8. Hukuk Dairesi 2012/1934 E. , 2012/3291 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı
... ile ... aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair İstanbul 13. (Eski Eyüp 2.) Aile Mahkemesinden verilen 13.05.2010 gün ve 833/393 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, 1294 ada 15 parselde arsa niteliği ile kayıtlı taşınmazın üzerine vekil edeninin katkıları ile yapılan binanın 3. katındaki dairenin daha üstün yararının bulunduğu sebebiyle yarı bedelinin karşılığında vekil edenine tahsisi ile tapuda adına tesciline, bunun mümkün bulunmaması halinde dairenin yapımına katkısı sebebiyle yarı oranındaki bedeli olan 35.000 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu bina ile arsasının mülkiyetinin miras bırakanı babası Ali Şık’a ait olduğunu, inşaatın 1981 yılı ile devam eden yıllarda babası tarafından yaptırıldığını, ölümü üzerine mirasçılarla yapılan paylaşım sonucunda adına tescil edilmiş bulunduğunu, davalının gelir getiren hiçbir işte çalışmadığını, katkısının bulunmadığını, anılan taşınmazın kişisel malı olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalının babasına ait iken onun tarafından üzerine bina yapıldığı, ölümü üzerine taksim sonucu davalıya kaldığı, davalının kişisel malı niteliğinde olduğu, davacının katkısının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller, tüm dosya kapsamından; taraflar 21.10.1985 tarihinde evlenmiş, 23.03.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 02.11.2007 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Başka mal rejimi seçilmediğinden (4722 sayılı Kanunun 10. m.) eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM.nin 170. md), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı 08.11.2007 tarihine kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK.nun 202 ve 225. m.).
Dava konusu 1294 ada 15 parsel sayılı taşınmaz öncesinde 548 ada 16 parsel olup tarla niteliğinde 260/29500 paylı olarak 20.09.1965 tarihinde satış suretiyle davalının babası ... adına tescil edilmiştir. Kayıt malikinin 13.04.1987 tarihindeki imar uygulaması nedeniyle yeniden ...adına kaydedilmiştir. Kayıt malikinin 01.04.1994 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları adına 21.03.2006 tarihinde intikali sağlanmıştır. Daha sonra yapılan taksim ve sonrasında kat mülkiyeti kurulması işlemi ile parsel üzerinde yer alan binadaki dava konusu 4 nolu bağımsız bölüm 18.5.2006 tarihinde davalı ... adına tescil edilmiştir.
Davacı eş, TMK.nun 226. maddesi uyarınca üstün yararı bulunduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın yarı oranındaki payının davalıya ödenmek suretiyle adına tahsis ve tescilini istemiş ise de; anılan taşınmazın tapuda taraflar adına paylı bulunmadığından mahkemece yazılı şekilde anılan talep yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
Davacı, davalı eşinin babası Ali adına kayıtlı arsa niteliğinde iken üzerinde yapımına 1991 yılında başlanıp 1992 yılında tamamlanan binanın 3. katındaki daireye yapımı sırasında, altın bileziklerini satarak ve işyerinden borç almak suretiyle 4.000 TL katkı sağladığını, müteahhit ile davalı eşi arasında tanzim edilen borç senetlerinden 7 adedini kendi adına babasının ödemiş bulunduğunu ileri sürerek katkı payı oranında alacak isteğinde bulunmuştur. Davalı ise, dava konusu taşınmazın, babası ...adına tapuda kayıtlı yer olduğunu, üzerindeki binayı da 1981 yılı ve devamındaki yıllarda babasının inşa ettiğini, ölümü üzerine de miras yoluyla taksim sonucu kendisine intikal ettiğini, kişisel malı niteliğinde bulunduğunu, TMK.nun 220. maddesine göre davacının tasfiye isteyemeyeceğini, kaldı ki davacının evlilik birliği süresince gelir getiren hiçbir işte de çalışmadığını, herhangi bir alacak hakkı bulunmadığını savunmuştur.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, dava konusu dairenin üzerinde bulunduğu arsa 20.9.1965 tarihinden ölümü üzerine intikalin sağlandığı 21.3.2006 tarihine kadar davalının babası ...adına kayıtlı bulunmaktadır. Üzerinde bulunan binadaki 4 nolu daire ise 1991-1992 yılları arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli bulunduğu dönemde yapılmış olduğundan isteğin katkı payı alacağına ilişkin bulunduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Katkı payı alacağından söz edilebilmesi için bir eşin, diğer eşin edindiği mala, para ya da parayla ölçülebilen maddi bir katkısının olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği mal varlığı değerleri o eşin kişisel malıdır. Her ne kadar, tapuda arsa niteliği ile davalının babası ...adına kayıtlı bulunduğu dönemde üzerine daire yapılmış ise de, anılan taşınmazın evlilik birliği devam ederken tapudan davalı adına devri sağlanmıştır. Diğer bir deyişle, evlilik birliğinin devamı sırasında davalının kişisel malı olan arsa üzerine katkı iddiasında bulunulan dava konusu dairenin yapımına başlanıp tamamlanmıştır. Davacı, yapımına başlanırken 5 adet bileziği ile işyerinden aldığı borç toplamı 4.000 TL katkı sağladığını ileri sürmüştür. Dava konusu binanın yapımı sırasında davacının gelir getiren herhangi bir işte çalışmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Öte yandan dinlenen davacı tanıkları davacının 5 adet bileziğinin bulunduğunu, dairenin yapımı sırasında bozdurulup peşinat olarak verildiğini, davalı tanığı olarak dinlenen kardeşi Yakup Şık ise beyanında davacının 5 adet bileziğinin varlığını bildirmiş, ancak davalı kardeşinin bina yapılırken bir süre işsiz kaldığını bu sırada davacı tarafından kendi ihtiyaçları için bozdurulmuş olabileceğini açıklamıştır. Bu açıklamalara göre davacının varlığı anlaşılan 5 adet bileziğinin bina yapılırken bozdurulup, katkı olarak verilmiş olduğunun kabulü gerekir. Bu bakımdan mahkemece yapılacak iş; bileziklerin tespit edilecek gramları ve nitelikleri itibariyle satıldıkları tarihteki gerçek (sürüm) değerlerinin toplamının saptanarak, saptanan bu miktarın, katkı tarihindeki dairenin toplam değeri (arsa payı değeri hariç) karşısındaki katkı oranının bulunması ve bu oranın 4 nolu dairenin dava tarihindeki belirlenecek gerçek (sürüm) değeri (arsa payı değeri hariç) ile çarpılması sonucu çıkacak miktarın, katkı payı olarak hüküm altına alınması, bu hususta uzman bilirkişilerden ayrıntılı, bilimsel içerikli ve denetime elverişli rapor alınması gerekmektedir. Bundan ayrı; davacı, evin yapımı sırasında mütahhitle davalı arasında düzenlenen borç senetlerinin 7 adetinin babası tarafından kendisi adına ödenmek suretiyle katkı sağladığını da ileri sürmüştür. TMK.nun 6. maddesine göre iddia eden iddiasını ispat ile mükelleftir. Davacı tanığı olarak dinlenen babası ..., dairenin yapımı sırasında borçlanılan senetlerden 7 adedini kızı adına kendisinin ödemiş olduğunu, yine davacı tanığı olarak beyanı alınan inşaatı yapan müteahhit ..."de, davalı ile davacının babası Salih’in inşaatın yapımı konusunda anlaşmak üzere birlikte yanına geldiklerini, senetlerin davalı adına düzenlendiğini, ancak vadelerinde ödenen senetlerin kim tarafından ödendiğini bilmediğini açıklamıştır. Davalı tanıkları ise bu hususta alınan beyanlarında ödemelerin tamamının davalı ve davalının babası tarafından yapılmış olduğunu bildirmişlerdir. Davacı, ödendiği sabit olan senetlerin babası tarafından ödendiği hususunda belge ibraz etmemiş, dinlenen babası, yeminli beyanında anılan senetlerin kendisi tarafından ödendiğini açıklamıştır. Şu halde, senetlerin davacının babası tarafından ödenmiş olup olmadığı hususunda duraksama hasıl olmuştur. Davacı vekilinin iddiasını ispat bakımından dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayandığı anlaşılmaktadır. TC Anayasasının 36. maddesinde, herkes meşru vasıta ve yollarla mahkemelerde iddia ve savunma hakkına sahiptir. Yine TMK.nun 6.maddesine göre, iddia eden iddiasını ispatla mükelleftir. Davacının iddiasını ispat bakımından yemin deliline de dayandığı anlaşıldığına göre öncelikle davacı tarafa yemin teklif hakkını kullanmak isteyip istemediğinin sorulması kullanmak istediği takdirde usulüne uygun bir biçimde davalının HUMK.nun 337 (HMK.nun 227.m. vd) maddesi gereğince davet edilmesi ve HMK.nun yemine ilişkin hükümleri dikkate alınarak usulüne uygun bir biçimde davalının yeminli beyanının alınması ve elde edilecek sonuca göre ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken mahkemece bu gerekliliğe uyulmadan yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 25.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.