3. Hukuk Dairesi 2020/12049 E. , 2021/10420 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
MAHKEMESİ : İZMİR 6. TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, 12/02/2016 tarihinde davalı hastanede bebeklerinin doğumun gerçekleştiği sırada bebeğin saçlı başının görünmesine rağmen davalı hastane çalışanı..."in ilgili doktorun gelmediği gerekçesi ile doğumu başlamış olan bebeği davacı anne ...’in uyarısına rağmen önce eli ile itekleyerek bebeğin rahim içinde kalmasına neden olduğunu, tampon yaparak bebeğin ana rahminden çıkışını engellediğini, bebeğin uzunca bir süre bu şekilde kaldığını ve doktorun gelmesinin beklendiğini, bilahare doktorun gelmesi ile bebeğin başının serbest bırakıldığını ve doğumun gerçekleştiğini, bebeğin yaklaşık onbeş dakika kadar ana rahmine geri itilmesi ile havasız kaldığını, bu durumdan dolayı bebeğin yoğun bakım ünitesine alınması gerektiği davalı hastanede de yoğun bakım ünitesi bulunmadığından İzmir Egepol Hastanesine sevk edilerek yoğun bakıma alındığını, ancak 02/05/2016 tarihinde Burak bebeğin vefat ettiğini, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca konu ile ilgili başlatılan soruşturma kapsamında takipsizlik kararı verildiğini, maddi ve manevi yönden zarara uğradıklarını ileri sürerek; 4.000,00 TL maddi, 800.000,00 TL manevi tazminatın 12/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı hastane vekili, davacı annenin Ebe Nigar tarafından muayenesi yapıldıktan sonra Dr. Güngör"e haber verildiğini, ebe tarafından davacıya gerekli işlemlerin yapıldığını, annenin belirli aralıklarla ebe ve muhatap hekim tarafından muayene edilip doğum gidişatının titizlikle izlendiğini, sağlık personeli görevlilerinin tıbbi olarak yapılması gerekenleri tam ve zamanında yaptıklarını, hastada ortaya çıkan olumsuzlukların tıbbi bir hatadan kaynaklanmayıp komplikasyon olduğunu, kusurlarının bulunmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince, davalı hastaneye, doğum ve sonrasındaki süreçte görev alan hastane personeline ve doktorlara kusur yüklenemeyeceğine ilişkin bilimsel ve teknik verilere dayalı ATK 1.Adli Tıp İhtisas Kurulu 05/09/2016 tarihli raporu ve mahkemece yaptırılan bilirkişi heyet incelemesi sonrasında verilen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından istinaf edilmiştir.
./..
Bölge adliye mahkemesince; İzmir 6. Tüketici Mahkemesinin 27/11/2018 günlü 2017/155 Esas 2018/564 Karar sayılı kararı usul ve yasal düzenlemelere uygun olduğundan davacıların istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı hastanede çalışan ebe ve doktor hatasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.(BK 386-390) (TBK 502.506) Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md) (TBK 400). Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, (BK. 394/1) (TBK 510) uyarınca vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır .
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca aldırılan Adli Tıp Kurumu 1.İhtisas Kurulu"nun 05/09/2016 tarihli raporunda, 41 haftalık gebe olan kişinin doğum ağrılarının başlaması üzerine götürüldüğü Özel Çınarlı Hastanesinde muayene bulgularına ve tetkik sonuçlarına göre alınan vajinal doğum kararının uygun olduğu, sezaryen ameliyatını gerektirecek herhangi bir klinik durum tanımlanmadığı, vajinal doğum esnasında göbek kordonunun sıkıştığı, bu durumun öngörülemez bir klinik durum olduğu, sıkışmış göbek kordonundan kaynaklı bebekte hipoksi oluşmaması amacıyla ebe ve hekim tarafından gerekli manevranın yapıldığı, yapılan işlemlerin tıbben uygun olduğu, hipoksik doğumun her türlü özen ve dikkate rağmen de vajinal doğumlarda komplikasyon olarak ortaya çıkabileceğinin de tıbben bilindiği, doğum sonrası hekimler tarafından bebeğe gerekli müdahalelerin yapıldığı, ileri tetkik ve tedavisi için alınan sevk kararının uygun olduğu, bebeğin ölümünün travay(doğum eylemi) sırasında gelişen hipoksi ve komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, mevcut verilerle anne ve bebeğin muayene, takip ve tedavisine katılan ilgili hekimler ve yardımcı sağlık personeline kusur atfedilemeyeceği oybirliği ile mütalaa olunmuştur.
Yargılama sırasında Ankara Üniversitesinde görev yapan Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr.Fırat Ortaç’tan alınan 15.08.2018 tarihli raporda; Umblikal kord sarkmasının önemli bir doğum komplikasyonu olduğu, tedavisinin acil doğum olduğu, hastanın doktoru tarafından yapılan muayenesinde kordun vajen ile kafa arasında sıkıştığının tespit edildiği, kafanın saçlı deriye kadar doğması nedeniyle epizyotomi (kesi) yapılarak kristaller manevrası ile doğumun gerçekleştirildiği, doğum sürecinin doğasına uygun olarak ilerlediği, doktor tarafından kord sarkmasının ve sıkışmasının fark edilmesi ile beraber yapılması gereken acil doğumun gerçekleştirildiği anlaşıldığından tıbben kusur saptanmadığı kanaatine varılmıştır.
Ankara Üniversitesinde görev yapan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr.Nilgün Çakar’dan alınan 28.08.2018 tarihli raporda; Hipoksik -Asfiktik doğum sonrası çocuk hastalıkları uzmanı tarafından gerekli müdahalenin zamanında yapıldığı (solunum desteğine ve damar yolu açılarak sıvı tedavisine başlandığı), uygun şartlarda yenidoğan yoğun bakım ünitesi olan başka bir hastaneye sevkedildiği, hipoksi ve komplikasyonlar nedeni ile hastanın öldüğünün tespit edildiği, hastanın ölümüne yol açabilecek çocuk hekimlerinin ihmali ve yanlış uygulamasının tespit edilmediği kanaatine varılmıştır.
Ankara Üniversitesinde görev yapan Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Neslihan Alkış’tan alınan 15.08.2018 tarihli raporda; Hastanın anestezi uygulamaları açısından bir sorun yaşamadığının anlaşıldığı, davacı ..."e ağrısız doğum amacı ile epidural analjezi uygulandığının gözlendiği, bu girişimle ilgili olarak herhangi bir hatalı uygulama ve istenmeyen yan etkinin ortaya çıktığına dair bir kayıt bulunmadığı, ayrıca anestezi doktorunun yenidoğanın resüsitasyonunda (yeniden canlandırma işlemlerinde) rol aldığı , bu dönemde pediatri doktoru ile birlikte tıbben doğru kararlar vererek bebeğinin entübe edildiği, yoğun bakıma güvenli ve doğru bir şekilde transfer ettiklerinin anlaşıldığı, bebeğin yoğunbakım süreçlerinin de yapılan takip ve tedavilerin güncel tıbbi bilgilere uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
Ne var ki; dosyada mevcut deliller itibariyle soruşturma sırasında alınan Adli Tıp raporu ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları denetime ve hüküm kurmaya elverişli değildir. Zira soruşturma sırasında doktor ...’ın verdiği ifadesinde; Kendisinin servikal açıklığın 8-9 cm olduğunda haber verilmesini ebeye bildirdiğini, ancak kendisinin doğumhaneye çağrıldığında bebek başının alın hizasına kadar dışarıda olduğunu, başın sol tarafından göbek kordonunun prolabe olup sıkıştığını, ebe hanımın da eli ile bebeğin başını bastırarak engellediğini gördüğünü, kendisinin göbek kordonunu göstererek yüksek sesle ‘bunu görmediniz mi?’ diye uyardığını, göbek kordonundaki baskıyı biraz rahatlatmak için epizyotomi yaptığını, kristaller manevrası ile bebeğin doğumunu gerçekleştirdiğini, kendisinin bir an önce doğurtmaktan başka bir şey yapamayacağını, doğumların ebe tarafından takip edilmekte olduğunu ve ebelerin doğumları gerçekleştirebildiğini, eğer ebe bir risk görürse önceden doktora haber verdiğini, bu olayda ebenin zaten multipar olan anne ...’in doğumunu gerçekleştirmesi gerektiğini, bebeğin çıkışını eliyle ittirip üstelik prolabe olan göbek kordonunu göre göre engellememesi gerektiğini, 1974 yılından bu yana böyle bir olay yaşamadığını ve kendisine yaşattırılan olaydan dolayı çok üzgün olduğunu, ifade etmiştir. Adli Tıp raporu ve yargılama sırasında alınan bilirkişi raporlarında bu hususlar konusunda bir değerlendirme bulunmadığı gibi, ilgili raporlarda doktorun ve ebenin doğumdaki rolü, doktorun doğumun başından itibaren ameliyathanede olması gerekip gerekmediği, erken müdahale olsaydı bebeğin kurtarılıp kurtarılamayacağı gibi durumlar tartışılmamakla birlikte söz konusu rapor davacıların itirazlarını da karşılar mahiyette değildir.
O halde mahkemece, Üniversite Öğretim Üyelerinden oluşturulacak, kadın doğum konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan, davacıların itirazları da karşılanmak suretiyle davalı hastanede çalışan adı geçen ebe ve doktora atfı kabil bir kusur bulunup bulunmadığı, ebe ve doktorun doğum sırasındaki rolleri, hukuki konum ve sorumlulukları da tartışılarak, doktorun doğumun başından itibaren ameliyathanede olmasının gerekip gerekmediği, eğer ameliyathanede olsaydı erken müdahale ile bebeğin hayatının kurtarılıp kurtarılamayacağı konusunda, doktor ...’ın karakolda verdiği 07.03.2016 tarihli ifade tutanağı ile birlikte nedenlerini açıklayıcı; taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. Mahkemece bu yönler göz ardı edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca, iş bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun"un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 20/10/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.