Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, 81 parsel sayılı taşınmazdaki 4/10 payını davalı oğlu O.. ölünceye kadar bakma akti ile temlik ettiğini, onunda önce arkadaşı İ."e sonra bacanağı E."e daha sonra da kayınbiraderi olan davalı U.a devrettiklerini; davalı O."ın akdin gereklerini yerine getirmediğini ve diğer davalı ile dahili davalılara yapılan temliklerin muvazaalı olduğunu, oğlu tarafından kandırıldığını ileri sürüp, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı U.; 4.el konumunda olduğunu, tapu kaydına güvenerek iyiniyetli iktisabının Türk Medeni Kanununun 1023.maddesi gereğince korunması gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.
Davalı O.; akde aykırılık ve muvazaa iddialarının doğru olmadığını, davacının yasal ipotek hakkını tescil ettirmediğini, beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Dahili davalılar, dava konusu taşınmazı alım ve satımlarının gerçek olup, muvazaalı işlem yapmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, önceden verilen kararın Dairece " kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir."gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının kanuni ipotek hakkını kullanmayacağını tescil sırasında belirttiğini, dava açılmadan çok önce satış işleminden haberdar olduğu ve taşınmazın sürekli eldeğiştirdiği, muvazaalı olarak satıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştirKarar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 24.6.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat E.Ö.K. ile geldi davetiye tebliğe rağmen temyiz edilenler ve vekili avukatlar gelmediler, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü Dava, akde aykırılık, hile ve muvazaa hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece hükmüne uyulan bozma karar gereğince, işlem ifa edilerek davanın reddine karar verildiği görülmektedir.
Davacı, 81 parsel sayılı taşınmazdaki maliki olduğu 4/10 payını ölünceye kadar bakma akti ile davalı oğlu O."a temlik ettiğini, buna karşın akit gereklerinin davalı tarafından yerine getirilmediği gibi, muvazaalı olarak diğer davalı ve dahili davalılara intikal ettirdiğini ve bu şekilde oğlu tarafından kandırıldığını ileri sürerek, eldeki davayı açmış; mahkemece davacının tescil istem belgesinde " kanuni ipotek hakkını kullanmayacağını" belirttiği gerekçe yapılmak suretiyle davanın reddine karar veriilmiştir.
Bilindiği üzere ölünceye " kadar" bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım borçlusuna devir ve temlik edilen taşınmazın başkasına devredilmesini önleyen bir yasa hükmü yoktur".Esasen bu husus mülkiyet hakkının doğal bir sonucudur".
Nevar ki ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım alacaklısı hayatı boyuncu bakılıp gözetilmeyi isteme gibi daha az teminatlı bir kişisel hak karşılığında taşınmazının mülkiyetini devretmektedir.İşte yasa koyucu sözleşmenin yanları arasındaki bu dengesizliğı gidermek amacıyla bakım alacaklısı yararına devrettiği taşınmaz üzerinde Medeni Kanunun 807 ve 808. maddeleri yanında Borçlar Kanununun 513.maddesi ile de yasal bir ipotek hakkı bahşetmiştir.
Ancak, bakım alacaklısı yasalarla kendisine tanınan bu ipotek hakkını temlik tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde herkese karşı ileri sürebilirsede, söz konusu hak düşürücü süre geçtikten sonra üçüncü kişilere karşı ipotek hakkını kullanabilmesi tapu siciline tesçil ettirmesine bağlıdır.Başka bir anlatımla; bakım alacaklısının, değinilen hak düşürücü süre içerisinde tapuya tesçil ettirmediği takdirde yasal ipotek hakkını, muvazaalı temliklar dışında üçüncü kişilere karşı kullanmasında yasal bir olanak yoktur.
Buna göre yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davacının yasal ipotek hakkını kullanmamış olmasının akde aykırılıktan bahisle dava açılmasına engel teşkil etmeyeceği açıktır.
Mahkemece, dinlenilen tanık ifadelerinden; bakım borçlusu olan davalı O."ın dava açılmasından 1,5 sene önceki sürede davacıya bakmakla beraber son 1,5 yıl içerisinde ekonomik durumunun bozulduğunu ve bu sebeple davacıya bakıp gözetmediği; kaldıki, bakım borçlusunun eşi ile davacının arasının açıldığı ve bu nedenle davacıyı bakım borçlusu davalının evine alarak birlikte yaşama ortamının kalmadığı anlaşılmaktadır
Diğer taraftan, davacının aynı akitle davalıya temlik ettiği payın dışında 4/10 payını da dava dışı oğlu M.."e aynı sebeple temlik ettiği ve davacıya halen onun baktığı davacının kendi beyanıyla sabittir.
Öyle ise; Borçlar Kanununun 517/son maddesi hükmünün olayda gözetilmek suretiyle taraflar arasındaki çekişmenin çözüme kavuşturulması gerekeceği açıktır.Buna göre, hakim mukaveleyi fesih edecek yerde iki taraftan birisinin talebi ile yahut re"sen artık birlikte yaşamalarına nihayet verip, buna mukabil bakım alacaklısına kaydı irat ile bir irat tahsis edebilecektir.O halde, somut olayın işleyiş tarzı itibariyle bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanının bulunmadığı gibi, büyük ölçüde sınarlandırdığıda sabittir.
Hal böyle olunca, Borçlar Kanununun 517/son maddesi hükmü gözetilerek yanların özel ve ekonomik sosyal durumları araştırılarak davacı yararına uygun bir irat tahsisi suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle davanın tümden reddi doğru değildir.Esasen davalı O.ın vekilinin 15.11.2007 tarihli son otorumdaki beyanıyla uygun bir iradın tahsis edilmesini kabul ettiği görülmektedir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına , peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.