Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/5876
Karar No: 2015/5530
Karar Tarihi: 09.06.2015

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/5876 Esas 2015/5530 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2015/5876 E.  ,  2015/5530 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

    Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan 28.01.2015 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar .... mirasçıları ve arkadaşları vekili Av. ... tarafından istenilmekle, tayin olunan 26.05.2015 günü için yapılan tebligat üzerine, temyiz eden vekili Av. ... ... geldi, diğer taraftan ... ve arkadaşları vekili Av. .... geldi, başka gelen olmadı, açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Daha sonra dosya içindeki tüm belgeler incelenip, gereği düşünüldü:
    K A R A R
    Kadastro sırasında ...... köyü 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın, tarla niteliğiyle yüzölçümü açık bırakılarak, atalarından intikal etmekle ..."in zilyetliğinde olduğu, .... Genel Müdürlüğü yararına, tapuda kayıtlı irtifak hakkı bulunduğu,
    231 ada 91 parsel sayılı 2698,91 m2 yüzölçümündeki taşınmazın, ham toprak niteliğiyle dereden doldurulmak suretiyle tarla haline getirilmeye çalışıldığı, ... tarafından hak iddia edilmesi nedeniyle tesbit tutanağı düzenlendiği,
    142 ada 3 parsel sayılı sırasıyla 868,28 m2 yüzölçümündeki depo ve tarla, 142 ada 4 parsel sayılı 1058,88 m² yüzölçümündeki parseller, iki adet tek katlı ev ve tarla niteliğiyle, önceden bir bütün halinde, atalarından intikalen ..... oğlu ..."in zilyetliğindeyken, 2004 yılında ikiye bölerek, 142 ada 3 sayılı parselini kızı ....."a, 142 ada 4 sayılı parseli ise ...."a bağışladığı, halen onların zilyetliğinde olduğu,
    Ancak, 231 ada 29 ve 91, 142 ada 3 ve 4 sayılı bu parsellerin asliye hukuk mahkemesinin 1997/926 Esasına kayıtlı dava dosyasında dava konusu edildiğinden söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir.
    Asliye hukuk mahkemesinin 1997/926 Esasına kayıtlı dosyada davacılar ... mirasçıları ... ve arkadaşları tarafından davalı sıfatıyla , ...... köyü tüzel kişiliği ve ... aleyhine, 12.11.1997 tarihli dilekçede sınırları bildirilen dört parça taşınmazın ortak muris ..."e aitken ölümüyle tüm mirasçılarına kaldığı halde, sadece mirasçılardan ... tarafından zilyet edildiği, oysa mirasın paylaşılmadığı, yararlarına zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu, Medenî Kanunun 713. maddesi gereğince adına tescili istemiyle dava açmış; muteriz davacılar ..., ....., .... ve arkadaşları tarafından davalı sıfatıyla , ...... köyü tüzel kişiliği ve ..... aleyhine, Temmuz 1969 gün ve 63, 64 ve Şubat 1962 tarih 4 sıra numaralı tapu kayıtları kapsamında kaldığından, tapu maliki mirasçıları adına tescili istemiyle dava açmışlar; .... ve .... ise, 16.04.1996 tarihli dilekçesiyle ....."nin payını 30.11.1995 tarih ve 62991 sayılı satış vaadi sözleşmesiyle satın aldığı, bu payın adlarına tescili; ... ise, 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellerin, ortak murisi ..."den kalmadığı, eşi .... tarafından, ..... ...."den satın alındığı, buna ilişkin mahkemenin 1989/364 E. - 1998/804 K. sayılı kararı bulunduğu, diğer parsellerin ise atalarından kendisine intikal ettiği, 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellerin adına tescili istemiyle davaya katılmıştır.
    Davalar birleştirildikten sonra, çekişmeli yerler için kadastro tesbit tutanağı düzenlendiğinden, 3402 sayılı Kanunun 5 ve 27. maddeleri gereğince dava dosyası kadastro mahkemesine aktarılmıştır.
