
Esas No: 2019/687
Karar No: 2021/765
Karar Tarihi: 15.06.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/687 Esas 2021/765 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı ... İç ve Dış Tic. A.Ş.’de 15.08.1989 tarihinde verilen işe giriş bildirgesi ile işe başladığını, ancak Kuruma başvurduğunda sigorta başlangıcının 01.10.2000 tarihi olduğunu öğrendiğini belirterek müvekkilinin işe giriş bildirgesine göre 15.08.1989 tarihinde en az bir günlük sigortalı çalıştığının tespiti ile sigortalılığının tüm sigorta kollarında bu tarihten itibaren sigortalılık başlangıcı sayılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının iddia ettiği döneme ait çalışmasının mevcut olmadığını, davanın kamu düzenini ilgilendiren nitelikte olduğunu ve özel duyarlılıkla çalışma olgusunun araştırılması gerektiğini ayrıca davanın hak düşürücü süreye uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. ... İş Mahkemesinin 06.06.2013 tarihli ve 2013/26 E., 2013/279 K. sayılı kararı ile; Kurum kayıtları ve tanık anlatımı ile kolluk araştırma raporuna göre davacının dava dışı işeveren bünyesinde 15.08.1989 tarihinde en az bir gün sigortalı ve asgari ücretli olarak çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 21.04.2014 tarihli ve 2013/13390 E., 2014/8571 K. sayılı kararı ile; fiili çalışmanın varlığı yöntemince araştırılmadan sonuca gidildiği, dinlenen davacı tanığının hizmet cetveli ve işe giriş bildirgelerini Kurumdan istemek, dava dışı işyerine ait dönem bordrolarında sigortalı kaydı yer alan çalışanlardan tespit edilecek bordro tanıklarını dinlemek, beyanları ile yetinilmediği takdirde tespit edilecek komşu işyerlerinde çalışanların beyanlarına başvurmak, davacının sigorta sicil numarasının Kurumun hangi ünitesince verildiğini, hangi yılın ve ayın serilerinden olduğunu sormak, sigortalı işe giriş bildirgesindeki imzanın davacıya ait olup olmadığını belirlemek amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırmak, tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre fiili çalışmanın olup olmadığına karar vermek gerektiği ayrıca 11.10.1971 doğumlu davacının 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) geçici 54 maddesi delaleti ile 60/G maddesi uyarınca 18 yaşını doldurduğu 11.10.1989 tarihinden evvel sigortalı sayılması imkanı yasal olarak bulunmadığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. ... İş Mahkemesinin 03.03.2016 tarihli ve 2014/56 E., 2016/79 K. sayılı kararı ile; davacıya ait imzalarla 15.08.1989 işe giriş tarihli işe giriş bildirgesindeki imza arasında noktalama işaretinin yapılışı gibi özellikler yönünden benzerlikler görüldüğü, işe giriş bildirgesinin verilmiş bulunmasının en az bir günlük çalışmaya karine teşkil ettiği, taraflarca karinenin aksini gösterir taraflarca hiç bir delil sunulmadığı gibi, duruşmada dinlenen tanığın dahi çalışma olgusunu doğruladığı, bilirkişi raporu, tanık anlatımları ve sigorta belgelerinde davacının belirtilen tarihte dava dışı iş yerinde çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
10. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 13.06.2016 tarihli ve 2016/8659 E., 2016/9823 K. sayılı kararı ile; davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanun"un 3.maddesinin II numaralı fıkrasına, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun"un 1. maddesiyle eklenen (D) bendinde “El halıcılığı dokuma işlerinde çalışanlar hakkında yalnız iş kazaları ile meslek hastalıkları, analık ve hastalık sigorta kolları uygulanır. Ancak bunlar istekleri halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigorta kolları bakımından 85 inci madde hükmüne göre isteğe bağlı sigortalı olabilirler” hükmünün yer aldığı, 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanun"un 57. maddesiyle söz konusu hükmün yürürlükten kaldırıldığı ancak Kanun"da yürürlükten kaldırmaya yönelik yasama işleminin geriye yürütüleceğine ilişkin herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı, davacının dava dışı işyerinin halı dokuma atölyesinde 15.08.1989 tarihinde çalıştığının anlaşılmış olmasına göre ihtilaf konusu dönem itibariyle bentte yazılı nitelikteki hizmetin 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemenin Üçüncü Kararı:
12. ... İş Mahkemesinin 08.03.2018 tarihli ve 2016/165 E., 2018/79 K. sayılı kararı ile; işveren ... İç ve Dış Ticaret AŞ"ye ait "... İli ... Köyü" adresindeki halı dokuma unvanlı işyerinin 01.08.1987 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamına alındığı, 31.08.1989 tarihinde kanun kapsamından çıkarıldığı, işveren tarafından davacı adına 15.08.1989 tarihinde işe giriş bildirgesi verildiği, 1989 yılı Haziran ve Temmuz aylarına ilişkin olarak "Sigorta Primleri Bordrosu" düzenlendiğinin ... kayıtları ile sabit olduğu, yine dosya kapsamında bordro tanığının beyanı ile davacının bu işverene ait işyerinde 15.08.1989 tarihi itibariyle fiilen çalışmış olduğunun teyit edildiği, keza işe giriş bildirgesi verilmesinin en az bir günlük çalışmaya karine teşkil ettiğinin Yargıtayın emsal kararları ile de sabit olduğu, nitekim benzer uyuşmazlıklarda verilen davanın kabulüne dair kararların Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 16.11.2017 tarihli 2016/15282 E.-2017/9337 K., 2016/16248 E.-2017/9342 K. ve 2016/15755 E., 2017/9339 K. sayılı ilamları ile onandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Üçüncü Bozma Kararı:
13. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
14. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 07.02.2019 tarihli ve 2018/3577 E., 2019/720 K. sayılı kararı ile; “..Yerel mahkemece, Dairemizin bozma kararına uyulmasına karar verilmesine rağmen gereği yerine getirilmemiştir.Dairemizin 13.06.2016 tarih ve 2016/8659 Esas-2016/9823 Karar sayılı ilamında ""Somut olayda; davacının dava dışı işyerinin halı dokuma atölyesinde 15/08/1989 tarihinde çalıştığının anlaşılmış olmasına göre ihtilaf konusu dönem itibariyle bentte yazılı nitelikteki hizmetin 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği göz önünde bulundurulmaksızın Mahkemece yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olmuştur."" gerekçesiyle davanın reddi istenmiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. ... İş Mahkemesinin 13.06.2019 tarihli ve 2019/48 E., 2019/158 K. sayılı kararı ile: mahkemenin 2016/165 Esas 2018/79 sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dışı halı dokuma mahiyetli işyerinde 15.08.1989 tarihinde sigortalılık başlangıç tarihinin tespitinin istendiği eldeki davada; 506 sayılı Kanun"un 3. maddesinin II numaralı fıkrasına, 20.06.1987 tarihli 3395 sayılı Kanun"un 1. maddesiyle eklenen ve 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanun"un 57. maddesiyle yürürlükten kaldırılan (D) bendi dikkate alındığında uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık tespiti yapılıp yapılamayacağı ve buradan varılacak sonuca göre 15.08.1989 tarihinin davacının sigortalılık başlangıç tarihi olarak tespit edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddeleri hükümleri karşısında gerekçe içerip içermediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
19. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır" hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
20. Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir".
21. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
22. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
23. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde "zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)" olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
24. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s. 472).
25. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E, 2020/165 K; 04.02.2021 tarihli 2017/10(21)-1968 E., 2021/31 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
26. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
27. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
28. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
29. Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan mahkeme kararının bulunması zorunludur.
30. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK"nın geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin 2. fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
31. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK"un 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
32. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
33. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
34. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK"nın 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
35. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
36. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK"nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
37. Somut olayda; kararın Özel Dairece, 506 sayılı Kanun"un 3. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (D) bendi gereği 15.08.1989 tarihli çalışmanın ihtilaf konusu dönem itibariyle 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince uzun vadeli sigorta kollarına tabi zorunlu sigortalılık olarak değerlendirilemeyeceği ve davanın reddi gerektiği belirtilerek bozulduğu, mahkemece önceki hükümde direnildiği, direnme kararında önceki kararın gerekçesi ile bozma kararına yer verildikten sonra “..Mahkememizin 2016/165 Esas 2018/79 sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle anılan kararda direnilmesine..” yazılmak suretiyle direnildiği, bu hâli ile Anayasa"nın ve HMK"nın aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararının hangi neden ya da nedenlerle yerinde olmadığına ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür.
38. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa"nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
39. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında mahkemece önceki karara atıf yapan direnme kararının dosyanın geçirdiği aşamalar göz önünde bulundurulduğunda gerekçe olarak kabul edilmesi gerektiği, gerekçede hukukî açıklamalar yapıldığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesinin yeterli olduğu görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
40. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenlemeler ile ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.06.2021 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK"da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
HGK"nun 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas, ve 2010-108 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; "yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur." Bu unsurları taşımayan bir gerekçe, görünüşte gerekçe olup, yasada belirtilen unsurlara uygun yasa yolu denetimini mümkün kılan gerçek anlamda bir gerekçe değildir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece verilen direnme kararında maddi vakıalar delillerle birlikte değerlendirilmiş ve varılan hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığını gösteren açıklamalar da yapılmıştır. Kararda ayrıca bozma kararına da yer verilmiş ve mahkemenin direnmeye esas önceki kararının usul ve yasaya uygun olduğu da belirtilmek suretiyle direnildiği belirtilmiştir.
Direnme kararında bozmaya konu hususların da tartışılıp değerlendirilmesi gerekir ise de önceki karar bozmaya konu hususları da karşılayacak şekilde verilmiş ve direnme kararında aynı hususlar yer almış ise artık aynı hususların bozmayı karşılamak amacıyla bir kez daha tekrar edilmesine gerek yoktur.
Kararın bozmayı karşılayan gerekçe içermesi zorunluluğu mahkemenin önceki kararında tartışmadığı ancak bozmaya konu olan hususlarla ilgilidir. Bu konuda hükümde gerekçeye yer verilmemiş olması hâlinde taraflar bozmanın neden doğru olmadığı neden önceki kararda direnildiği konusunda gerekçe ile bilgilendirilmiş olmadıklarından gerekçeli karar hakkından mahrum kalacaklar ve direnme kararına karşı yasa yoluna başvurmaları gerekip gerekmediği konusunda aydınlanmış olmayacaklardır.
Somut olayda ise taraflar mahkemenin önceki kararında neden direndiğini karar içeriğinden anlayabilecek durumdadırlar. Buna rağmen direnmeyi karşılamak amacıyla aynı hususlara tekrar yer verilmesi gerektiğinden söz edilemez. Aksi takdirde mahkeme birbirinin tekrarı olan aynı hususlara yer vermiş olacağından bu usul ekonomisi ile de bağdaşmayacak ve bundan tarafların gerekçeli karar hakkı kapsamında elde edeceği bir yarar da olmayacaktır. Bozmaya konu hususları da karşılayan önceki kararın tekrarlanması ile hukukî dinlenilme hakkının gereği yerine gelmiş olduğundan direnme kararının gerekçesi adil yargılanma hakkı ve bu hak kapsamında kalan hukukî dinlenilme hakkı bakımından da yetersizlik taşımamaktadır.
Belirttiğimiz nedenlerle ön sorun bulunmadığı kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan direnme kararının bozmayı karşılayan gerekçe içermediği ve ön sorun bulunduğu gerekçesiyle kararın bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.