Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/849
Karar No: 2017/10883
Karar Tarihi: 03.07.2017

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/849 Esas 2017/10883 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2016/849 E.  ,  2017/10883 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki tazminat (asıl ve birleşen dava) davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı ... ihbar olunan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı vekili; müvekkili ..."ın 05.05.2007 tarihinde, Eskisarıbey köyündeki evlerinin terasında gezmekte iken, evin üzerinden geçen elektrik telleri nedeniyle elektrik akımına kapılarak, kolu ve iki ayağının yandığını, akabinde yanıklar sebebiyle iki ayağının kesildiğini, müvekkilinin yaralanmasına hatalı olarak bina üzerinden nakil hattı geçiren davalı şirketin sebep olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere 30.000,00 TL maddi ile 200.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş,ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 218.883,18 TL "ye yükseltmiştir.
    Birleşen davacı vekili,Karacabey 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/198 Esas sayılı dosyasında görülen davalarına ek olarak 40.179,03 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili; Öncelikle davanın zamanaşımına uğradığını, kazanın meydana geldiği evin iki katlı olup, ikinci katın sonradan yapıldığını, ikinci kat yapılmadan önce geçirilen nakil hattının yönetmeliğe uygun yükseklikte olduğunu, ikinci katın yapıldığının davalı
    kuruma yazılı ya da sözlü olarak bildirilmediğini, davaya konu olayda müvekkili şirkete atfı kabil kusur bulunmadığını, ayrıca davacının iki ayağının değil iki parmağının kesildiğini, ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
    Mahkemece,asıl dava yönünden,davacının maddi tazminat isteminin kabulü ile 218.883,18 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 05.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 150.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 05.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, birleşen dava yönünden davacının maddi tazminat isteminin kabulü ile ; 40.179,03 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 05.05.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.
    2- TBK"nun 51/1(BK"nun 43/1)maddesinde "Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler."hükmü getirilmiştir.
    Bununla birlikte,6098 sayılı yeni Türk Borçlar Yasası’nın 69’uncu ve önceki 818 sayılı Borçlar Yasası’nın 58’inci maddelerinde “bir binanın veya diğer yapı eserlerinin malikleri, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden” sorumlu ve bir kusurları söz konusu olmaksızın “doğan zararı gidermekle yükümlü” tutulmuşlardır. Bu sorumluluğa öğretide “kusursuz sorumluluk” veya daha geniş tanımıyla “kusura dayanmayan nesnel sebep sorumluluğu” denilmektedir. Burada malike kurtuluş kanıtı sunma olanağı tanınmamıştır. Malik, ancak illiyet bağını kesen sebeplerin (mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru gibi ) varlığı durumunda sorumluluktan kurtulabilir.
    Sorumlu kişi veya işletmenin, kusurlu olup olmaması, özen ödevini yerine getirip getirmemesi, işletme veya nesnede (şeyde) bir bozukluk veya noksanın bulunup bulunmaması, meydana gelen zararın tazmin borcu yönünden bir etkiye sahip değildir. Zira bunların sebep oldukları zararlarda, kusurun bulunup bulunmadığı ya da rolünün olup olmadığının çoğu zaman bilinemediği veya ispat edilemediği gibi, sorumlu kişi veya işletme, her türlü özeni gösterse, gözetim ve denetim ödevini yerine getirse, gerekli bütün tedbirleri alsa bile, gene çoğu zararın meydana gelmesini önlemek mümkün değildir. Bu sebeple sorumluluğunun bağlandığı olgu ile zarar arasında uygun illiyet bağı kurulduğu zaman, sorumluluk da gerçekleşmiş olacağından, bu işletme veya nesnelerin sahip veya işletenleri, bunların sebep oldukları zararı gidermek zorundadır.
    Bina veya yapı eseri malikinin sorumluluğunu ortadan kaldıran, bir başka deyişle, zarar ile yapımdaki bozukluk ve özen eksikliği arasında uygun “nedensellik bağı”nı kesen nedenler ise mücbir sebep, zarar görenin kendi kusuru ve üçüncü kişinin kusuru olarak belirlenmiştir.
    Buna göre,elektrik İletim direkleri de maddede belirtilen imal olunan şey kapsamında olduğundan, elektrik İletim direklerinin sahibi bu tesisin korunmasından, bu bağlamda bakım eksikliğinden doğan zarardan kusursuz olarak sorumludur.


    Dosya kapsamından,yerel mahkemece alınan 13.08.2014 tarihli bilirkişi raporu ile; dava konusu olayın oluşumunda,Bayındırlık ve iskan il müdürlüğünün %60,hane halkının %20, davalı kurumun %20 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, tarafların itirazları üzerine aldırılan 11.11.2014 tarihli rapor ile kazanın oluşumunda bina sahibi Hüseyin ŞEN"in %20, Bayındırlık İskan İl Müdürlüğünün %60 davalı ... idaresinin ise %20 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.Mahkemece davacının yaralanmasına sebep olan olayda, dava dışı Bayındırlık İl Müdürlüğünün %60 , bina maliki ve hane halkının %20 , davalı ... idaresinin ise %20 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği ,meydana gelen zarardan birden fazla kişinin değişik sebeplerle mesul tutulmasının gerekmesi halinde, bu kişilerin müteselsil sorumlulukları cihetine gidilmesi gerektiği,kaza tarihinde yedi yaşında olan davacıya atfı kabil kusur bulunmaması nedeniyle, her ne kadar davalıya %20 oranında kusur atfedilmiş ise de, meydana gelen maddi zararın tamamından davalının sorumlu tutulması gerektiği gerekçesi ile davacının olay nedeniyle oluşan tüm zararlarının davalı tarafça tazminine karar verilmiştir.
    Oysa, mahkemece,zararın meydana gelmesinde ve artmasında kazazedenin yaşadığı evdeki hane halkının kusuru oranında,kazazede çocuk için takdir edilen tazminat miktarından kusur indirimi yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.
    2-Bilindiği üzere; manevi tazminat, haksız bir eylemin yarattığı üzüntünün, duyulan elem ve acıların giderilmesini amaçlayan bir ödencedir. Manevi zarar, mal varlığına dokunmayan, yaşam, sağlık, namus, sır, aile mahremiyeti gibi mal varlığı harici varlıklarda meydana gelen azalma olup, bu zarar manevi tazminatla giderilmeye, azaltılmaya çalışılmıştır.
    Hakim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hâkimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir.
    Hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
    Buna göre,her ne kadar mahkemece, davacı için 150.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiş ise de , yukarıda açıklanan ilke ve esaslar ve davacı ailesinin kusur oranı da gözetilerek hakkaniyete uygun olacak şekilde manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
    3-Bununla birlikte,karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT 13.maddesi uyarınca, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
    Somut olayda,hükmün 6.bendinde manevi tazminat davası yönünden davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden, davanın reddedilen kısmı üzerinden hesaplanan ve hüküm gününde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca taktir ve tespit olunan 5.800,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine denilmiştir.
    Oysa, mahkemece; dava kısmen red edilmiş olduğu halde , red edilen kısım üzerinden kendisini davada vekil ile temsil ettiren davalı lehine karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 5.800 TL vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu,hükmün 6.bendinde davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalınn sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,, 03.07.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.













    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi