedir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları (SYDV), 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulmuştur. Kanun"un 1. maddesinde, kanunun amacı, yoksul ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş, bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de Kanun"un 7. maddesinde sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin son fıkrasında da, vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanundaki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
Yine aynı Kanunun 3. maddesinde ise, öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulduğu belirtilmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fon’un kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümler tesis etmek amaçlanmıştır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı şekilde idare edildikten sonra, 09.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur.
Bugün yürürlükte bulunmayan 5263 sayılı Kanun"un 5. maddesinin birinci fıkrasına göre Fon Kurulu’nun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Kurulun sekretarya hizmetlerinin Vakıflar Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği düzenlenmiştir.
Ardından, 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı"nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, bakanlık merkez teşkilatı KHK’nın ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiş, bunların arasında sayılan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri arasında aynı KHK’nın 11. maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak” , yine (d) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise, 633 sayılı KHK"nın 34. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık Bakanlıklarının Müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü” nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanları düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
SYD Vakıflarında idari yapı Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun gereğince mülki idari amirleri vakfın tabiî başkanıdır. Valilerin Başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları’nın Mütevelli Heyeti, illerde Belediye Başkanı, Defterdar, İl Milli Eğitim Müdürü, İl Sağlık Müdürü, İl Tarım Müdürü, İl Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü, İl Müftüsü, biri köy biri mahalle muhtarı olmak üzere 2 muhtar üye, 3294 Sayılı Kanunda belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan iki sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve iki hayırsever vatandaştan oluşmakta olup, ilçelerde de aynı şekilde teşekkül etmiştir.
3294 sayılı Kanunun 1. maddesinde belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinin aracı olarak neden “vakıf kurumu”nun öngörüldüğü, Başbakanlığın 17/07/1986 tarih ve 11 numaralı Genelgesinde şu şekilde ifade edilmiştir: “Türk halkı ve idaresi tarih boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerini vermiştir. Milli, sosyal ve kültürel değerlerimizin korunup yaşatılmasında vakıf müessesesinin çok önemli bir rolü ve mevkii vardır. Bu bakımdan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun uygulamasında ana görev, il ve ilçelerde kurulacak vakıflara verilmiştir.”
Vakıflar belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup, kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Vakıfların nasıl kurulacağı ise Türk Medeni Kanunu’nun 102. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanacaktır.
Vakıflarla ilgili düzenleme sadece Türk Medeni Kanununda yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Vakıflar Kanununda da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanunun 2. maddesi ile bu Kanunun, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı belirtildikten sonra “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4. maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
Burada, Medeni Kanuna göre tüzel kişilik kazanan vakıflar ile kanunla kurulan SYD vakıflarının farklılıklarına da değinmek gerekir. Az yukarıda kuruluş aşamasına ilişkin yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere SYD vakıfları, kuruluşunda olduğu kadar gelirler, ayrıcalıklar, çalışan personelin tabi olduğu esaslar vs. yönlerden kendine özgü nitelikler taşımaktadır.
Diğer vakıfların kuruluşu Medeni Kanuna göre resmî senetle veya vasiyet yolu ile gerçekleşmesine rağmen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel bir Yasayla yani 3294 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Özel bir kanunla kurulduğu gibi yönetimin de bu kanunla belirlendiği SYD Vakıflarında, vakıf kuran yani vakfeden kuruluş bizatihi Devletin kendisidir. Vakfın gelirleri 3294 sayılı Kanunun Ek-1. maddesi gereğince kamu alacağı mahiyetinde kabul edilmiştir. Diğer vakıfların amacı, malları, organlarının asliye hukuk mahkemesi kararı ile değiştirilmesi mümkün olduğu hâlde, SYD vakıflarında bu değişiklikler yasayla yapılmaktadır. Vakıflar amaçlarına uygun bir mal varlığı ile kurulurken SYD Vakıfları sembolik bir mal varlığı ile kurulup giderleri kamu bütçesinden sürekli karşılanmaktadır. Yine yasayla belirlenen yöneticiler için SYD Vakıflarında huzur hakkı ücreti belirlenmiştir.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının yapısını inceleyen Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü iç denetim raporu ile açıkça, bu vakıfların kamu kurumu şeklinde örgütlendiği, denetiminin hesap yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, idari yönden İçişleri ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlıklarınca gerçekleştirildiği, Vakıfların harcamalarının iş ve işlemlerini araştırma, inceleme, izleme ve denetleme görev ve yetkisinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
3294 sayılı Kanunun 8. maddesinde, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedi’nin 5. maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdi ve ayni, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
Vakıfların en önemli, düzenli ve temel gelir kaynağını ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılan pay oluşturmaktadır. Fon gelirlerine ise 3294 sayılı Kanunun’un 4. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre de Fon’un gelirleri; Kanun ve kararnamelerle kurulu bulunan ve kurulacak olan fonlardan Bakanlar Kurulu kararıyla % 10"a kadar aktarılacak miktardan, bütçeye konulacak ödeneklerden, trafik para cezası hasılatının yarısından, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu reklam gelirleri hasılatından aktarılacak % 15"lik miktardan, her nevi bağış ve yardımlardan, diğer gelirlerden teşekkül etmektedir.
