Abaküs Yazılım
4. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/683
Karar No: 2022/976
Karar Tarihi: 26.01.2022

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2021/683 Esas 2022/976 Karar Sayılı İlamı

4. Hukuk Dairesi         2021/683 E.  ,  2022/976 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalı vekili tarafından talep edilmiş davalı vekilince de duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 14/12/2021 Salı günü davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldiler. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi gereği düşünüldü.
    K A R A R
    Davacı vekili dava dilekçesinde; ... Genel Başkanı ...'nun 03 Nisan 2018 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ... Grup Toplantısında yapmış olduğu konuşmada müvekkili Cumhurbaşkanı’na yönelik ağır hakaretlerde bulunduğunu belirterek;
    Davalının 03 Nisan 2018 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ... Grup Toplantısında yapmış olduğu konuşmasında "...Hep Söyledim tek adam rejimini yıkacağız sonlandıracağız değil yıkacağız dikta yönetimini ve diktatörü oradan alacağız alaşağı edeceğiz...Bu ülkenin kadınları ...'leri istemiyor. "Keşke Yunanlılar galip gelseydi" diyor ... ve onu ziyarete gidenler, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal edip ...'in önünde diz çökenler...Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal edeceksin, ''keşke Milli Kurtuluş Savaş'nda Yunanlılar galip gelseydi'' diyen adama gideceksin, önünde el pençe duracaksın sen vatan hainisin! (...) Buradan sesleniyorum, Saray'da oturan zata sesleniyorum: sen adaletsizliğin timsalisin, sen yolsuzlukların timsalisin, sen ülkeyi değil cebini düşenensin sen(...) Çünkü sen milletten koptun, halktan koptun. Sen badem sütüyle besleniyorsun, biz kuru ekmekle besleniyoruz, ... kalktı konuşuyor. Arkadaş, sen Mavi Marmara'da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarını 20 Milyon dolara satmadın mı? Sen kalktın ''israil Terör Devletidir'' dedin, sonra gittin İsrail'in önünde diz çöktün, el pençe divan durdun, ben ettim siz etmeyin demedin mi? Dedin. Şimdi yine iç politika malzemesi yapıyor. (...) Ben bu ...'ı tanımaz mıyım, ben bu adamı bilmez miyim? Bu lafı iyi dinleyin. Bir adamın ağzında yalan yuva yapmışşsa, o adamın bu memlekete faydası yoktur. Yine bir daha söyleyeyim, duysun diye söylüyorum. Yanına istiyorsa doktorunu da alsın. Bir adamın ağzında yalan yuva yapmışsa, o adamın bu memlekete faydası yoktur. (...) Efendim ... diyor ki, "efendim, bu ülkenin en büyük belası faizdir" diyor. Doğru diyor. "Bir defa bu faiz belasından Türkiye'yi, faizi aşağı indirmek suretiyle enflasyondan kurtaracağız." 15 yıldır kurtaramamış, bundan sonra kurtaracak. Sen gideceksin, oraya aklı başında, cebini değil vatandaşı düşünen gelecek, faizi alaşağı edecek. Efendim diyor ki, "Ekonomide her kötülüğün anası faizdir'' doğru, her kötülüğün anası faizdir, ama onun babasının adı da ...'dır. Ben bilmez miyim? Bilirim, yakayı kaptırmış kurtaramıyor. Kime? Faizcilere kaptırmış. (...) Yine güzel şeyler söylüyor tabii: "Faiz zengini daha zengin
    yapar." Günaydın beyefendi! Sen dünyanın faizini alıyorsun, bankalardaki paralar faizsiz mi yatıyor? Benim param değil, onun parası, "Fakiri daha fakir yapar..." Günaydın, 17 milyon fakirimiz var daha yeni uyanmış. Bunu böyle bilmemiz lazım... Yeni mi öğrendin 15 seneden sonra? Devam ediyor, "bunun da lobisi neresidir? Finans kuruluşlarıdır..." Kim yönetiyor onu? Sen yönetiyorsun, devlet değil hükümet bunlar yönetiyorlar. Yine devam ediyor, "açık söylüyorum, devletin bankaları da bu işin içindedir" Günaydın ... Bey, günaydın! Demek ki uyanmaya başladın. Çıkar bir kanun hükmünde kararname, de ki "faizi sıfırladım", ben de geleyim seni tebrik edeyim. Yapar mı? Yapar mı? Yapar mı? Yapamaz. Çünkü tefecilere teslim olmuş vaziyette, tefeciler izin vermezler. (...) Bu diktatör bozuntusuna bir öneri daha yapalım. Bir ülkenin sanatçıları, bir ülkenin değerlerine ve inançlarına saygı gösterirler. Eğer bir ülkede Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, ettiği yemine sadık kalmıyorsa, yani namusuna ve şerefine sahip çıkmıyorsa ona sanatçı sahip çıkamaz, (...) Ne namus kaldı, ne şeref kaldı, sanatçı denilen vatandaş, onun yanında senin ne işin var? Ben merak ediyorum, bu rezil adamlar ve onları oraya götüren adam sen! Sen eğer yüreğin yetiyorsa, bir Afrin şehidinin evinin bulunduğu sokaktan geç, bir de yaylalar türküsünü söyle bakayım. Gücün yetiyorsa ve ahlak kalmışsa! (...) Evet Fötö'nün siyasi ayağının bir numaralı sanığı ...'dır. Buradan söylüyorum. Efendim ben bunu söyledim diye tazminat davası açmış, Ne kadar, 250 bin lira mıydı? 250 bin liralık tazminat davası açmış. Ben de ona tazminat davası açmıştım hakaretten dolayı, kaç lira? Beş paralık açtım. Neden? Değeri beş para...Beş paralık tazminat davası! Eskiden milyonluk tazminat davaları açıyordu seviniyordum, demek ki 1 milyonluk bir şey var yani. Şimdi değeri düşürmüş. Ben buradan sesleniyorum, sen bırak bu numaraları. Sen benim hakkında dava açmak istiyorsan suç duyurusunda bulunacaksın kardeşim, suç duyurusunda. Ben o mahkemeye gideceğim, senin bütün kirli çamaşırlarını ortaya dökeceğim...'' şeklinde ifadeler kullandığını, bu yolla müvekkilini '' Vatan haini olmakla, namus ve şereften yoksun olmakla, Diktatör ve Diktatör bozuntusu olmakla, Fetö'cü olmakla, Devletin itibarını satmakla, Adaletsizliğin ve yolsuzluğun timsali olmakla, Vergi Kaçırmakla, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal etmekle, işgalci olmakla, kötülüğün babası olmakla, tefecilerle çalışmakla, ahlaksız olmakla itham ettiğini, sarfedilen sözlerin eleştiri kapsamında kabul edilemeyeceğini belirterek, davacının kişilik haklarına saldırı nedeniyle 500.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili isteminde bulunmuştur.
    Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının ana muhalefet partisi genel başkanı olması nedeniyle toplumu bilgilendirme yükümlülüğünün bulunduğunu, açıklamaların tamamının haklı eleştiri kapsamında ve toplumu bilgilendirme iradesi altında yapılan düşünce açıklaması niteliğinde olduğunu ve kamu yararı bulunduğunu, davaya konu konuşmalarda yer alan açıklama, değerlendirme, değinilen olay ve olguların tamamının gerçek olduğunu, dayanılan delillerle ispat edileceğini, davacı tarafça, konuşma metni içindeki bazı cümleler seçilerek saldırı var gibi gösterilmeye çalışılmış ise de davalının konuşmasının bir bütün olarak değerlendirilmesi halinde eleştirilerin tamamının haklı olduğunun anlaşılacağını, konuşmaların davacıya hakaret, iftira, onur ve saygınlığını rencide etme kastı taşımadığını, gerçeklere dayalı ve güncel konulara ilişkin olduğunu, desteksiz ve eleştiri sınırlarını aşan ifadelerin kullanılmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
    İlk Derece Mahkemesince; Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı olan davacı ile ana muhalefet partisinin genel başkanıdır olan davalıların siyasi kimlikleri gereği karşılıklı olarak birbirlerine eleştiride bulunmaları gerektiği, AİHM kararları ve Anayasa Mahkemesi kararlarına göre kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğu, siyasi kimliği nedeniyle normal kişilere göre daha ağır eleştiriye açık olmaları gerektiği, ancak dava konusu yapılan konuşma bir bütün olarak incelendiğinde ağır eleştiri ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karara karşı taraf vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuş; bölge adliye mahkemesince, dava konusu 03/04/2018 tarihli TBMM Grup toplantısı konuşmasının
    ulaştığı kitlenin genişliği, davacının Cumhurbaşkanlığı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil etmesi, davalının isnatlarının gerçek olmaması, özellikle davacıya yönelik dava konusu isnatların kişisel değer yargısı olarak nitelendirilemeyecek oluşu, bunun yanında davalının da siyasi bir kişi olması, ekonomik ve sosyal durumu, paranın satın alma gücü, manevi tazminatın bir ceza olmadığı gibi mal varlığına ilişkin bir zararı karşılama amacı bulunmaması ile bireyin şöhret ve itibarına üstünlük tanırken ileride ifade özgürlüğü hakkının kullanılmasından caydırıcı etki doğurmaması kriterleri esas alındığında, ilk derece mahkemesi tarafından hükmedilen miktarın az olduğu, demokratik bir toplumda sosyal bir ihtiyacı karşılayacak ve orantılı olacak tutar olarak 15.000 TL manevi tazminat ödetilmesinin davacıda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek mahiyette ve manevi tazminatın amacına uygun olacağı gerekçesiyle davacının istinaf isteminin kabulüne karar verilmiş; davalı vekilinin istinaf başvurusunun ise esastan reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı ... Genel Başkanı ...'nun 03 Nisan 2018 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi ... Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada davacı Cumhurbaşkanı ... hakkında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesi ve ulaşılacak sonuca göre manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
    Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Görüldüğü üzere TBK'nın 58. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesi; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar… Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” hükmünü içermektedir.
    İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkmesi önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini tespit etmek üzere uygulamaları ile bir takım kriterler belirlemiştir. Bu kriterler:
    1-Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, başvuru no: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, başvuru no: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
    2-Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:
    Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “… bu özgürlüklerin kullanılması, demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Doğru, O., Nalbant, A; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
    3-Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı konusu:
    AİHM, ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, başvuru no: 9815/82, 08 Temmuz 1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, başvuru no: 13585/88, 26.11.1991).
    Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.04.2018 tarihli ve 2017/4-1320 E., 2018/986 K.; 30.05.2018 tarihli ve 2017/4-1470 E., 2018/1144 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir. Aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
    Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır.
    Müdahale edilen ifade özgürlüğü ile davacının müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğinin karar yerinde değerlendirilmesi de gerekecektir.
    İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahip olup bu değerlendirmenin de özel olarak yapılması gerekirse de çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için kullanılan ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin, tarafların ünlülük derecelerinin ve ilgili kişilerin önceki davranışlarının, kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gözetilmesi de gerekmektedir.
    Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş olmasına, dava şartları, delillerin toplanması ve hukukun uygulanması bakımından da hükmün bozulmasını gerektirir bir neden bulunmamasına, konuşmanın yapıldığı 03 Nisan 2018 günü ile yine Dairemizde temyiz incelemesi yapılan diğer dosyalardaki konuşma tarihlerinde davacının siyasetçi olmadığı (Anayasa 101. md), davaya konu konuşmasında ''sen vatan hainisin'', ''sen adaletsizliğin timsalisin, sen yolsuzlukların timsalisin, sen ülkeyi değil cebini düşenensin sen'' , ''Türkiye Cumhuriyeti Devletinin itibarını 20 Milyon dolara satmadın mı?'', ”Diktatör”, ''diktatör bozuntusu'', ''Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden zat, ettiği yemine sadık kalmıyorsa, yani namusuna ve şerefine sahip çıkmıyorsa ona sanatçı sahip çıkamaz'', ''Evet Fötö'nün siyasi ayağının bir numaralı sanığı ...'dır.'', ”Değeri beş para” gibi yoğun bir biçimde ifade özgürlüğünü aşan ifadelerin kullanılmış olmasına, yukarıda açıklandığı gibi ifade özgürlüğünün sınırsız olmamasına, ifade özgürlüğünü kullanırken ödev ve sorumluluklara özen gösterilmesi gerekmesine, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından MASAK raporuna dayanılarak varılan takipsizlik kararına konu olan belgenin "olgu" olarak kabul edilemeyeceği gibi belgenin ve diğer araştırmaların MASAK raporuna göre davacı cumhurbaşkanı başkanı ... ile ilgisinin bulunmadığının anlaşılmasına özellikle de davalı ... Genel Başkanı, başvuruya konu konuşmasında da politik meselelere değinmiş ve konuşmaların çerçevesi baskın bir şekilde politik alanda kalmış ise de kimi sözlerin siyasi bir eleştiri olmaktan çok kişisel saldırı içermesine göre taraf
    vekillerinin yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün HMK’nun 370/1. maddesi gereğince ONANMASINA, HMK 302/5 ve 373. maddeleri uyarınca dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine ve 3.815,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, aşağıda dökümü yazılı 21,40 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, aşağıda dökümü yazılı 768,90 TL kalan onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 26/01/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
    KARŞI OY:
    Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalının 03.04.2018 tarihli grup toplantısında Cumhurbaşkanının şeref ve itibarını hedef alarak ağır derecede hakaret içeren sözler söylediğini, terör örgütleriyle irtibatlandırmaya çalıştığını belirterek, davacının kişilik haklarına yapılan saldırıdan dolayı 500.000,00 TL'lik manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili müvekkilinin konuşmasında geçen hususların siyasi eleştiri kapsamında olduğunu, bir takım olgusal dayanaklarının bulunduğunu ve hakaret içermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
    İlk derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda davalının 03.04.2018 tarihli grup toplantısında yaptığı konuşmasında söylediği sözlerin bir kısmının siyasi eleştiri kapsamında kaldığı, bir kısmının eleştiri sınırlarını aştığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 5.000,00 TL'lik manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Söz konusu karara karşı her iki tarafta istinaf yoluna başvurmuş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile kişilik haklarına yapılan saldırının ağırlığı dikkate alınarak ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile 15.000,00 manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Söz konusu karara karşı her iki tarafta temyize gelmiştir.
