Esas No: 2021/25763
Karar No: 2022/1704
Karar Tarihi: 07.02.2022
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/25763 Esas 2022/1704 Karar Sayılı İlamı
4. Hukuk Dairesi 2021/25763 E. , 2022/1704 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalı vekili tarafından talep edilmiş, davalı vekilince de duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 19.01.2022 Salı günü davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan tarafların vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili dava dilekçesinde; ... Partisi Genel Başkanı ...'nun 6 Şubat 2018 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi ... Grup Toplantısında yaptığı konuşmada müvekkili Cumhurbaşkanı’na yönelik olarak kullandığı ''...Korkuyorlar diktatörü kızdırır mıyız diye korkuyorlar,... Diktatörün söylediği haberdir, üstelik sekiz sütuna manşettir diktatörün söylediği. Biz bunu kabul etmiyoruz... Reis tefecilerin reisi, kimin reisi olacak, halkın reisi değil ki... Yiğitsen karşıma çıkarsın ... Bey, karşıma çıkarsın! Sen Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal etmişsin, sen diktatörsün, dikta yönetiminin bütün alanlarını bütün uygulamalarını yapıyorsun, ama bu garip Kemal'in karşısına çıkmaya cesaret edemiyorsun. Niçin?... Sen IŞID'e kol kanat gererken, IŞID'e silah gönderme diye seni uyardım. Sen hala el nusra terör örgütü müdür, değil midir söylemiyorsun. Ben bunu bilmiyor muyum?... ...'nin yöneticileri iktidar sahipleri terör örgütüne açıkça yardım ve yataklık yapmışlardır... Ama ben ona diyorum ki, sen FETÖ'ye, sen PKK'ya, sen YPG'ye, sen el nusra'ya, sen IŞID'e yardım ve yataklık yaptın tık yok, mahkemeye dahi veremiyor. Niye vermiyor? Mahkemeye versin beni! Bir laf ediyorum mahkemeye veriyorsun, sana en ağır şuçlamayı yapıyorum, sen terör örgütlerine yardım ve yataklık yaptın diyorum, tık yok. Mahkemeye veremiyor... Ayrıca ben ona bir soru daha sormuştum, bu Man adası var ya 1 sterline kurulan şirket.... Bu beyler Türkiye'de vergi ödememek için Man adasında şirket kuruyorlar. Senin yerliliğinde batsın, milliliğinde batsın ....bu namus ve şeref kavramı ne anlama geliyor? Sen tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemin ettin.... Peki, bu namus ve şerefi nerede bıraktın sen? Niye benim bu soruma cevap vermiyorsun...'' şeklindeki sözlerin davacının kişilik haklarının ihlali mahiyetinde olduğunu, açıklamaların düşünce ve ifade hürriyeti çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığını belirterek, 250.000,00TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının ana muhalefet partisi genel başkanı olması nedeniyle toplumu bilgilendirme yükümlülüğünün bulunduğunu, açıklamaların tamamının haklı eleştiri kapsamında ve toplumu bilgilendirme iradesi altında yapılan düşünce açıklaması niteliğinde olduğunu ve kamu yararı bulunduğunu, vekil edenin ana muhalefet partisinin genel başkanı olmasından ötürü toplumu bilgilendirme yükümlülüğünün bulunduğunu, diğer siyasileri eleştirme hak ve yetkisinin de mevcut olduğunu, dava konusu vekil eden değerlendirmelerinin ve ifade edilen tüm eleştirilerin olgulara dayalı bulunduğunu ve ispat edileceğini, konuşma içeriğinin ifade özgürlüğü kapsamında görülmesi gerektiğini, dava konusu açıklamaların hakaret kapsamında görülemeyeceğini, “diktatör” kelimesinin, iddia edilenin aksine hakaret kapsamında değil siyasi bir kavram olarak değerlendirilmesi gerektiğini, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “diktatör” kelimesinin “bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse” olarak tanımlandığını, "Tefecilerin Reisi" kelimesinin de hakaret kapsamlı olmadığını, konuşmanın ilgili bölümü okunduğunda anlaşılabileceğini, bahsi geçen bu açıklamaların kesinlikle davacıya hakaret, iftira, onur ve saygınlığını rencide etme kastını taşımadığını, kamuoyunu bilgilendirmeye matuf, delillerle destekli, tamamen gerçeklere dayalı ve güncel konulara ilişkin olduğunu, desteksiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadelerin kullanılmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; her iki tarafın da görevleri gereği, karşılıklı olarak birbirlerine eleştiride bulunmaları gerektiği, zaman zaman yapılan eleştirilerin sert eleştiri niteliğinde olmasının doğal olduğu, ancak somut davada kullanılan sözlerin eleştiri sınırlarını aşarak davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karara karşı taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuş; bölge adliye mahkemesince dava konusu konuşmanın ulusal, yazılı ve görsel medya organlarında yayınlanmış olması nedeniyle ulaştığı kitlenin genişliği, davacının Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi, davalının davacıya yönelik değer yargısı olarak kabul edilemeyecek isnatlarında bulunması nedeniyle davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu ve kabul edilen manevi tazminat miktarının tazminatın amacına uygun olduğu gerekçesiyle, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ... Partisi Genel Başkanı ...'nun 6 Şubat 2018 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi ... Grup Toplantısında yaptığı konuşmada davacı Cumhurbaşkanı ... hakkında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi ve ulaşılacak sonuca göre manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar… Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” hükmünü içermektedir.
İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkmesi önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini tespit etmek üzere uygulamaları ile bir takım kriterler belirlemiştir. Bu kriterler:
1. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
2. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:
Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Doğru, O., Nalbant, A; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
3. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı konusu:
AİHM, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.04.2018 tarihli ve 2017/4-1320 E., 2018/986 K.; 30.05.2018 tarihli ve 2017/4-1470 E., 2018/1144 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir. Aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Müdahale edilen ifade özgürlüğü ile davacının müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin karar yerinde değerlendirilmesi de gerekecektir.
İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahip olup bu değerlendirmenin de özel olarak yapılması gerekirse de çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için kullanılan ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı
sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gözetilmesi de gerekmektedir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına, konuşmanın yapıldığı 6 Şubat 2018 günü ile yine Dairemizde temyiz incelemesi yapılan diğer dosyalardaki konuşma tarihlerinde davacının siyasetçi olmadığı (Anayasa 101. md), davaya konu bu ve diğer davalara konu konuşmalarda “Her türlü dümeni çevirirsin”,”Faizci ...”, “Sahtekarlığı çok iyi bilirsiniz”, “Sahtekar sizin elinize su dökemez”, “Her türlü dümen var sizde”, Her türlü üç kâğıt var sizde”, “Senin ne mal olduğunu biliyorum”, ”Tefecilerin Reisi”, ”Diktatör”, ”IŞID’a , FETÖ’ye, PKK’ya yardım ve yataklık yaptın”, “Malı götüren”, “Her türlü tezgâhı çevirir”, “Firavun”, “Şeref ve namus yoksunu”, “Gayrimilli”, “Şerefsiz”,”Yolsuzlukların timsali”, “Diktatör bozuntusu”, “Namusuna, şerefine sahip çıkamıyor”, ”Değeri beş para”, “Hırsızlığı aşmış bir şey”, “Alçak” gibi yoğun bir biçimde ifade özgürlüğünü aşan ifadelerin kullanılmış olmasına, yukarıda açıklandığı gibi ifade özgürlüğünün sınırsız olmamasına, ifade özgürlüğünü kullanırken ödev ve sorumluluklara özen gösterilmesi gerekmesine, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Masak raporuna dayanılarak verilen takipsizlik kararına konu olan belgenin "olgu" olarak kabul edilemeyeceği gibi belgenin ve diğer araştırmaların Masak raporuna göre davacı ... ile ilgisinin bulunmadığının anlaşılmasına, özellikle de davalı ... Partisi Genel Başkanı, başvuruya konu konuşmasında da politik meselelere değinmiş ve konuşmanın çerçevesi baskın bir şekilde politik alanda kalmış ise de kimi sözlerin siyasi bir eleştiri olmaktan çok kişisel saldırı içermesine göre taraf vekillerinin yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK 370/1. maddesi gereğince ONANMASINA, HMK 373. maddesi uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine, 3.815,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 21,40 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan ve 1.281,00 kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 07/02/2022 gününde üye ...'nin karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:
(Gerekçeye Karşı)
Dairemizin 2021/25763 Esas-2022/1704 Karar sayılı ilamı ile Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 22/09/2021 tarih, 2021/935 Esas-2021/1431 Karar sayılı kararının onanmasına ilişkin hükmün sonuç kısmına katılmakla birlikte gerekçesine katılmıyorum. Şöyle ki;
Davalı ... Genel Başkanı ...' nun 6 Şubat 2018 tarihli TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmasındaki sarf ettiği söz ve ifadelerin bir kısmının, olgusal dayanağı bulunan değer yargısı niteliğindeki ifadeler olduğu, bir kısmının da siyasal eleştiri niteliğinde sert, kaba, kışkırtıcı söz ve açıklamalar olduğu ve kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği, ancak konuşmanın bir bölümünde geçen " ...Sen PKK'ya, sen YPG'ye, sen El Nusraya, sen IŞID'da yardım ve yataklık yaptın. Tık yok. ...." gibi söz ve ifadeleri ile küresel terör örgütleri ile Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden davacının irtibatlandırılmaya çalışıldığı ve konuşmanın bütünlüğü içerisinde eleştiri sınırlarının aşıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu, böylelikle konuşmanın bu bölümünün davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği yerel mahkemece bundan dolayı manevi tazminat kararı verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın onanması gerektiği görüş ve düşüncesi ile çoğunluğun onanma kararının gerekçesine katılmıyorum. 07/02/2022
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.