Fon’da toplanan bu kaynaklar ise, Fon Kurulu tarafından alınan kararlar doğrultusunda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü eliyle Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına aktarılmakta ve yardımlar Vakıflar tarafından vatandaşlara ulaştırılmaktadır.
SYD Vakıflarının gelirleri arasında bağışlardan bahsedilmiş ise de, fiiliyatta sayılan bu yardımların payının yok denecek kadar az olduğu bilinen bir gerçektir. Gelirlerinin neredeyse tamamı kamu gelirlerinden (SYD Teşvik Fonundan) sağlanmaktadır.
Diğer taraftan SYD Vakıflarının vergi muafiyetlerine sahip olduğu 3294 sayılı Kanun’un 9. maddesinde, gelirlerinin kamu alacağı niteliğinde olduğuna aynı Kanunun Ek 1. maddesinde, kamu hizmeti faaliyeti yaptığına ise Ek 3. maddesinde açıkça yer verilmiştir.
Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönergenin 13. maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek olarak sıralanmıştır.
Diğer taraftan 3294 sayılı Kanun, vakıf çalışanları ile ilgili bir düzenleme içermemektedir. Buna karşılık 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı KHK hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında “vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak" olduğu da belirtilmiştir. Fon Kuruluna verilen bu görev nedeniyle 02/08/2006 tarih ve 2006/4 sayılı karar ile "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” düzenlenmiştir. Bu esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı karar ve 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişikliklere uğramıştır.
Fon Kurulu’nun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu “Esaslara” değinilecek olursa;
Öncelikle bu “Esaslar”ın, 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında KHK’nin 11. maddesinin (ç) bendi ile 34. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
“Esaslar”ın 3. maddesinde tanımlar yapılmış iken 4. maddesinde vakıf personelinin unvanı, nitelikleri ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş bilgi formu ve personel iş tanımları düzenlenerek esasların ekinde yer almıştır.
“Esaslar”ın 5. maddesi ile vakıfların il/ilçe nüfusları, kırsal nüfusları, sosyo-ekonomik gelişmişlik durumları ve iş yoğunluğuna göre norm kadro sayıları tespit edilmiş ve vakıflar bu sayılara göre gruplandırılmıştır. Bu gruplar, “Esaslar” ekinde yer alan EK (ll)"de tanımlandığı şekilde oluşturulur ve ihtiyaç duyulan hâllerde Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından Fon Kurulu kararıyla yeniden belirlenir. 6. maddede de personel alımlarında aranacak genel ve özel şartlar sıralanmıştır. Özellikle 6. maddenin sekizinci fıkrasında “Vakıflarda ilk defa istihdam edilecek Muhasebeci, Sosyal Yardım ve İnceleme Görevlisi ile Büro Görevlilerinde 4 Yıllık Yükseköğretim Kurumlarının her bir unvanın iş tanımında belirtilen bölümlerinden mezun olmak ve ÖSYM tarafından yapılan geçerli Kamu Personeli Seçme Sınavında KPSS P3 puan türünde en az 60 puan almış olmak şartları aranır. İhtiyaç duyulması halinde Mütevelli Heyeti tarafından yabancı dil bilmek, bilgisayar programları kullanabilmek gibi özel şartlarda aranabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
“Esaslar”ın 8. maddesinde ise personel istihdamı düzenlenmiş ve Fon Kurulunun 2014/7 sayılı kararı ile önemli değişiklikler yapılan bu maddeye göre; belirsiz süreli personel alımında bu esaslara ekli Ek-(II) sayılı cetvelde belirlenen norm kadro sayılarının aşılamayacağı, personelin işe alınmasının mütevelli heyeti kararı ile sistem üzerinden yapılacağı, KPSS şartı aranan kadrolar için mütevelli heyetince ilan çıkarılacağı, ilan sonucunda alınacak personelin 5 katı kadar kişinin KPSS P3 puanına göre en yüksek puandan başlanarak sıralanıp mülakata çağrılacağı, mülakat neticesinde yeterli görülenler için işe giriş bilgi formu düzenlenerek sisteme girilmesi gerektiği, personel için ekte yer alan sözleşme örnekleri kullanılarak sözleşme yapılacağı, belirli- belirsiz sözleşme yapılan personele dair girilen işlemlere ilişkin bilgilerin Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca takip edileceği, mülakat komisyonunun mülki idare amiri başkanlığında toplanacağı hususlarına yer verilmiştir. 