3. Hukuk Dairesi 2021/4245 E. , 2021/11031 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen ve miktar itibariyle kesin olan hükmün, Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, dar gelirli ailelere konut edindirmesi kapsamında davalı belediye ile aralarında sözleşme düzenlendiğini, arsa tahsisi yapıldığını, satış bedelinin taksitler halinde ödendiğini, tahsis kararının iptal edildiğini, imar planı değişikliği ile ifanın imkansız hale geldiğini ileri sürerek; arsanın rayiç değerinin tahsiline karar verilmesini istemiş, 21.06.2016 tarihli dilekçesi ile talebini 66.091,00TL’ye yükseltmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davanın reddine dair verilen ilk karar, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine dair verilen karara yönelik Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 6745 sayılı Kanunun 12. maddesiyle 775 sayılı Gecekondu Kanununa eklenen geçici 10. madde düzenlemesinin Anayasa Mahkemesince iptal edildiğinden söz edilip davadan önce ödeme olgusu olup olmadığı var ise bunun borcu sona erdirip erdirmediği hususuna da atıf yapılarak bu ve diğer hususlar yönünden araştırma bozması yapılmış, mahkemece bozmaya uyularak alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmiş, bu kararın davalı tarafından temyizi üzerine kararın miktar itibariyle kesin olması nedeniyle Dairece temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 26/05/2021 tarihli yazısında; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; taşınmazın nitelikleri açıklandıktan sonra tek bir emsal taşınmazın değeri dikkate alınarak rayiç değerin tespit edildiği, oysa, rayiç değerin, ifanın imkansız hale geldiği tarihten önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanmasının zorunlu olduğunu, bu itibarla emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının, fiyat artış endeksleri uygulanmak suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle belirlenmesi gerektiği, bilirkişi raporunun hüküm vermeye yeterli olmadığı, bu nedenle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek, kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
6100 sayılı HMK"nın 266. maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
HMK’nın 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Somut uyuşmazlıkta; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tarafından tahsis bedelinin 2.109,38 TL"sinin (%93,75) ödendiği ve davalı belediye tarafından herhangi bir geri ödeme yapılmadığının tespit edildiği, ifanın imkansız olduğu tarihin 24/11/2009 tarihi olduğu, dava konusu taşınmazın ifanın imkansız olduğu tarih olan 24/11/2009 tarihindeki imar parseli olarak birim m2 arsa bedelinin 470,00TL, toplam arsa bedelinin 70.500,00TL, taşınmazın bedelinin %93,75"inin 66.093,75 TL olduğu belirtilmiştir. Şöyle ki eldeki davaya emsal niteliğinde Dairemizce incelenen diğer dava dosyalarında da ifanın imkansız hale geldiği tarih olan 2009 yılı içim taşınmazın m2 birim bedelinin 470,00TL olduğu hususu adı geçen dosyalarda hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da tespit edilmiş olup, eldeki dosyada da tespit edilen bu miktar yerinde görülmüştür.
Mahkemece bu açıklamalar ışığında oluşturulan hüküm hukuka aykırılık teşkil etmemektedir. Diğer bir deyişle mahkeme tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulabilecek nitelikte olan ve açıkça yürürlükteki yasalara aykırı bulunan bir karar verilmemiştir. Yasalara mutlak şekilde muhalefet edilmedikçe kanun yararına bozma kararı verilemez.
Şu durumda, mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabul edilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteği yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle Adalet Bakanlığının hükmün kanun yararına bozulması talebinin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Adalet Bakanlığına İADESİNE, 09.11.2021 gününde oy birliği ile karar verildi.