    Mahkemece, .... ve arkadaşlarının davasının reddine, çekişmeli ...... köyü 231 ada 91 sayılı parsele yönelik tüm davaların reddiyle bu parselin tespitteki niteliğiyle adına tapuya tesciline, çekişmeli 142 ada 3 ve 4 sayılı parsellere yönelik diğer davaların reddine, ..."in davasının kabulüyle bu parsellerin tesbitteki nitelikleriyle katılan adına tesciline, davacı ... ve arkadaşlarının 231 ada 29 parsele yönelik davalarının kabulü ile payları oranında ... mirasçıları ... ve arkadaşları adına tapuya tesciline ilişkin verilen karar, ...., , ... ve arkadaşları tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından bozulmuştur.
    Dairece, 26.02.2013 gün ve 2013/143-1904 sayılı bozma ilâmında sair hususların incelenmediği belirtilerek özetle; “...davacılardan ...."nin öldüğünün, adı geçenin tüm mirasçılarına yöntemince tebliğe edilerek, dava hakkında bilgilendirilmeleri ve davacı sıfatıyla davayı takip edebilmelerine olanak tanınması, bu şekilde taraf teşkilinin sağlanması gerekirken, bu hususa riayet edilmeksizin yargılamaya devam edilip, tahkikat sona erdirilerek, esas hakkında bir karar verilmesi, 3402 sayılı Kanunun 31. maddesi gereğince, taraflar arasında karşılıklı davacı ve davalı sıfatı bulunup bulunmaması da gözetilerek avukatlık ücretine karar verilmesi gerekirken yargılamaya devamla hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır...” denilmiştir.
    Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davacılar ... ve arkadaşlarının davasının reddine, katılan ..."in 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin açtığı davanın kabulüne, diğer taşınmazlara ilişkin açtığı davanın reddine, davacı ... ve arkadaşlarının 231 ada 29 parsel sayılı taşınmaza ilişkin açtıkları davanın kabulüne, diğer taşınmazlara ilişkin açtıkları davaların reddine, çekişmeli 231 ada 91 parselin tesbit gibi adına, 231 ada 29 parselin ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... adına paylı olarak, 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların katılan ... adına tesbit ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacılar .... ve arkadaşları vekili tarafından tüm parsellere, katılan ... tarafından 231 ada 29 ve 91 parsellere ve tarafından ise 231 ada 29 ve 142 ada 3 ve 4 parsellere yönelik temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
    Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu, daha sonra 1981 yılında yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinden önce kesinleşmiş olan, aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu, 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.
    1) vekilinin 231 ada 29 ve 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda;
    İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından orman kadastrosu, eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğu anlaşıldığına ve adına tescil kararı verilen kişiler yararına 3402 sayılı Kanunun 14. maddesinde yazılı kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu belirlenerek ve Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 1989/364 E. - 1998/804 K. sayılı kararı da nazara alınarak yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    2) Asli katılan ... tarafından 231 ada 29 parsele ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
    Çekişmeli taşınmazın ortak muris ..."den intikalen geldiği, mirasçılar arasında taksim yapıldığının veya katılan davacı ..."in iddia ettiği gibi bir başkasından satın alındığının ispatlanamadığından, katılan davacının bu parsele ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
    3) Asli Katılan ... ve davacılar .... mirasçıları ve arkadaşlarının 231 ada 91 parsele ilişkin temyiz itirazları yönünden;
    Çekişmeli taşınmazın dere yatağı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğu anlaşıldığından bu parsele ilişkin açılan davaların reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 3402 sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca dere yataklarının sınırlandırmaya tabi bulunmadığından tescil harici bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, hüküm yerinde özel mülkiyete tabi olacak şekilde adına tesciline karar verilmesi doğru değil ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; hüküm fıkrasının 2 numaralı bendinde yer alan “bu parselin kadastro tespit tutanağındaki vasıfla adına tespit ve tapuya tesciline” cümlesinin hüküm fıkrasından çıkartılarak, bunun yerine “çekişmeli taşınmazın dere yatağı olması nedeniyle özel mülkiyete ve sınırlandırmaya tâbi bulunmadığından tesbit harici bırakılmasına” cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.
    4) Davacılar .... mirasçıları ve arkadaşlarının 231 ada 29, 142 ada 3 ve 4 parsellere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi sonucunda ise;
    Mahkemece, dava konusu taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının zilyedi yararına hukuki kıymetlerini kaybettikleri ve kazandırıcı zamanaşımı koşullarının davalılar yararına oluştuğu gerekçesiyle davacıların davasının reddine karar verilmiş ise de, davacıların dayandıkları tapu kayıtlarının uygulamasına ilişkin olarak yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir.
    Muteriz davacılar tarafından açılan davada; çekişmeli taşınmazların Temmuz 1969 tarih 63, 64 ve Şubat 1962 tarih 4 sıra sayılı tapuların kapsamında kaldığından katılanların dayandığı tapu kaydının mükerrer tapu olduğunu savunmuşlar, yargılama aşamasında başkaca delillere de dayanmalarına rağmen dayanılan tapu kayıtları ve delilleri taşınmazlara denetime elverişli ve yeterli kanaat oluşturacak şekilde uygulanmadığı gibi davanın tarafları arasında çözülmesi gereken, çekişmeli taşınmazın, cinsi ..... Vakfı olan ......, ... ve .... - ... Çiftlik tapuları kapsamında olup olmadığı, bu tapu kayıtları kapsamında ise, geldisi olan ..... Vakfının mülk araziden tahsis edilen, sahih ve icareteynli vakıf olup olmadığı, Mart 1290 tarih 18, 19 ve 20 numaralı çiftlik tapularından paylaşım ve intikal yoluyla oluşan Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapularda malik olarak görülen ... kızı ....."ın kök tapu kaydı maliki ... (...) Efendi"nin kızı olup olmadığı, tapu kayıtlarının doğru temele dayanıp dayanmadığı ve düzenli şekilde intikallerinin yapılıp yapılmadığı ve yine 1948 yılında ölen .... kızı Habibe Hanımın davacı kişilerin miras bırakanı olup olmadığı, tapu kayıtlarının sahih esasa dayanıp dayanmadığı, çekişmeli taşınmazın bilinen en eski tarihte kimin tarafından kullanıldığı, kimden kime kaldığı, kadastro mahkemesine aktarılan tescil davasında dayanılan zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden 10 yıl önceye uzanıp uzanmadığı, Arazi Kanunnamesinin 20 ya da 78. madde hükümlerinin yürürlükte olup olmadığı ve somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; davacıların dayandığı tapu kayıtlarının ...... (...... çiftliği), ..... (..... çiftliği) ve ..... (..... Çifliği) köylerinde yapılan kadastro işlemlerinde revizyon görüp görmediği, görmüş ise hangi parsellere revizyon gördüğü, hükmen uygulanmış ise hangi parsellere uygulandığı, harita, plan ya da krokisinin bulunup bulunmadığı, değişebilir sınırlar içerip içermediği, sınırları itibariyle ya da miktarı ile çekişmeli parseli kapsayıp kapsamadığı, kayıt fazlasının nereden kaynaklandığı, zilyetlik yoluyla edinilip edinilemeyeceği, zilyetlik yoluyla kazanma iddiasında bulunan kişiler için bu koşulların oluşup oluşmadığı, adlarına tescil kararı verilen kişilerin zilyetliklerinin kiracı sıfatıyla mı yoksa malik sıfatıyla mı olduğu, zilyetlerin, tapu malikleri ve maliki evvellerine kira ya da benzeri bir ödeme yapıp yapmadıkları, çiftlik tapu malikleri ile ...... köyünden 79 kişi arasında görülüp kesinleşen ...... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 - 51 sayılı kararının ve davacıların sunduğu diğer kararların, davanın tarafları için kesin hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın bu kararların kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin hususlar çözüme kavuşturulmamış, taraflarca ileri sürülen deliller gerektiği şekilde irdelenmemiş, hangi delile niçin değer verildiği ya da niçin değer verilmediği, hangisinin diğerine üstün tutulduğu konusunda yeterli açıklama yapılmamış, iddia ve savunmada ileri sürülen hususlar cevaplanmamıştır.
    3402 sayılı Kanunun 26 ve devamı maddelerinde kadastro mahkemesinin yargılama usûlî düzenlenmiştir. İstisnalar dışında, kadastro mahkemesi de, genel mahkemelerde olduğu gibi, tarafların iddiaları ve savunmaları ile bağlı olup, aynı yere ilişkin olsa bile, farklı dosyalarda sunulan delillere dayanılarak, hüküm kurulamaz. Başka deyişle, istisnalar dışında, kadastro mahkemesinde de, delillerin taraflarca sunulması ve dosyasının taraflarca oluşturulması ilkesi geçerlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ile dayanılan deliller, kesin ya da takdiri delil olmasına göre mahkemece tek tek değerlendirilmelidir.
    Mahkemece, çiftlik tapu kaydına tutunan davacı gerçek kişilerin iddiaları ve sundukları deliller, dayandıkları tapu kayıtları yöntemince uygulanmamış, tapu kaydı uygulaması yönünden, Kadastro Mahkemesinin 05.04.2001 gün ve 1996/11-16 sayılı kararı kesin hüküm olarak kabul edilmiş ve bu dosyadaki tapu uygulamasına dayanılmışsa da, bu karar, o davanın tarafı olan tapu malikleri .... ve paydaşları yönünden Kadastro Kanunun 34. maddesi gereğince kesin hüküm oluştursa da, Kadastro Mahkemesinin sözü edilen 1996/11 E. sayılı dosyasında taraf olmayan ve bu dosyanın davacıları olan ve zilyetlikle edinme iddiasında bulunan gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı gözetilmemiştir.
    Tapu kaydına dayanan davacıların tapuları hakkında verilen Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün ve 1977/11819-13674 sayılı ve 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 gün ve 2001/418-2033 sayılı kararlarında açıklandığı gibi, Medenî Kanunun 04 Nisan 1926 tarihinde yayımlanıp 04 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 29 Mayıs 1926 tarihli ve 864 sayılı Tatbikat (Uygulama) Kanununun 43. maddesinin “Kanunu Medeniye, Borçlar Kanunu ve bu Tatbikat Kanununa aykırı olan hükümler ile “mecelle mülgadır” hükmüyle, Mecelle ve Medenî Kanuna aykırı olan diğer eski mevzuat açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunu, kaldırılan bu kanunlar arasında sayılmamıştır.
    Medenî Kanunun yayınlandığı tarihten sonra ve fakat yürürlük tarihinden önce, kabul edilen 02.05.1926 tarih 837 sayılı Kanunla, Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığına göre, Arazi Kanunnamesinin diğer maddelerinin (özellikle Arazi Kanununun mera, yaylak ve kışlaklarla Medenî Kanuna aykırı olmayan diğer hükümlerinin) yürürlükte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, nitekim 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanununun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmış olması ve 27.01.1943 gün ve 5/7 sayılı ve yine 09.02.1944 gün ve 4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında, 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 45. maddesinin, Medenî Kanunun 658 ve 659. maddeleriyle zımnen yürürlükten kaldırıldığı, ancak, diğer maddelerinin halen yürürlükte olduğunun kabul edilmesi, yine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 27.04.1949 gün ve 1948/7 - 1949/7 sayılı kararıyla da Arazi Kanunnamesinin 78. maddesi hükmüne değer verilmesi nedenleriyle, Arazi Kanunnamesinin Medenî Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada konuyla ilgili 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunun kabulü ile somut olayda anılan kanun hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının araştırılıp tartışılması gerekmektedir.
    Mahkemece, tapu kaydının çekişmeli parselleri kapsamadığı, bir an için kapsadığı kabul edilse bile, taşınmazların Medenî Kanunun yürürlüğünden önce tapu malikleri dışındaki kişiler tarafından 10 yıldan fazla süreyle zilyet edilmesi nedeniyle, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydına değer verilemeyeceği kabul edildiğine göre, dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmaza uyup uymadığı, başka bir anlatımla dava konusu taşınmazın davacılar ve katılan gerçek kişilere ait tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı konusunda yapılan uygulamanın yetersiz olması bir yana, zilyetliğe dayanan davacı ve önceki zilyetlerin Medenî Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce zilyet olup olmadıkları, zilyetlikleri varsa ne zaman ve ne şekilde başladığı, zilyetliğin çekişmesiz, aralıksız, malik sıfatıyla devam edip etmediği konularındaki araştırma ve bu konuda toplanan deliller de hüküm kurmaya yeterli değildir. Çiftlik sahibi tapu kaydı maliklerinin dayandığı kesinleşmiş mahkeme kararları, komisyon kararları, vergi kayıtları, şer’i mahkeme ilâmları, kamulaştırma kararları, .... Yönetiminin yaptığı incelemeler ve raporlar ile şer’iye defteri örnekleri, bir kısım köylülerin çiftlik arazilerini kira ve icar vererek kullandıklarına dair 1940 yılından sonra noterde verdikleri taahhütnameler ile diğer deliller karşısında, yerel bilirkişi ve tanık sözlerine ne şekilde değer verildiği, çekişmeli taşınmaza önce ya da şimdi zilyet olan gerçek kişiler ile bu deliller arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, zilyetliğe esas sözleri hükme esas alınan yerel bilirkişi ve taraf tanıkları ile bir kısım tapu malikleri muteriz davacılar arasında aynı nitelikte davalar olup olmadığı araştırılmamış ve irdelenmemiştir.
    Oysa, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukukî Dinlenilme Hakkı” gereğince, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
    O halde, mahkemece; aynı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği anlaşıldığından, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesi, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, muteriz davacılar .... mirasçıları ve arkadaşlarının dayandığı delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
    Tapu kayıtlarında geçen ......, ..... (.....-....., .....), ... (...), ..., ... (....) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idari sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) tarihli Mülkname, ..... Vakfıyesine ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih (12 Ramazan 1263 (1847)) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, ...... Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 ... (...) çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, ..... ve ..... çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı ... (...) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı ..... - ..... Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, ...... Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve Genel Müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
    Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemedeki tüm dosyalar ve tapu sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli, Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
    Sözü edilen tapu kaydına dayanılarak halen ..... Asliye, Sulh ve Kadastro Mahkemelerinde devam eden davaların konusu ve kimler arasında görüldüğü, sonuçlanan davalar varsa bunların konusu ve neticesi hakkında tarafların hazırlayacağı dava listesi kendilerinden alınmalı, esas defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak aynı türden uyuşmazlıklar tutanak ile belgelenmeli,
    Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, ..... Vakfının mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli, muteriz davacıların tapu kayıtlarının tesis ve tedavüllerinin nitelikleri ve mevzuat karşısındaki geçerlilikleri konuları üzerine değişik zamanlarda, üniversite öğretim üyelerinden 6100 sayılı HMK"nın 293. maddesi hükmü uyarınca aldıkları bilimsel mütalaalar incelenmeli, gerekirse bu uzman kişiler HMK"nın 293/2. maddesi uyarınca dinlenilmeli,
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,
    Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
    Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; ..... Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: ...... sancağında, ... kazasında vaki bir tarafı ... ve bir tarafı ... ve bir tarafı .... ve .... müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda ...... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, ... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve ..... çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise, bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan ..... maa ..... çiftliği, ...... çiftliği ve ... çiftliği tapularında ..., ..., ... sınırlarının ortak sınır, ..... (...), ...(...) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde devlet ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun devlet ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince kayıt kapsamının yüzölçümüne değer verilerek saptanacağı, ...... Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, ..... maa ..... çiftliği tapusunun ..... köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı gözönünde bulundurularak, tapu kayıtları yerine uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile ..... (...) ve .. (...) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında Löngöz köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilerek kayıtlar 3402 sayılı Kanunun 20 ve 21. maddeleri hükmüne göre, sabit sınırlarla bağlantısı kesilmemek suretiyle, bu sınırlardan başlanarak, genel kadastroda revizyon gördüğü, çiftlik tapu sahipleri adına kesinleşen parseller de dikkate alınmak suretiyle uygulanarak, kayıtların yüzölçümüyle kapsadığı alanlar tereddüte yer bırakmayacak biçimde belirlenmeli, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli;