9. maddesinde vakıf personelinin işten çıkarılması düzenlenmiş ve işten çıkarılmaya ilişkin gerekçeli mütevelli heyeti kararı ile ödenmesi gereken hâllerde kıdem tazminatı hesaplama cetveli doğrultusunda hesaplanan miktarın işten çıkış bilgi formu ile sisteme girilerek Genel Müdürlüğe bildirileceği, bunun üzerine Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığınca işten ayrılan personelin bilişim uygulamalarına erişim hakkının kaldırılacağı, personel bilgilerinin pasif hâle getirileceği düzenlenmiştir.
Vakıf personeline ödenecek aylık ücret ise 10. maddede düzenlenmiştir. Buna göre bu ücretin EK-(I) sayılı cetvelde gösterilen azami ücretleri aşmayacak şekilde mütevelli heyetince belirleneceği, EK-(I)’de belirlenen ücretin Devlet memuru aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, personele ikinci bir görev verilmesi durumunda ilave ücret ödenmeyeceği belirtilmiştir.
“Esaslar”ın 11. maddesinde ise açıkça “Personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Bu ikramiyeler personelin çalıştığı son 6 aylık hizmeti karşılığında ödenir. Personelin işe başlaması, işten ayrılması veya ücretsiz izinli olması durumunda 6 aylık dönem içerisinde çalışmış olduğu gün sayısına oranlamak suretiyle ikramiye ödemesi yapılır. İkramiyeler ilave tediye niteliğinde olup personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
“Esaslar”ın 13. Maddesinde vakıf personelinin çalışma şartları düzenlenmiş ve EK-(VIII) de yer alan personel iş tanımlarında belirtilen çerçevelerde görevlerini yerine getirecekleri, vakıfta 1 yıl görev yapmak şartıyla görev almak istediği başka bir vakıfta personel ihtiyaç ve norm kadro durumuna göre vakıf mütevelli heyetinin uygun görüşüyle görev alabileceği, afet ve acil durumlarda başka bir vakıfta geçici olarak görevlendirilebilecekleri belirtilmiştir.
Görevlendirme ve harcırah başlıklı l4. maddede, "(l) Genel Müdürlük, Vakıf personelini vakfın görev alanı ile ilgili eğitim, konferans, çalıştay gibi organizasyonlarda görevlendirebilir. Personelin Genel Müdürlüğün düzenlediği organizasyonlara katılımı zorunludur.
(2) Genel Müdürlüğün şehir dışı görevlendirmeleri nedeniyle Vakıf personelinin yaptıkları harcamalar belgelendirilmek suretiyle vakıf tarafından kendilerine geri ödenir.
(3) Vakıf personellerine şehir içi görevlendirmeler ve sosyal incelemeler nedeniyle ayrıca harcırah ödenmez." düzenlemesi mevcut iken 15. maddede, vakıf personelinin unvan değişikliğinin mütevelli heyetince Fon Kurulu kararıyla belirlenen norm kadro standartlarına ve unvan için gerekli niteliklere bağlı kalınmak kaydıyla yapılabileceği hükümleri dikkate alındığında, anılan vakıfların kamu işyeri mahiyetinde oldukları anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte 09.06.2017 gün ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan SYD vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olup ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları, bu nedenle her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceği, iş güvencesi hükümlerinden yararlanmanın ön koşullarından olan işçi sayısı tespit edilirken her vakıf yönünden sadece kendi işçi sayısının dikkate alınacağına karar verilmiştir. İçtihadı Birleştirme Kararının Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre bağlayıcı olduğu açık ise de, sözü edilen karar her bir vakfın bağımsız işveren olduğu ve yetki tespitinde ayrı ayrı değerlendirileceği noktasında olup, kararda vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduklarının belirtilmesi ilave tediye ücretinden yararlanmaya engel değildir.
Vakıfları özel hukuk tüzel kişiliğine haiz ayrı işyeri bağımsız işveren olarak niteleyen ve bu nedenlerle işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi imzalanamayacağını, her vakıf için işyeri düzeyinde toplu iş sözleşmesi yetkisi verilebileceğini karara bağlayan sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararından sonra, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’nun 7. maddesine 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle eklenen fıkra ile “Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir” düzenlemesi getirilmiştir.
Düzenlemenin gerekçesi; “Vakıfların toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğunun açıklığa kavuşturulması” şeklinde ifade edilmiş, bunun yanında madde gerekçesi ise ; “Madde ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş sözleşmesi Kanunun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı iş kolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
Bütün bu açıklanan maddi ve hukuki olgular ile yasal düzenlemelere göre;
Gönüllülük ve rızaen değil bizzat Kanunla kurulması öngörülen SYD vakıflarının kuruluş aşamasının vakıflardaki prosedüre uygun olarak tamamlanması SYD Vakıflarının hukuki statüsünü değiştirecek mahiyette kabul edilemez. Zira 3294 sayılı Kanunda düzenlenen sosyal yardım şeklindeki kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görev alanına girmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bu görevini merkezi yetkinin yerindelik ilkesi gereği her il ve ilçede kurulması öngörülen vakıflar aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Yukarıda kuruluş, idari ve mali yapısına değinilen SYD Vakıflarının belirtilen nitelikleri dikkate alındığında kamu kurumu şeklinde örgütlendiği açık olup bu noktada Bakanlığın vakıflar üzerindeki yetkisinin sadece denetim ile sınırlı olduğunu söylemek yasal düzenlemeler ile bağdaşmaz. Nitekim SYD Vakıflarının karar organı olan mütevelli heyeti ile Fon Kurulu kamu görevlilerinden teşekkül etmekte ve vakıfların faaliyetlerinde esas alınacak kriterler Bakanlıkça önceden belirlenmektir. Yine bütün bu hususları kamu kaynaklarının etkin ve verimli şekilde kullanılması düşüncesine özgülemek de doğru olmayacaktır. Zira çalışanlar yönünden getirilen yasal düzenlemeler ile de vakıfların kamu işyeri niteliğine haiz olduğu açıkça ortaya konulmuştur.
Vakıf personeline ilişkin olarak 633 sayılı KHK kapsamında verilen görev nedeniyle Fon Kurulu kararlarına istinaden SYD Vakıfları personelinin norm kadro standartları, nitelikleri, özlük hakları ve çalışma şartlarına ilişkin esaslar düzenlenmiş az yukarda bu esaslara ayrıntılı şekilde yer verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, norm kadro esasları sadece kamu kurum ve kuruluşları için geçerlidir. Yine hiçbir özel hukuk tüzel kişiliğinde personel alımı Kamu Personeli Seçme Sınavından belli bir puan alma şartına bağlı olmadığı gibi bu yönde bir kıstas getirilmesi de mümkün değildir. Yukarıda sözü edilen “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” da açıkça vakıf personeline ödenecek olan aylık ücretin ekte yer alan cetvelde kararlaştırılandan fazla olamayacağı, personel için belirlenen ücretin Devlet memurları aylıklarında yapılan artış oranında arttırılacağı, vakıf personelinin ekte yer alan personel iş tanımında belirtilen çerçevede görevini yerine getireceği vs. şeklindeki düzenlemelerden ve çalışanların işten çıkış, işe giriş gibi kimi özlük işlemleri Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından gerçekleştirildiğinden, SYD Vakıflarının hem işyeri hem de örgütlenmesinin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kontrolünde olan kamu işyerleri olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Bütün bu nedenlerle vakıfların kamuya bağlı, kamusal yetkiler kullanan, kamusal hizmet gerçekleştiren, gelirlerinin tamamına yakını Devlet tarafından karşılanan kamu işyerleri olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanunun 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkrada da aynı sonuca varılmıştır.
Toplu iş sözleşmesi, tarafları işçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşmeyi ifade eder. 3294 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkrada da açıkça, vakıfların Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile niteliği konusunda kuşku bulunmayan SYD vakıflarının kamu iş yeri olduğuna bir kez daha vurgu yapılmıştır. Nitekim işveren sıfatı bulunmayanın toplu iş sözleşmesi düzenleme yetkisi de bulunmamaktadır.
Bu noktada Türk Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik) konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Kural olarak her kanun, eğer tersini öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır. Hukuk güvenliği de bunu gerektirir.
Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnaları bulunmaktadır. Kanun değişikliği ile bir tarafın taraf ehliyeti veya dava açma hakkı ortadan kaldırılmış ise bu değişiklik geriye etkili olarak sonuç doğurmalıdır. Yine kamu düzenini ilgilendiren Kanun değişiklikleri önceki uyuşmazlıklara da uygulanmalıdır. Ayrıca; Yargılama hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Bilge N.: Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2000, sh: 193-194; Gözübüyük A.Ş.: Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).
Yapılan bu açıklamalardan sonra 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen fıkra ele alındığında; maddi hukuka ilişkin bir düzenleme olup, Kanunda derdest davalara uygulanacağına dair bir yürürlülük maddesi de bulunmamaktadır. Ancak kamu düzeninden sayılan toplu iş sözleşmesi yapma yetkisine yönelik bir düzenleme olması nedeni ile derhal ve devam etmekte olan uyuşmazlıklara uygulanmasının gerekeceği kuşkusuzdur. Başka bir anlatımla kanun değişikliği sonrasında açılan davalarla sınırlı olmaksızın derdest davalarda yetki tespiti yönünden de değişen Kanun hükmünün uygulanması gerekir.
Davanın açıldığı ve ilk derece mahkemesi tarafından karar verildiği tarihlerde tarihte İçtihadı Birleştirme Kararı mevcut değildir. Dosyanın Dairemiz tarafından temyiz incelemesi yapılması için beklediği sürede önce 09.06.2017 tarihinde 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı alınmış, daha sonra bu kararın bütün sonuçlarını ortadan kaldıran 25.05.2018 tarihli Kanun değişikliği yapılmıştır. Sözü edilen Kanun madde gerekçesinde, vakıfların işletme toplu iş sözleşmesi kapsamında kamu işyeri olduğunun düzenlendiğinin açıklanması son derece önemlidir. Düzenlemenin toplu iş sözleşmesinin yetkisi ile sınırlı sonuç doğurması gerektiği de söylenmez. Sendikanın yetkisi noktasında işyerinin bir bütün olarak ve kamu işyeri sayılmasından sonra, bu işyerinin halen özel hukuk tüzel kişisi olduğundan söz edilmesi ve ilave tediye ödenmeyeceğinin kabulü çelişkili bir durumdur. Madde gerekçesinde yer alan ifade ile kanun koyucu geçmişe yönelik bir tespitte bulunarak SYD vakıflarının başından itibaren kamu işyeri olduklarına vurgu yapmış ve İçtihadı Birleştirme Kararını bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırmak istemiştir.
Diğer taraftan Fon Kurulu 16.02.2012 tarih ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11.12.2014 tarih ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış olan içtihatlarında SYD vakıflarında çalışanların ilave tediye alabileceğine karar verilmiş olup, sözü edilen vakıf çalışanlarının ilave tediye hakkıyla ilgili bir kanun değişikliği veya içtihadı birleştireme kararı olmaksızın tam aksi yönünde uygulamaya gidilmesi, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ile sürpriz karar yasağına aykırılık oluşturabilecektir. Öyle ki Dairemizde temyize konu dosyanın temyiz inceleme sırası Eylül 2020 tarihinden önceki bir dönemde gelmiş olsaydı, davacı işçinin ilave tediye alacağına hak kazanabileceği sonucuna varılabilecekti.
Sonuç olarak, Devlet tarafından yasa ve yasanın verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanlar sözü edilen alacağa hak kazanacaktır. Buna göre de gelirlerinin %50 sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen davalı vakıf 6772 sayılı Kanun kapsamındadır.
Mahkemece ilave tediye ücretinin kabulü yönünde verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, Dairemizin bozma yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum. 23.12.2020
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.