    Bireyin şeref ve itibarı, Anayasanın 17. Maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Devlet, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde, şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurmak zorundadır. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunurken
    hakkın özüne dokunulup dokunulmadığını, ölçülü davranılıp davranılmadığını her olayın özeliğine göre taktir etmek gereklidir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır.İfade özgürlüğü başkaları ile ilişki kurmada ihtiyaç duyulan temel bir araç olup, başkaları açısından değersiz veya yararsız görülen düşüncelerin açıklanması ve yayılması özgürlüğünü de içermektedir.Siyasetçiler ve yöneticiler açısından ifade özgürlüğü daha fazla önem arz etmektedir.Zira siyasetçilerin ve yöneticilerin topluma ve hedef kitlelerine ulaşmak, onları bilgilendirmek ve beklentilerini karşılamak için bu özgürlüğe diğer bireylerden daha fazla ihtiyaçları vardır. Ifade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünü güvence altına almayı hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açar. Bu nedenle daha geniş düzeyde hoşgörü göstermek zorundadır. AİHM'nin yerleşik içtihatlarında da belirtildiği gibi, hükümetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır.
    Somut olayda, Muhalefet partisi lideri olan ... genel Başkanı davalı ...'nun 03.04.2018 tarihli meclis grubunda yaptığı konuşmasında sarf ettiği söz ve ifadelerin bir kısmının, olgusal dayanağı bulunan ifadeler olduğu, bir kısmının da değer yargısı niteliğindeki ifadeler olduğu, politik eleştiri kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Değer yargıları kişilerin görüş ve yorumlarından ibaret olması ve kanıtlanmaya elverişli olmaması nedeniyle kişilik haklarına saldırı oluşturmazlar.
    Öte yandan davalının konuşmasında kullandığı ifadelerin suçlayıcı ve rahatsız edici olduğu da açıktır. Siyasetçilerin kullandıkları bazı sözler açıkca polemik çıkartmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraflarını denetlemeye yönelik siyaset üsluplarının bir parçası olarak kabul edilmelidir.
    Yukarıda açıklandığı üzere davalının konuşmasının bütünlüğü dikkate alındığında konuşmanın politik eleştiri kapsamında kaldığı özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, eleştirilerin olgusal dayanağı bulunan değer yargısı niteliğindeki konular hakkında olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği bu nedenle istemin tümden reddi gerektiği düşüncesi ile değerli çoğunluğun kararına katılmıyorum.
    KARŞI OY
    Dava konusu uyuşmazlık; davalının, davacı hakkında 03.04.2018 tarihli meclis grup toplantısında sarfettiği sözlerin ifade özgürlüğü ya da kişilerin şöhret ve itibarına saygı gösterilmesini isteme haklarından hangisinin kapsamında kaldığına ilişkindir.
    İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır.
    Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Anayasa Mahkemesi (AYM); Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015; Mehmet Ali Aydın, B. No: 2013/9343, 4/6/2015).
    İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); Von Hannover/Almanya, B. No: 40660/08).
    İfade özgürlüğü, temsil ettikleri seçmenlerinin kaygılarına dikkat çektikleri ve onların menfaatlerini savunmak zorunda oldukları için halkın seçilmiş temsilcileri bakımından özel bir öneme sahiptir (AİHM; Lombarda ve diğerleri Malta, B. No: 7333/06, 24/4/2007).
    Öte yandan; maddi olgular ile değer yargısı arasında da ayrıma gidilmeli, değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı gözetilmelidir (AİHM; Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986). Zira, taraflara değer yargılarının doğruluğunu ispat külfeti getirilmesi, hakkın kullanımını imkânsız kılacaktır. Bununla birlikte, değer yargısının da makul bir olgusal temele sahip olması gerektiği, orantılı ve ölçülü bir biçimde ifade edilip edilmediği denetlenmelidir (AİHM; Jerusalem/Avusturya, B. No: 26958/95, 27/2/2001).
    Ancak belirtmek gerekir ki ifade özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere, en geniş hâlde dahi ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa'nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur (AYM; ..., B. No: 2013/1461, 12/11/2014). Bu itibarla, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret ve itibarının korunmasıdır. Davalının söylediği sözlerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. Bunu ancak davanın bütününe bakarak anlayabiliriz.
    Bu tür davalarda mahkemece yapılması gereken; kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde bu iki hak arasında makul bir dengenin kurulmasıdır. Dengeleme yapılırken her bir somut olay bakımından; dava konusu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, açıklama veya yayının konusu, kapsamı, şekli ve etkileri, ilgili kişinin daha önceki davranışları, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ile uygulanan yaptırımın niteliği nazara alınmalıdır(AYM; ... (3), B.No: 2015/1220, 18/7/2018).
    Somut davada göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davanın taraflarının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda konuşmanın yapıldığı dönemde ana muhalefet görevinde bulunan partinin lideri olan davalı ..., diğer yanda ise hükümetin başı ve iktidar partisi lideri ... bulunmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan davacının hem toplumsal konumu hem de siyasetçi olması nedeniyle makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Temsil ettiği seçmenlerinin talep, endişe ve düşüncelerini politik
    alana aktaran ve onların çıkarlarını savunan seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün özellikle değerli olduğu açıktır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin ve özellikle dönemin ana muhalefet partisi genel başkanının ifade özgürlüğüne yönelik ise dava konusu istemlerin çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekmektedir.
    İkinci husus ise, davalının konuşmalarında dile getirdiği iddiaların kamusal çıkarlarla ilgili olması ve olgusal temelinin bulunmasıdır. Dava konusu edilen konuşma bir bütün olarak değerlendirildiğinde içeriğinin anayasa değişikliği ile getirilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ve hükümet başkanı olarak davacının faiz politikaları üzerinden ekonomiye, Kadir Mısıroğlu ziyareti ve terörle mücadele üzerinden iç siyasete, İsrail Devleti ile yapılan anlaşma ve Afrin Harekatı üzerinden dış siyasete ilişkin yönetim biçiminin eleştirisine yönelik olduğu, konuşmanın çerçevesinin baskın şekilde politik alanda kaldığı, güncel konularla ilgili olduğu dolayısıyla kamusal çıkarlarla ilgili olduğu ve olgusal dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, davalı, hususi olarak davacının özel hayatını hedef almamış, konuşmasını esasen siyasi rakibinin söz ve davranışlarına yöneltmiştir.
    Öte yandan, Davalının konuşmasında geçen bir kısım sözler kaba, tahrik edici, suçlayıcı ve rahatsız edici olarak kabul edilse bile değer yargılarından oluşan bu ifadelerin polemik çıkartmaya, şiddetli tepkiler yaratmaya ve taraftarlarını konsolide etmeye yönelik siyaset üslubunun bir parçası olduğu kabul edilmelidir.
    Tüm bu açıklamalar ışığında; dönemin ana muhalefet partisi lideri olan davalı tarafından yaşanan güncel olaylara ilişkin olarak açıklamalarda ve hükümet başkanı olan davacı’nın söz ve davranışları ile hükümet politikalarına yönelik eleştirilerde bulunulduğu, davaya konu ifadelerin, Yargıtay, AYM ve AİHM’nin istikrar bulmuş içtihatlarına göre; ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, somut olay bağlamında davalının ifade özgürlüğüne üstünlük tanınması gerektiği düşüncesinde olduğumdan istemin tümden reddi yerine kısmen kabulüne ilişkin mahkeme kararını onayan değerli çoğunluğun görüşüne iştirak edemiyorum.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi