3. Hukuk Dairesi 2013/846 E. , 2013/6391 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE ... MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hükmün duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davalı vek.Av....... geldi. Aleyhine temyiz olunan davacı vek.Av....... geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için ....04.2013 gününe bırakılması uygun görüldüğünden, belli günde dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının temsilcisi olduğu dava dışı ......Ltd.Şti.’nin muhtelif zamanlarda davalının şirketi ..... İlaç A.Ş.’den ilaç satın aldığını, davalının talimatı üzerine davacının ödemeleri davalının hesabına gönderdiğini, buna rağmen davalının şirketi tarafından ilaç bedelleri ile ilgili icra takibi yapıldığını, davacının gönderdiği paraların davalının gösterdiği şirket cari hesap borcundan mahsup edilmediği için davalıya ödenen 109.000 TL yönünden davalının sebepsiz zenginleştiğini belirterek 109.000 TL’nin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptalini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacı ile davalı arasında ticari ilişki olmadığını, dava konusu ödemelerin davacının davalıdan aldığı borç nedeniyle yapılan ödemeler olduğunu beyan etmiştir.
Mahkemece, davalının gönderilen paraların davacının borcu nedeniyle yapılan ödemeler olduğunu kanıtlayamadığından bahisle davanın kabulü ile itirazın iptaline karar verilmiş, hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava konusu icra takip dosyasında davacı tarafından davalı aleyhine 109.000 TL alacak ile ilgili icra takibi başlatılmış, takibe dayanak olarak ... adet banka havalesine dayanmıştır.
Davada, davacı tarafından davalıya banka havalesi ile gönderilen paranın sebepsiz zenginleşme kurallarına göre tahsili talep edilmektedir.
Davalının gönderilen paraların tahsil edildiği yönünde bir itirazı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalının iddia ettiği gibi davacının daha önce aldığı borcun ödenmesi şeklinde olup olmadığı ve buna bağlı olarak ispat yükünün hangi tarafta olduğu konusunda toplanmaktadır.
... Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 236. maddesinde (HMK.nun 188.madde de); taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Öğretideki tanımlamalara göre ise, ikrar (dar anlamda ikrar), görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir. ... uygulamasında da, ikrara bu anlam yüklenmektedir. (İkrar kavramının tanımı ve aşağıda ikrarın türlerine ilişkin olarak yapılan açıklamalar bakımından ayrıntılı bilgi için, Bkz: ....., ... Muhakemeleri Usulü, .... Baskı Cilt: ..., ... 2001, sayfa: 2037 ve devamı; ......, Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: ...–..., .... Bası, Formül Matbaası, ... 1984, Sayfa: 549 ve devamı; ...... Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, .... Baskı, ....., ... 1978, sayfa: 510 ve devamı; ....., Türk Medeni Yargılama Hukukunda İkrarın Bölünüp Bölünemeyeceği Sorunu, .....i, 1993/..., sayfa: 212 ve devamı.).
İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
Öğretide ve uygulamada ikrar, yapıldığı yere, kapsamına ve içeriğine göre türlere ayrılmaktadır.
Yapıldığı yere göre mahkeme dışı veya mahkeme içi ikrardan söz edilir. Mahkeme dışı ikrar takdiri, mahkeme içi ikrar ise kesin delil niteliğindedir.
Kapsam yönünden, ikrar, çekişmeli olan maddi vakıanın tamamını veya belli bir kesimini kapsayabilir. İlkinde tam, ikincisinde ise kısmi ikrar söz konusudur.
İçeriği itibariyle ikrar ya basit (adi), ya vasıflı (mevsuf) ya da bileşik (mürekkep) nitelikte olabilir. Vasıflı ikrara, gerekçeli inkâr da denilmektedir.
Basit (adi) ikrar, karşı tarafça ileri sürülen bir vakıanın doğru olduğunun, herhangi bir kayıt veya şart bildirilmeksizin kabul edilmesidir. Basit ikrarda, onun konusunu oluşturan vakıalar artık tartışmalı olmaktan çıkarlar; dolayısıyla bunların ayrıca kanıtlanmasına gerek kalmaz.
Vasıflı ikrarda, (gerekçeli inkârda) karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının) ileri sürülenden başka olduğu bildirilir.
Bileşik (mürekkep) ikrarda ise, bir tarafın ileri sürdüğü vakıa karşı tarafça bütünüyle kabul edilmekle; eş söyleyişle, vakıanın doğru olduğu ve bildirilen vasıfta bulunduğu kabul edilmekle birlikte, ikrara öyle bir vakıa eklenir ki, eklenen bu vakıa, ya ikrar edilen vakıanın hukuksal sonuçlarının doğmasını engeller ya da onu hükümsüz kılar. Bileşik ikrar, ikrara konu olan vakıa ile, ona eklenen vakıa arasında bir bağlantı bulunup bulunmamasına göre, bağlantılı bileşik ikrar ve bağlantısız bileşik ikrar olarak ikiye ayrılır.
Yukarıda da değinildiği üzere, öğreti ve uygulamada, ağırlıklı olarak, bağlantısız bileşik ikrar dışındaki ikrar türlerinin bölünemeyeceği, dolayısıyla, böyle durumlarda, ikrar edenin ispat yükü altında olmadığı kabul edilmekte, iddiasını ispatlama yükümlülüğünün, karşı tarafa ait olduğu benimsenmektedir.
Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:
Davacının, havalelerin ilaç bedeli olarak davalıya gönderildiği yönündeki iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, daha önce davacıya borç olarak verilen paraların geri ödenmesi için gönderildiği savunulmuştur. Böylece davalı, davaya konu paraların kendilerine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir.
Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır.
O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu paraların ilaç bedeli olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalının ödünç ilişkisini kanıtlama yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 457 vd. (TBK.nun 555 vd) maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe (tıpkı onun özel biçimlerinden biri niteliğindeki çek gibi), bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Havale kavramı hakkında geniş bilgi için bkz: ........ Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret .....Yayını, ... 2001; ...’ın bu konudaki uygulamasına örnek olarak: ..... Dairesi’nin 28...1992 gün ve 1991/1956- 1992/9316 sayılı kararı).
Somut olayda, davacı bu yasal karine karşısında, davalı tarafa yapılan dava konusu havalelerin, davalıdan alınan ilaçların bedellerini ödemek amacına yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümlülüğü altındadır.
Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü yine davacı tarafa aittir.
Bu durumda, mahkemece; ispat yükünün davacıda olduğu gözetilerek davacıdan delilleri sorularak ve gerekirse davacının yemin deliline dayanması nedeniyle davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, ... duruşmasında vekille temsil edilen davalı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, ....04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.