Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, miras bırakanları K.ın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak dava konusu 2272 ada 70 parsel sayılı taşınmazını davalılara temlik ettiğini ileri sürerek tapunun iptali ile miras bırakan adına tescilini olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, taşınmazda bulunan binanın yapım masraflarının S. tarafından karşılandığını, miras bırakanla davalı S.arasında bakım sözleşmesi ve vasiyetname bulunduğunu muvazaanın söz konusu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalılardan S.’e ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile temlik edildiği, miras bırakanın başkaca taşınmazlarının da bulunduğu, muvazaanın olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.6.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs.vekili Avukat M.U. ile temyiz edilen vs.vekili Avukat S. G.geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
- KARAR-
Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 18 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan Kahraman tarafından 16.4.2001 tarihinde davalılara satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere,uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer birsöyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacıların miras bırakanın çocukları, davalıların ise torunları olduğu akit tarihinde davalılardan Resul’ün 1990, C.in 1991 ve Kübra’nın ise 1994 doğumlu olduğu ve reşit olmadıkları, buna göre bir gelirlerinin bulunmadığı, taşınmazın satış tarihi değeri ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu, kaldı ki satış bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı, öte yandan, murisin sigortalı olup sosyal güvencesinin olduğu ve mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir.
Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın temlikteki amacının mirasçılardan mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK’nun 428.md. gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.