(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2017/32558 E. , 2020/8105 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı isteminin özeti:
Davacı, davalı işveren nezdinde 12.04.2001 tarihinden 31.12.2009 tarihine kadar çalıştığını ve 31.12.2009 tarihinde davalı işveren tarafından hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden işveren tarafından iş akdinin haksız feshedildiğini beyanla kıdem ve ihbar tazminatının tahsilini talep etmiştir.
Davalının cevabının özeti:
Davalı, davacı ile arasındaki ilişkinin bir hizmet sözleşmesi olmayıp, bir eser sözleşmesi ilişkisi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme kararının özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında davacı ile davalı şirket arasındaki ilişkinin niteliği, davacının işçi - taşeron olup olmadığı hususunda ihtilaf söz konusudur.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayırt eden en önemli kıstas bağımlılık unsurudur. Her üç sözleşmede iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağlılığı vardır. Ancak, iş sözleşmesinde işçi, belirli veya belirsiz süreli olarak işveren için çalışır. Vekâlette ise vekilin belli bir zamana bağlı olarak çalışması söz konusu değildir. Vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı, ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir unsur değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde, iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Bağımsız olarak iş gören, bu sebebe faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahip olan, bütün zamanını tek bir müvekkile hasretmek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle ayrı vekâlet sözleşmeleri yapabilmekte ve bu şekilde ekonomik olarak tek bir işverene bağlı olmaktan kurtulmaktadır.
İş sözleşmesini belirleyen başka bir kriter hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi, edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmek durumundadır. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı da bulunmaktadır.
İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği şartlarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi, bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip olup olmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
Yukarıda sayılan ölçütler dışında, bağımsız çalışan kişiyle işçiyi birbirinden ayıran önemli diğer bir kriter, işin yönetim ve denetiminin kime ait olduğudur. İşçi, işverenin yönetim ve denetim sorumluluğu altında bulunan bir organizasyon içinde yer alır. Çalışma saatleri ve işin yapılacağı yer işverence belirlenir. İş araçları ve dokümantasyonu genelde işverence sağlanır. Bu konudaki alt bir kriter ise çalışanın kendisi, başkası ya da bir hizmet organizasyonu kapsamında iş yapması olgusudur. İşçinin işveren tarafından önceden belirlenen amaca uyma yükümlülüğü var iken, bağımsız çalışan açısından böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. İşçinin önceden iş şartlarını ve işin yapılması sırasında kullanılacak araçları seçme yetkisi ya da işin yapılacağı yer ve zamanı belirleme serbestisi yoktur. Çalışan kişi işin yürütümünü kendi organize etse dahi, üzerinde iş sahibinin belirli ölçüde kontrol ve denetimi söz konusuysa, iş sahibine bilgi ve hesap verme yükümlülüğü varsa, doğrudan iş sahibinin otoritesi altında olmasa da bağımlı çalışan olduğu kabul edilebilir. Çalışanın işini kaybetme riski olmaksızın verilen görevi reddetme hakkına sahip olması (ki bu iş görme borcunun bir ifadesidir) durumunda, çalışan kişinin “bağımsız çalışan” olduğu kabul edilmelidir. Vekilin dilediği zaman sözleşmeyi sona erdirme hakkı, işverene karşı mutlak olmamakla birlikte bir ölçüde bağımsızlığını ortaya koymaktadır. Oysa işçi, işin gerçekleştirilmesi yönünden amaca uygun olmadığını düşündüğü bir talimatı, işverenin ısrarı karşısında yerine getirmek zorundadır.
Somut olayda davalı tarafından sunulan taşeron sözleşmelerinde ilkinin ay gün belirtmeksizin 2004 tarihi, ikincisinin aynı şekilde 2006 tarihinin atıldığı, diğer ikisine ise 09.03.2007 ve 15.04.2007 düzenleme tarihlerinin atıldığı, sözleşmelerin 11.maddesinde taşeron işçilerinin sigortaların davalı tarafından yapılacağının ve masraflarının davalıya ait olacağının yazılı olduğu, sözleşmenin asli unsurlarından olan taşeronluk ücreti bölümünün ise doldurulmadığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri bu şekilde olmakla birlikte, davacıya ait Sosyal Güvenlik Kurumu (.../Kurum) kayıtlarına göre de, davacının davalı şirketin işçisi olarak Kuruma bildirildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, Kurum kayıtlarında davalı şirket işçisi olarak gözüken davacının hukuki ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip olmadığı gibi işin görülmesi için gerekli olan malzemenin de davacı tarafından değil, davalı şirket tarafından temin edildiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca, davalı şirket tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumuna kendi işçisi olarak bildirilen kimse ile aralarındaki ilişkinin esasen asıl-alt işverenlik ilişkisi olduğunun ileri sürülmesi de, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmektedir.
Bu itibarla, taraflar arasında asıl-alt işverenlik ilişkisi kurulmadığı, tanık beyanları, ... hizmet dökümleri ile tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, yukarıda ayrıntılı olarak izah edilen “bağımlılık” unsurunun somut olayda gerçekleştiği taraflar arasında 4857 sayılı Kanun"dan kaynaklanan hizmet sözleşmesi ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır. İşin esasına girilerek dava konusu alacaklara hak kazanılıp kazanılmadığı araştırılarak sunucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 29/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.