    Daha sonra, dosyaya getirtilen en eski tarihli hava fotoğrafları, memleket haritaları, amenajman planları ve orman kadastro haritası ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadığı alanlar içinde kalıp 4785 sayılı Kanun hükümlerine göre devletleştirilen orman alanları belirlenmeli, yüzölçümüyle geçerli kapsamı dışında kalan orman alanlarının, 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre zaten devlet ormanı sayılması nedeniyle, devletleştirmeye ve iadeye konu edilemeyeceği gözetilmeli, devletleşen orman alanları var ise, bu alanlarının yüzölçümü, tapu kayıtlarının yüzölçümünden düşüldükten sonra, artan bölümün tarım alanları ve yerleşim alanları için hüküm ifade edeceği, başka deyişle birbirlerine sınır olduğu ve toplam 14000 dönüm yüzölçümünde olduğu anlaşılan bu üç tapu kaydının yüzölçümüyle kapsadıkları alan içinde kalan ormanların devletleştirme kapsamında olduğu göz önünde bulundurularak, devletleştirilen orman alanının yüzölçümü, tapu kaydı miktarından düşüldükten sonra, kalan miktarın bir bütün halinde çiftliğin tapu kaydı kapsamındaki diğer araziler olabileceği düşünülerek muteriz davacıların tapu kayıtlarının kapsamı belirlenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, tapu kayıtlarının sınırları, yüzölçümü ile kapsadığı alanları ve devletleştirilen orman alanlarını birlikte gösterir ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli ve düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
    Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın, muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı ile kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kalması ve nitelik yitirdiği gerekçesiyle orman sınırı dışına çıkarıldığının belirlenmesi halinde, 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. madde ile mi yoksa 3302 sayılı Kanun ile değişik 2/B madde çalışması ile mi dışarı çıkarıldığı belirlenerek, dayanılan tapu kaydı malikleri adına mı yoksa adına mı orman sınırı dışına çıkarıldığı tesbit edilmeli, adına orman sınırı dışına çıkarıldığının belirlenmesi halinde ise, bu neviden taşınmazların 6831 sayılı Kanuna 5831 sayılı Kanunla eklenen ek madde 10 uyarınca orman sınırları dışına çıkarılma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemeyeceğinden, niteliği belirlenmek suretiyle adına tesciline karar verilmelidir.
    Şayet, dava konusu taşınmazın davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı içinde kaldığı ve orman tahdidi dışında olduğu belirlendiği takdirde; kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme iddiasında bulunan davalı gerçek kişi ile tapu kaydına tutunan davacı gerçek kişilerin tanıkları ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenip, zilyetliğin kiracı ya da malik sıfatıyla olup olmadığı, Medenî Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl öncesine dayanan zilyetlik olup olmadığı, varsa zilyetliğin başlangıcının ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı sorulup, somut olaylara dayalı yeterli ve kesin yanıtlar alınmalı, bir birinin tekrarı niteliğindeki soyut sözlerle yetinilmemeli, tarafların dayandıkları deliller ile özellikle Asliye Hukuk Mahkemesinin 1988/333 E. - 1994/51 K., ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 1960/104 E. - 1961/25 K. sayılı kararları ile 1989/103 Esas sayılı dava dosyası krokileri yerine uygulanmalı, çiftlik ve tapu sahipleri tarafından sunulan kiralamaya ilişkin 1940 yılından sonra noterde düzenlenen taahhüt senetleri kendilerine okunarak, bu belgelerde söz edilen kişi ve taşınmazlar ile çekişmeli taşınmazın ve taşınmaza zilyet olanın ilgisinin olup olmadığı hususundaki bilgileri sorulmalı, bu deliller karşısında bazı dosyalarda davacı, bazılarında davalı durumunda olan köylülerin zilyetliğinin asli zilyetlik olup olmadığı değerlendirilmeli, Türkiye genelinde 1936-1937 yıllarında arazi ve bina vergi yazımı yapıldığından ......, ..... (.....söğüt, .....), ..., ... (....) köylerinde bu yıllarda vergiye kayıt edilen arazi ya da bina olup olmadığı....nden sorularak varsa getirtilip yerine uygulanmalı, bu köyde, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan gerçek kişiler, bunların bayi yada murislerinin, o yıllara ait hiç vergi kaydı yoksa bunun nedeni araştırılmalı, 1926 yılından önce asli zilyet olan kişilerin 1936 - 1938 yıllarında sahip oldukları yerleri vergiye kayıt ettirmemiş olmalarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, köylülerin vergi kayıtları olmayıp, çiftlik sahiplerinin vergi kayıtları olması halinde bu durumun köylülerin ...... köyü arazilerine o yıllarda aslî zilyet olmadıklarının karinesi sayılıp sayılmayacağı tartışılmalı, muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamında kalması ve tapuların sahih ve geçerli olduğunun kabul edilmesi halinde davacı gerçek kişiler adına tesciline karar verilmelidir.
