Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, maliki olduğu 8 sayılı imar parselinde davalı tarafından yapılmış ev bulunduğunu ileri sürerek elatmanın önlenmesini istemiştir.
Davalı, evinin bulunduğu yeri 280 m2 olarak imar öncesinde davacıdan satın aldığını ve aleyhine açtığı ferağa icbar davasının kabul edilip kesinleştiğini ancak tapuda infaz yaptırılmadığı için bu durumun imar uygulamasında dikkate alınmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının davacıdan 280 m2 ye tekabül eden yer satın aldığı ve ferağa icbar davası sonucunda davalı adına pay tesciline karar verildiği hukuka aykırı bir müdahaleden söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, imar parseline el atmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacının imar öncesi 18824 m2. lik 192 sayılı kadastral parselde paydaş bulunduğu, bu payını 280 / 18824 ‘ünü 1985 yılında davalıya sattığı, anılan payın 18.11.1993’de kesinleşen 1991 / 585 es. sayılı ferağa icbar davası ile hükmen davalı adına tesciline karar verildiği ancak kararın sicile yansıtılmadığı ; bu arada davalının, satın aldığı paya karşılık taşınmazda iki katlı bina inşa ettiği, binanın 1994 yılında yapılan imar şuyulandırma işleminde, tamamı davacı adına tescil edilen 8 sayılı imar parselinde kaldığı ve imar evraklarında da davalıya ait olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, 1991 / 585 es. sayılı kesinleşen ilamla davalının 192 sayılı kadastral parselde mülkiyet hakkının oluştuğu ve inşa ettiği yapının davacının imar parseli içerisinde kalmasının imar uygulamasından kaynaklandığı açıktır.
Bilindiği üzere, yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Yukarıda değinilen ilkeler mevcut delillerle birlikte değerlendirildiğinde, yapı bedelinin, davalıya ödenmek üzere depo ettirilmesi için davacıya önel tanınması ve depo edildiği takdirde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.5..2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.