3. Hukuk Dairesi 2013/2437 E. , 2013/7382 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali-tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davacılar vekili tarafından istenilmekle; taraflara yapılan tebligat üzerine duruşma için tayin olunan günde temyiz eden davacılar vek.Av.... geldi. Aleyhine temyiz olunan davalı vek.Av.... geldi. Gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14:00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar vekili dilekçesi ile; tarafların murisi ..."ın 11.04.1991 tarihinde vefat ettiğini, mirasçılar arasında, intikal eden taşınmazların rızai taksim yapılarak kullanıldığını; murisin düzenlediği 15.11.1980 tarihli vasiyetnamesinde ise, bahsi geçen taşınmazların büyük bir kısmının davacıya verildiğini; müşterek hisseli paylaşılan taşınmazla ilgili ortaklığın giderilmesi davası açılınca, davalının vasiyetnameyi devreye soktuğunu, davalının kötüniyetli hareket ettiğini ileri sürerek; vasiyetnamenin iptaline, mümkün olmadığında tenkisine, saklı paya isabet eden kısmın müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacıların ileri sürdükleri olayların gerçeği yansıtmadığını, müvekkili ile yapılmış olan bir miras taksim sözleşmesinin olmadığını, müvekkilinin bir kısım taşınmazı diğer mirasçılardan bedelini vermek suretiyle satın aldığını; öte yandan, lehine olan vasiyetnameyi bilmesine rağmen, bu güne kadar işleme koymadığı iddiasının da doğru olmadığını; zira, vasiyetnameyi bilerek saklamasında hiçbir yararının bulunmadığını; mahfuz hisse ihlalinin de söz konusu olmadığını savunup; öncelikle süresinde açılmamış davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, yerinde olmayan ve kötüniyetle açılan davanın esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; eldeki davada vasiyetnamenin iptali sebeplerinin bulunmadığının anlaşıldığından bahisle, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Davada, vasiyetnamenin iptali olmadığında tenkisi istenilmiştir. Mahkemece. Vasiyetnamenin iptali sebepleri bulunmadığından bahisle bu taleple ilgili dava reddedilmiş; ancak, tenkis talebiyle ilgili bir hüküm oluşturulmamıştır. Bu haliyle karar, Anayasa"nın 141/3. ve HUMK"nun 388/3.maddeleri (HMK. 297.maddesi) anlamında gerekçe ihtiva etmemektedir.
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa"nın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388.maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturmayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür. (Yargıtay HGK.nun 18.10.2006 tarih ve 2006/11 -620 E. 659 K.sayılı ilamı).
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 388.maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Aynı kural, HUMK.nun 389.maddesinde de tekrarlanmıştır.
Somut olayda, mahkemece verilen kararın; yukarıda açıklanan nitelikte bir yasal gerekçeyi içermediği gibi, davacının tenkis talebini de karşılamadığı; böylece, hem Anayasa"nın 141/3.maddesine, hem de HUMK.nun 388 ve 389.maddelerine aykırılık teşkil ettiği anlaşıldığından, hükmün bozulması gerekmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 990 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 07.05.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.