    Yukarıda anlatılan şekilde yapılacak uygulama ve değerlendirme sonucunda, dava konusu taşınmazın muteriz davacıların dayandığı tapu kaydı kapsamı ve orman tahdidi dışında kaldığı belirlendiği ya da tapu kaydı kapsamında kalmakla birlikte tapu kaydının, davalı yararına hukukî kıymetini kaybettiği kabul edildiği takdirde ise, kazandırıcı zamanaşımı koşullarının oluşması nedeniyle şimdi olduğu gibi çekişmeli 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazların katılan davacı ... adına, çekişmeli 231 ada 29 parsel sayılı taşınmazın ise katılan davacılar .... ve arkadaşları adına tesbit ve tesciline karar verilmelidir.
    SONUÇ: 1) Yukarıda birinci bentde açıklanan nedenlerle; vekilinin 231 ada 29 ile 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE,
    2) İkinci bentde açıklanan nedenlerle; katılan davacı ..."in 231 ada 29 saylı parsele ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE,
    3) Üçüncü bentde açıklanan nedenlerle; davacılar .... mirasçıları ve arkadaşları vekili ve katılan davacı ..."in 231 ada 91 parsele ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından mahkemece kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, 3402 sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca dere yataklarının sınırlandırmaya tabi bulunmadığından tescil harici bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, hüküm yerinde özel mülkiyete tabi olacak şekilde adına tesciline karar verilmesi doğru değil ise de, bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; hüküm fıkrasının 2 numaralı bendinde yer alan “bu parselin kadastro tespit tutanağındaki vasıfla adına tespit ve tapuya tesciline” cümlesinin hüküm fıkrasından çıkartılarak, bunun yerine “çekişmeli taşınmazın dere yatağı olması nedeniyle özel mülkiyete ve sınırlandırmaya tabi bulunmadığından tesbit harici bırakılmasına” cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve 6100 sayılı Kanunun geçici 3. maddesi atfıyla HUMK’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması nedeniyle 1.100.-TL vekalet ücretinin davacılar .... mirasçıları ve arkadaşları ile katılan ..."den alınarak Hazineye verilmesine, yatırdıkları temyiz harçlarının istek halinde iadesine,
    4) Dördüncü bentde açıklanan nedenlerle davacılar .... mirasçıları ve arkadaşları vekilinin 231 ada 29, 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile bu parsellere ilişkin hükmün BOZULMASINA, temyiz duruşmasında kendilerini vekil ile temsil ettirmediklerinden yararlarına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına taraflarca 6100 sayılı HMK"nın geçici 3. maddesi atfıyla HUMK"nun 388/4. (HMK m. 297/ç) ve HUMK"nın 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilâmının tebliğinden itibaren ilâma karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 09/06/2015 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

    KARŞI OY YAZISI

    Dairemizin sayın çoğunluğunun 1 ve 2. bentlerde yazılı görüşleri ile 3. bende ilişkin, Arazi Kanununun 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu ve tapu kayıtlarının uygulamasının yeterli bulunmadığı yönündeki görüşleri ile aşağıda yazılı hususlar dışında kalan düşüncelerine genel olarak katılıyorum. Ancak, somut olayda sayın çoğunluğun, çekişmeli 231 ada 29, 142 ada 3 ve 4 parsel sayılı taşınmazlarda Arazi Kanununun 20 ve 78. maddesinde yazılı koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda araştırmanın yeterli olmadığına dair düşüncesine katılamıyorum:
    Tapu kayıtlarına dayanan davacılar, çekişmeli taşınmazların tapu kayıtları kapsamında kaldığını ve zilyetlerin, asli zilyet değil, kendi icarcıları olduğunu iddia etmişlerdir.
    Davacılar taşınmaz üzerindeki diğer taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de, doğrudan çekişmeli taşınmazlarla ilgili kira sözleşmesi, mahkeme kararı, tanık beyanı vb delil ibraz edemedikleri gibi, davalıların arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu isbat da edememişlerdir. Buna mukabil, yapılan keşiflerde dinlenen 1928 doğumlu yerel bilirkişi ile 1338, 1928, 1933 ve 1942 doğumlu tanıklar zilyetlerin atalarından intikalen çok uzun yıllardır taşınmazlara zilyet olduğunu, tapu kaydına dayanan davacıları hiç tanımadıklarını, bu kişilerin tutundukları kök tapu kayıtlarında ismi geçen kişileri de tanımadıklarını, dava konusu taşınmazları icarla kullandırdıklarını da duymadıklarını, eğer böyle bir şey olsaydı, köy yerinde duyulmamasının mümkün olmayacağını, bu kişilerin 1970"li yıllarda kadastro yapılırken ortaya çıkarak hak iddia etmeye başladıklarını, köyde yerleri olduğunu duymadıklarını bildirmişlerdir. Bugün itibariyle artık 1338 ve 1928 doğumlu yerel bilirkişi ve tanıkdan daha yaşlı tanık bulma imkanı yoktur; başka bir anlatımla mahkemece mümkün olabildiğince yaşlı kişiler dinlenmiştir. Dosya kapsamından, taşınmazın insan ömrünün şahit olabileceği sürece zilyetliğe dayanan tarafça malik sıfatıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kadastro tespitleri yapılana kadar bu zilyetlik hiçbir şekilde itiraza uğramamıştır. Bir insan ömrünün şahit olabileceği süredir taşınmazı itirazsız ve müdahalesiz şekilde malik sıfatıyla kullanan kişilerin zilyetliğinin daha önce de bu yeri kullandığının kabulü hayatın olağan akışı gereğidir. Bir taşınmaza tapu ile malik olduğunu iddia eden kişilerin insan hayatını aşan sürece kullanıma ses çıkarmamaları ve her zaman tapu kaydına dayanarak dava açma hakları, kira ilişkisi varsa kira sözleşmesi yapma imkanları bulunduğu halde, salt zilyetliğe dayanan tarafın zilyetliklerinin malik sıfatıyla devam ettiği hususunda tanıktan başka dayanabileceği bir delil bulunmamaktadır. İnsan ömrünü aşan bir süre önce cereyan eden olaya tanık bulmak imkansızdır. Zilyetliğe dayanan taraftan böyle bir talepte bulunmak da hukuka uygun değildir. Bu durumda davalının taşınmaz üzerindeki zilyetlik süresinin Arazi Kanununun 20. maddesinde öngörülen süreye ulaştığının kabulü zorunlu bulunmaktadır.
    Tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamakta ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle, dosya kapsamından taşınmazın Medenî Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile zilyetliğe dayanan tarafça zilyet edildiği, bu zilyetliğin Medenî Kanunun yürürlüğünden sonra da kadastro tesbitine kadar kesintisiz devam ettiği, bu suretle tapu kaydının zilyetler yararına hukukî kıymetini kaybettiği anlaşılmaktadır. Tapu kaydının çekişmeli taşınmazları kapsadığı saptansa dahi açıklanan olgular karşısında Şevval 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri uyarınca hukukî kıymetini kaybettiği saptandığına göre, kaydın mahalline yeniden uygulanıp kapsam belirlenmeye çalışılmasında bir yarar bulunmamaktadır.
    Yukarıda açıkladığım nedenlerle hükmü temyiz eden N. Mümtaz Şerefli mirasçıları ve arkadaşlarının temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılamıyorum.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi