Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakan babası R. A."un 1804 ada 6 parsel sayılı taşınmazdaki 3/4 payını davalı Konut Yapı Kooperatifine tapuda satış göstermek suretiyle temlik ettiğini temlik edilen pay karşılığı olarak miras bırakana bir daire, kızı davalı S."ya bir daire ve oğlu davalı V.a 3 adet dairenin tamamı ile bir dairenin % 45 payının tahsis edildiğini, miras bırakanın mirastan mal kaçırmak amacıyla hareket ettiğini, davalılar V.ve S. nın kooperatife bedel ödemediklerini, kendilerine yapılan tahsisin karşılığının miras bırakan tarafından kooperatife temlik edilen taşınmazdaki 3/4 payın oluşturduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescili olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalılar S.ve V.bedel karşılığı kooperatife üye olduklarını iddianın doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlar, davalı kooperatif ise davaya yanıt vermemiştir.
Mahkemece, tapu iptali ve tescili isteği yönünden miras bırakan tarafından davalı kooperatife bedeli karşılığı satış işlemi ile pay temlikinin yapıldığı, muvaazaa iddiasının kanıtlanamadığı, tenkis isteği bakımından ise saklı payı ihlal kastının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, Borçlar Kanununun 18.maddesinden kaynaklanan muris muvazaası nedeniyle pay oranında iptal ve tescil olmadığı takdinde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakan sıfatı ile davalılardan oğlu V.ın ....... Konut Yapı Kooperatifinde kurucu üye ve ortak oldukları miras bırakan R.ile dava dışı diğer paydaş S.A."nin Kooperatif ile "satış vaadi ve daire karşılığı İnşaat sözleşmesi yaptıkları 2.7.1998 tarihli bu sözleşmede; muris R.ın "1804 ada 6 parseldeki 3/4 payını 6 milyar TL.ya satmayı taahhüt ettiği, satış bedelini aldığı; bu parsele 1 milyar liranın kooperatifte ödendiği bir daire almayı kabul ettiği; murisin bu yolla ortak olduğu aynı gün miras bırakan ile dava dışı S. ile Kooperatif arasında tapuda akit düzenlendiği ve paylarının temlik edildiği; sonradan muris R.kooperatif yöneticisi olduğu mahkemece davalı Yapı Kooperatifinin kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinden muris R.ın 1000-YTl. davalı V.ın 3.700-YTL. sını 10.7.1998 tarihinde kooperatifin banka hesabına yatırdıkları; davalı S."nın ise 20.8.1998 tarihinde 1000-YTL.sını hesaba yatırdığının saptandığı; bu ödemelerin miras bırakanın hesabından yapıldığı, miras bırakanın satım ihtiyacının davalılara alım gücünün bulunmadığı; tanık beyanlarından ise, miras bırakının isteği ile davalıların kooperatife üye oldukları B girişi/5 ,11 nol
bağımsız bölümün muris R.adına kayıtlı olduğu, 4.kat 9 nolu bölümün S.A. adına 4 bağımsız bölümün davalı V. 1 bağımsız bölümün davalı S.adına kayıtlı olduğ, B girişi 4.kat 9 nolu bağımsız bölümün davalı V. tarafından eşi S."e devredildiği; HUMK."nun 186.maddesi uyarınca davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın aslında bağış olduğu halde mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla satış biçiminde kooperatifi aracı kullanmak suretiyle davalılar adına çekişmeli bağımsız bölümlerin temlik ve tescilini sağladığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, muris muvaaası nedenine dayalı tapu iptali ve pay oranında tescil isteğini içeren davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle reddedilmesi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.6.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.