3. Hukuk Dairesi 2020/11321 E. , 2021/10919 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ORDU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi neticesinde; davalılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davalılar vekilince duruşma talepli temyiz edilmesi üzerine; duruşma talebi miktar itibariyle reddedildikten ve süresinde olduğu anlaşılan temyiz isteğinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; murisi olan eşinin, çocukları olan davalılar ... ve ... ile iki ayrı sözleşme imzaladığını, davalıların bu sözleşmelere istinaden her ayın 1"i ile 5"i arasında kendisine 1.500 TL ödeme yapmayı taahhüt ettiklerini, ödeme yapılmaması üzerine davalılar aleyhine Ordu 2.İcra Müdürlüğünün 2013/8410 esas sayılı takip dosyası ile 01/04/2012-13/11/2013 tarihleri arasındaki alacak için ilamsız takip başlattığını, davalı tarafın itirazı üzerine açtığı davada mahkemece itirazın iptaline karar verildiğini, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, kesin hüküm gereği itirazın iptali davasındaki dava değerinin davalılardan tahsil edildiğini; ancak sözleşmenin hayat boyu devam edecek bir sözleşme olmasından dolayı, her ayın 1"i ile 5’i arasında muaccel olan ödenmemiş toplam 79.500 TL alacağı bulunduğunu ileri sürerek; bu bedelin yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalılar; davacının ortak muristen kalan taşınmazlardaki hisselerini kendilerine devredeceğini ve murisin ilk eşinden olma ve özürlü olup bakıma muhtaç olan kardeşleri ..."ye bakacağını vaad etmesi karşılığında davacıya aylık 1.500 TL ödeneceğinin taahhüt edildiğini; ancak davacının muristen kalan taşınmazlardaki hisselerini kendilerine devretmediği gibi özürlü kardeşlerine de sadece 6 ay baktığını, ayrıca gelinen zaman zarfında edimler arasında aşırı dengesizlik oluştuğunu, ekonomik durumlarının kötüleştiğini, bu sebeplerle sözleşmeyi Ordu 1.Noterliğinin 11/11/2011 tarihli ihtarnamesi ile feshettiklerini, sözleşmelerden kaynaklı olarak davacıya bir borçlarının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; davalıların bu sözleşmelere rağmen davacıya ödeme yapmadıkları, sözleşmelerin geçerliliğinin bir önceki yargılama sürecinde tartışıldığı, davalıların sözleşme kapsamında borç altında olduğunun ispat olunduğu ve ödemeden acziyet savunmasına ayrı bir dava konusu olması nedeniyle itibar edilmediği gerekçesiyle; davanın kabulü ile 79.500 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, davalılar dava açılmakla temerrüte düştüğü için fazlaya ilişkin faiz talebinin reddine, koşulların varlığı halinde davalıların uyarlama davası açmakta muhtariyetine karar verilmiş; hüküm, davalılar vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, ayrıca İİK"nın 257. maddesine uygun olarak yerel mahkemece verilmiş olan ihtiyati haciz yönünden, davalı vekilinin, ihtiyati haciz ara kararının kaldırılmasına ilişkin talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
1-Mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK"nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK"nın 27. maddesinin 2. bendinin “c” bölümünde de; hukuki dinlenilme hakkının, “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda ise, ilk derece mahkemesince verilen gerekçeli kararın tekrar içerikli 39 sayfadan oluştuğu ve gerekçe kısmının davacının cevaba cevap dilekçesindeki ifadeleri aynen içerdiği, bu bakımdan; yasanın aradığı anlamda, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple ilk derece mahkemesince toplanan deliller birlikte değerlendirildikten sonra açık ve anlaşılır bir gerekçe ile hüküm kurulması gerekirken, gerekçesiz olarak karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 04/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.