Esas No: 2021/4837
Karar No: 2021/9681
Karar Tarihi: 06.07.2021
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/4837 Esas 2021/9681 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Ankara 15. İş Mahkemesi
Dava, iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının tazmini istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararın davacılar ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın davalı vekili tarafından süresi içersinde temyiz edildiği, davacı vekilinin de temyize cevap süresi içerisinde kararı katılma yoluyla temyiz ettiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi sigortalının 14.11.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde vefatı nedeniyle müvekkillerinin destekten yoksun kaldığı iddiasıyla belirsiz alacak davası niteliğinde sigortalının eşi Ziynet, çocuğu ..., babası ..., annesi ..., kardeş ... lehine ayrı ayrı 5.000,00 TL’şer maddi tazminat ile eş ve çocuk lehine ayrı ayrı 175.000,00 TL’şer, anne, baba ve kardeşleri lehine ayrı ayrı 100.000,00 TL’şer manevi tazminatın kaza tarihinden faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacılar vekili talep artırım dilekçesiyle maddi tazminat istemini neticeten eş için 118.273,57 TL’ye, çocuk için 21.243,33 TL’ye artırmıştır.
II- CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkiline kusur izafe edilemeyeceğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece Bölge Adliye Mahkemesince verilen kaldırma kararı sonrasında verilen son kararda özetle “ davanın kısmen kabulü ile;
1-)118.273,57 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ..." ya verilmesine,
2-)21.243,33 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... ... "ya verilmesine,
3-)5.000,00 TL maddi ve 30.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... "ya verilmesine,
4-)2.298,84 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... "ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine
5-) 30.000,00TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ... "ya verilmesine,
6-) 10.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 14/11/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı ...’e verilmesine, ” karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacılar ve davalı vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince “Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı; HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince; esastan reddine” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacılar vekili katılma yoluyla verdiği temyiz dilekçesinde özetle; davalı vekili temyizinin süresinde olmadığını, hükmün lehe olan kısımların onanması, aleyhe olan kısımlarının bozulmasını, dava dilekçesinde talep edilen meblağların altına miktarlara hükmedilmesinin hatalı olduğunu, hükmedilen manevi tazminatların az olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; dosyada aldırılan kusur bilirkişi raporlarında davalının kusur oranının dosya kapsamında bulunan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı inceleme raporunda ve diğer işçilerin yakınları tarafından açılan davalarda aldırılan kusur raporlarındaki müvekkiline atfedilen kusur oranlarından daha yüksek belirlendiğini ve çelişki arzettiğini, davacıların murisi olan işçinin 2013 yılında "tehlikeli alan sorumlusu" olarak seçildiğini, tehlikelerin tespit edilmesi, kontrol altına alınması görev ve yükümlülüğünün bulunduğunu, ölen işçinin kusurunun bu yönden daha yüksek olması gerektiğini, Mahkemece hükme esas alınan 09.05.2020 tarihli ek rapora karşı itirazlarının dikkate alınmadığını, bilirkişi raporunda 31.12.2018 tarihine kadar olan ücretlerin murisin ücret bordroları ve TİS"ler dikkate alınarak belirlendiğini, bu tarihten sonra dosyada TİS bulunmadığından 2019 yılı bilinen dönem devresindeki ücretlerin son bilinen ücretin asgari ücrete oranlanması ile belirlendiğini bu hesaplama şeklinin kaldırma-gönderme karar gerekçesine aykırı olduğunu, davalı işyerinde uygulanan 01.01.2019-31.12.2020 tarihli TİS"i 14.07.2020 tarihli dilekçe ekinde sunduklarını, burada 2019 ve 2020 yıllarında uygulanan maaş zamlarının açıkça belirli olduğunu, buna göre hesaplama yapılması gerektiğini, Hesap raporunda hak sahiplerine ödenen ilk peşin değerli gelirlerin güncellenmeden hesaplamaya esas alındığını, İlk Derece Mahkemesinin ilk kararına istinaden bakiye karar ve ilam harcı yatırılmasına rağmen bu harcın son kararda karar ve ilam harcında dikkate alınmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava sigortalının iş kazasında vefatı nedeniyle hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
1-Taraflar arasında kusurun aidiyeti ve oranı noktasında uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere gerek kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu 53. maddesi gerekse de yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, insan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun"un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesinde:
"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. ve 5. maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak, işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Aynı zamanda, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir..
Somut olayda, sigortalı ...’nın davalı işveren nezdinde doğalgaz operatörü olarak çalıştığı ve kazı alanında tehlikeli alan sorumlusu olarak görev yaptığı, olay tarihinde davalı işveren tarafından yapılan görevlendirme ile Ardahan, Hanak’ta boru hattında çalışırken sigortalı Hakan ve inşaat teknisyeni, iş sağlığı güvenliği ve tehlikeli alan sorumlusu İbrahim Uzun’un 4 metre derinliğindeki çukurda bulundukları sırada, yağışlı hava, milli yapısı nedeniyle kayma eğiliminde olan çukur kenarına yığılmış olan toprak malzemenin işçiler üzerine çökmesi üzerine işçilerin olay yerinde vefat ettikleri anlaşılmıştır. Bu olay nedeniyle Ardahan Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2020/101 E, 2020/153 K sayılı dosyasında davalı işveren şirketin şantiye alanında görevlisi olarak çalışan dava harici Muhammet ... Doru’nun sanık olarak yargılandığı ve tali kusurlu kabul edildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Aynı olay nedeniyle sigortalı İbrahim Uzun’un mirasçılarının açtığı ve Dairemizin 2020/6782 E. - 2020/7186 K. ile düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşen Ankara 22. İş Mahkemesinin 2018/123 E.- 2019/231 K. sayılı dosyasında davacılar murisinin %40, davalının %55, davalının diğer işçisi olan dava dışı makine mühendisi ...’un %5 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir. İş bu temyize konu dosyada alınan kusur raporunda ise davalı işverenin %75, müteveffa sigortalının da %25 kusurlu olduğunun tespit edildiği diğer ilgililerin kusurları konusunda bir tespite yer verilmediği anlaşılmıştır.
Bu açıklamalar doğrultusunda, hükme esas alınan kusur raporunun olayın oluşuna uygun olmadığı ceza mahkemesi ve aynı olayla ilgili diğer sigortalı dosyasında esas alınan kusur oranları arasında çelişki olduğu anlaşılmaktadır. O halde davaya konu iş kazası ile ilgili Ceza Mahkemesinde kesinleşen dava dosyasındaki maddi vakalar ile aynı olayda vefat eden diğer sigortalı yakınları tarafından açılan dosyada tespit edilen olgular, bir bütün olarak değerlendirilip, dava taraflarının ve iş kazasına etkisi olan dava harici üçüncü kişilerin kusur oranlarının kaza tarihinde yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre almaları gereken iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerin neler olduğu, hangi tedbirleri aldıkları; hangilerini almadıkları noktasında somut tespitlere dayanır nitelikte rapor düzenlenmesi için dosyanın kazanın gerçekleştiği alanda uzman A Sınıfı iş güvenliği uzmanlardan oluşturulacak üçlü heyete tevdii ile sonucuna göre tespit edilecek kusur oranlarına göre tarafların tazminat sorumlulukları hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
2-Kabule göre de 492 sayılı Harçlar Kanunun 8. maddesi gereğince “Bir hükmün bozulmasını müteakip verilecek hükümlerden yeni bir hüküm gibi karar ve ilam harcı alınır ve bozulan hükümden evvelce alınmış olan karar ve ilam harcı, müteakip hükme ait harçtan mahsup olunur” düzenlemesi kapsamında, ilk derece mahkemesinin 13.07.2017 tarihli ilk kararı üzerine tespit edilen 18.053,68 TL tutarındaki bakiye karar ve ilam harcının davalı tarafından 29.09.2017 tarihinde mahkeme veznesine yatırıldığı anlaşılmasına karşın; mahkemece verilen 16.07.2020 tarihli son kararda yatırınla bu harç gözetilmeden bakiye karar ve ilam harcının tespiti de hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada tarafların temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının HMK"nın 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen İlk Derece Mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 06.07.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.